ORUÇ; KUR'AN'IN DOĞUM KUTLAMASIDIR !..
" Sayılı günlerde... Sizden kim hasta ya da yolcu olursa, tutmadığının sayısı kadar diğer günlerde ( oruç tutar) ve ( bunlar arasından) ona gücü yetenler üzerine, bir yoksulu doyuracak fidye gerekir; Kim daha fazla hayır işlerse kendisi için daha yararlı olur, ama - eğer bilirseniz- oruç daha yararlı olur, ama -eğer bilirseniz- oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır." ( Bakara sûresi, âyet 184)
" ( O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, insanlığa rehber olan, bu rehberliğin apaçık belgelerini taşıyan ve hakkı bâtıldan ayıran Kur'an işte bu ayda indirilmiştir: Sizden biri bu aya ulaştığında oruç tutsun; hasta ya da yolcu olan kimse de başka günlerde kaza etsin! Allah sizin için kolaylık ister, sizi zora koşmak istemez; oruç günlerinin sayısını tamamlamanızı, sizi doğru yola ulaştırdığı için O'nu tekbir etmenizi ister; umulur ki şükredersiniz." ( Bakara sûresi, âyet 185)
Bu ayetteki cümle orucun gerekçesini teşkil eder. Zira oruç aç kalmak değil, ruhu doyurmak ve beslemektir. Oruç tutmak kendini tutmaktır. Oruçla başını diki tutmak, imanını diri tutmaktır.
İbn Abbas ve Hz. Aişe'ye nisbet edilen " onu tutmakta zorlanan" şeklinde olur. Yine İbni Abbas'tan nakledilen ve meşhur okuyuşun aynı olan rivayetlerde verilen anlam ile " yutîkûnehu'ya verilen anlam ile yutavvikûnehu'ya verilen anlam aynı kabul edilmiştir.
Bu rivayetlerin kimisinde bu cümle mensuh kabul edilirken, İbn Abbas bu âyetin yaşlılarla ilgili hükmü beyan ettiği görüşündedir. ( Buharî, Tefsir , Bakara 25)
Tut bizi ey oruç !.
" Hayatın dağdağasında kaçımız dağılmaktan korunabiliyoruz ki? Aklımız dağılıyor. Düşüncemiz dağılıyor. Duygularımız dağılıyor. En beteri hayatımız dağılıyor. İç bütünlüğümüzü kaybediyoruz. Kendimizi kaybedince, insanı da, hayatı da, eşyayı da kendi bütünlüğü içinde göremiyor, okuyamıyor, algılayamıyoruz ve anlıyamıyoruz.
Parçanın parça olduğunu gözden kaçırıyor, parçayı bütün sanıyoruz. Parçayı bütün sanmak , hem parçaya hem bütüne haksızlık oluyor. Zira parçadan bütünün rolünü üstlenmesini bekliyoruz. Parça bu ağır yükü kaldıramıyor. Sonuçta, parça ile bütün arasındaki kopmaz ilişkiyi gözden kaçırıyoruz. Varolan irtibatı dağılan ve dağıtan tasavvurumuzla biz koparıyoruz.
Parçayı parça olarak görseydik parçanın altında ezilmeyecek, parçadaki olumsuzluğa takılıp bütündeki güzelliği fark edecektik. Parçada " şer" gibi görünenin bütünde " hayır" olduğunu anlayacaktık. Parçada zeval sûretinde tecelli edenin bütünün kemalinden kaynaklandığını fehmedecektik.
Bu yüzden gündelik yaşıyoruz. Günü yaşamakla gündelik yaşamak arasında sera ile süreyya arasındaki fark kadar fark var. Gündelik yaşamak , " mutlak zamanı" ( dehr) gözden kaçırmak demek. Gündelik yaşamak, zamanı aşan bir zamanın olduğunu fark etmemek demek. Gündelik yaşamak , organizmaya teslim olup ruhu teslim almaya kalkışmak demek." ( Kelimeler, say. 79, M. İslamoğlu)
Oruç, Kur'an'ın doğum kutlamasıdır dedik. Çünkü, aziz Kur'an bu ayda nazil olmaya başlamış, bize orucun değerini, önemini, faziletini, yardımlaşmayı, bütünleşmeyi, nefis muhasebesini , şerre karşı duruşu, şerrin mağlup edilişini, azgın nefislerin gemlendiğini öğretmiştir.
Onun içindir ki, Kur'an'ın o gece nazil olduğu için " bin aydan daha hayırlı" olan Kadir/kader/ölçü gecesini barındıran Ramazan ayını değerli kılan da aziz Kur'an'a hürmettir. Yani, aziz Kur'an'a hürmetin onu yükseklere asmak, bez torbalar içerisine yerleştirmek öylece bakmak değildir.
Kâf 16 ncı âyet ışığında dolayısıyla: " O kadar yakınım ki, şahdamarından bile, dolayısıyla Bana yakın olmak isteyen şah damarına, yani kendine yakın olmak zorundadır. Kendini kaybeden beni dünden kaybetmiştir."
Bu mübarek ayda çok çok dua etmeliyiz. Çünkü, dua kalbin Allah'la konuşmasıdır. Allah Rasulü duanın önemini şöyle izah eder: " Allah katında duadan daha üstün bir insan davranışı yoktur." ( Tirmizi, De'avat 1)
Bu kadar büyük ve ölümsüz bir hakikati bu denli sade ve yalın bir dille anlatmak ancak kelam-ı ilâhiye mahsus bir özellik olsa gerek.
Netice olarak;
İçerisinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayını ne şekil, ne güzel, nasıl dolu dolu icra ederim düşüncesiyle hareket etmeliyiz. Mazlumları., düşkünleri, masumları,düşmüşleri düşünmeliyiz.
Hele ülke olarak, millet olarak 6 Şubat gece ve gündüzünde yaşamış olduğumuz deprem faciası bizlere ders olmalı, düşündürmelidir.
Sayısını bile bilmeyen insanlarımız artık dairelerinin katlarının hesabını yapmamakta, canı derdine düşmüş, çadırlarda yaşamaktadır. İşte, hayat denilen geçici hal ve durum budur.
Bizler, bu ahval karşısında elimizi vicdanımıza koyup çok çok düşünmeliyiz. Düşünmeliyiz ki, biz ne durumlara düşeceğiz hesabını yapmalıyız. Çünkü,
Ülkemizin on bir tane vilayetinde yaşamış olduğumuz derin acılar bizlere "us " parası olmalı, düşünceden düşünceye sevketmelidir.
Toprağın kara bağrına düşmüş insanlarımızı unutmamalıyız. Dualarımız onlarla beraber olmalı, iniltilerimiz, firaklarımız onlar için olmalıdır. Malumdur ki, topraklarımızın zemini düşük, çürük bir zemindir. Zelzele bitiyor, sel afeti hemen yanı başımızda dikilip gelmektedir.
Rabbimiz!.. Bize, bu millet evlatlarına acısın, merhametini esirgemesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın