Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

ORUCUN VAKTİ !..

 " Oruç günlerinizin gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâldir. Onlar sizin elbiseleriniz, siz de onların elbiselerisiniz.  Sizin kendinizi zor duruma düşüreceğinizi Allah gördü; işte bu yüzden size affıyla muamele etti ve zorluğu üzerinizden kaldırdı. Şimdi artık onlara yaklaşın ve Allah'ın size meşru kıldığından yararlanın! Fecir vakti, gecenin karanlığından tan yerinin aydınlığı sizin için belirgin hale gelinceye kadar yiyin için ! Sonra orucu geceye kadar tamamlayın! Mescidlerde itikâfa girdiğinizde de hanımlarınıza yaklaşmayın! İşte bunlar Allah'ın çizdiği sınırlardır, sakın bunlara yaklaşmayın! Allah âyetlerini insanlığa böylece açıklıyor ki, sorumluluk bilincini kuşanabilsinler.  ( Bakara sûresi, âyet 187) 

     Yani, ayeti kerime içerisinde geçen giysi, insanı güzelleştirir, Eşler de birbirlerini güzelleştiren giysi gibi olmalıdırlar.  Hani, tarihte, ilk Mü'minler Medine'deki Yahudi geleneğinin de etkisiyle, oruç gecesinde yeme, içme ve cinsel birleşmenin yasak olduğunu sanıyorlardı. 

     Çünkü Yahudilikte oruçlu biri için bütün bunlar yasaktı. Yahudiler sadece iftardan iftara oruçlarını açarlar, oruç gecesini de aynen gündüz gibi oruçlu olarak geçirirlerdi. 

      Ayeti kerime içerisinde geçen " beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar" şeklindedir. Hiç kuşku yok ki " beyaz iplik" le tan yerinin aydınlığı, " siyah iplik" le de gecenin karanlığı kastedilmektedir. Zaten Resulullah (sav)'de âyeti böyle açıklamıştır. 

     Bu girişten sonra, maalesef, ifaade etmeliyim ki, ülkemizde imsak konusunda bir hayli tartışmalar, söz atmaları almış başını gitmektedir. Başta, Diyanet Din İşleri Yüksek Kurlu, A. Aziz Bayındır hoca cenahı, vesair hizipler bu konuyu dillerine dolamaktalar, tartışmalarının önü sonu alınmadan devam ederek gitmektedir. 

     Oysa, bu milletin bağrından çıkmış, Diyanet alimleri, İlahiyat hocaları mevcut iten, niçin bu tartışmalar bitirilmemekte, sona erdirilmemektedir? Halbu ki, bir araya gelinmiş olsaydı, birliğe varılacak, ihtilaf kalmamış olacaktı.

     " Ayeti kerime de görüldüğü gibi orucun zamanı, fecrin aydınlanmaya başladığı gecenin siyahlığı ile gündüzün beyazlığının fark edildiği an oruca başlandığı gibi,  Batıda ki ufuktan güneşin kaybolmasıyla da iftarın başlama zamanıdır. 

     Bulunduğumuz beldede gecenin başlangıç noktası havanın kararması değil güneşin batışıyla olmaktadır. Gündüzü fecirle başlatan Allah, geceyi de gurupla başlatıyor. Görüldüğü gibi her ikisinde de vaktin evveline itibar edilmektedir. 

     Bu konuda Hz. Ömer'den şöyle bir haber nakledilir. Oruç günlerinden birinde Hz. Ömer (ra) ile Bilal iftar vakti beraberler iken, güneşin battığını gören Ömer (ra) Bilal'e yüksek bir yere çıkarak akşam ezanının okumasını söyler, kendisi de iftar eder. 

     Bilal yukarı çıkınca bakar ki henüz güneş inmemiş, " Ya Ömer henüz güneş inmemiş onu hala görüyorum"  deyince Ömer de ezanı güneş ininceye kadar tehir etmesini söyler.  Bu insanlar Allah'ın elçisiyle beraber bir hayat yaşamış insanlardır.

     Allah'ın rızası uğrunda hicret etmiş, mallarını ve canlarını onun yoluna adamış insanlar iken, orucu bir saat daha kısa tutmak için yarıştıklarını düşünmenin mümkün olmadığına inanıyoruz. 

     Asr-ı Saadet'te " beyaz iplik siyah iplikten ayrılıncaya kadar yiyin ve için..." ( 2/187) ayetini sahabeden biri şöyle anladığını ve onunla nasıl amel ettiğini Peygamberimize anlatır:

     " Ya Resulallah başımın altına iki iplik koyuyorum bir beyaz bir de siyah kaldırıp bakıyorum, beyazla siyah tarafımdan belli oluncaya kadar yemeye devam ediyorum" deyince Peygamberimiz, tebessüm ederek şöyle buyurur:

     " Allah hayrını versin, sen ufku nasıl başının altına koyuyorsun? Bu bir mecazi deyimdir. Gecenin siyahlığı ile gündüzün beyazlığı demektir." Peygamberin henüz içinde bulunduğu insanlar bunu böyle anlarsa, bin dört yüz yıl sonrakilerin nasıl anlayacağı malumdur." ( Müs. Sorunları, H. Bülbül, sayfa 478)

     Hal böyle iken, Batı'da yaşayan bir Müslüman olarak gözlemlemekteyim ki, bu konuda mağduruz, perişanız ve yardım istemekteyiz. Parçalanmış milletimizin bir kısmı, ( Süleymancı cemaatler), Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında bazı bölgelerde yatsı namazlarını kılmayıp, ikinci gün kaza etmektedirler.

     Diyanet'e bağlı camilerimizin cemaatleri Diyanet takvimindeki   hesaplara göre 70 dakika önce imsak yapmaktadırlar. Abdülaziz Bayındır hocayı dinleyen kimseler de, Diyanet cemaatlerinden 70 dakika sonra imsak yapmaktadırlar. Hal böyle olunca, insanımızın bu tür dini problemini kim, kimler çözecektir? 

     Bilhassa, Temmuz ve Ağustos aylarında zor zamanlar yaşamaktadırlar. Çalışan bir insanı düşünmeliyiz ki, Yatsı namazından çıkar çıkmaz hemen sahurunu yapmakta, sahuru biter bitmez hemen işe koşmaktadır. Böylesi bir kişinin iş verimini, uykusuz çalıştığını iyi düşünmeli, orta bir yerde karar vermeliyiz. 

     Sonuç yerine;

     Şu ayeti kerimelerde ifade edildiği gibi: " İşte böylece, içinizden size âyetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size ilâhî mesajı ve hikmeti öğretecek ve ayrıca bilmediklerinizi size bildirecek bir elçi gönderdik." ( Bakara sûresi, âyet 151)

     " Şu halde, beni anın ki ben de sizi anayım! Ve bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin!" ( Bakara sûresi, âyet 152) Ayeti kerimeler sarih, açık beyan iken, aziz peygamberimiz: " Allah beni öğretmen olarak gönderdi."  ( İbn Hanbel). buyurmuş iken, Ramazan imsakı üzerinde anlaşmazlık, bir noktada buluşamamak, çağımızın bir ayıbı olacaktır. 

      Belki, Süleymancı kesimler, illa dediklerini yapacaklar da, lakin, Diyanet İşleri Başkanlığının imsak sorununa hal çaresi bulması , en mühim görevleri arasındadır. Aksi halde,

      Böylesi bir sürtüşme, böylesi bir tartışmalar uzayıp gidecek, değirmen taşının altı eskidiği gibi, üstü de eskimiş olacaktır. Yani, tüm Müslümanlar bu anlaşmazlıktan zarar görecektir. Yani, yetmiş dakika Batıda yaşayan işçi insanlarımız için epey bir dinlenme, kendine gelme zamanıdır. Bunların göz önüne alınmasında bir hayli faydalar bulunmaktadır.  

     Rabbim!.. Oruçlarımızı kabul buyursun, her türlü tefrikadan, çekişmeden uzak eylesin!.. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir 

Facebook Yorum

Yorum Yazın