ÖLÜLERE FAYDA VEREN AMELLER!..
" Bu gün dininizi sizin için kemale erdirdim ve size olan nimetimi tamamladım; ve ( Allah'a) teslimiyeti sizin hayat tarzı olarak benimsedim. Günaha gönüllü koşmaksızın kim hayatî bir zaruretten dolayı zorda kalırsa, iyi bilsin ki Allah tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır." ( Mâide sûresi, âyet 3)
Ayeti kerimenin yorumu şöyledir:
" İtmam, bir şeyin aslının ( cevherinin) tamamlanmasıdır. İkmal , asıl tam olmakla birlikte noksan olan detayının ( arazının) tamamlanmasıdır.
İnsanlığın değişmez değerlerinin tümü olan İslâm son mesajla hem nitelik hem nicelik olarak kemale ulaşmıştır. Nimet ise, asıl olarak kemale ulaşmış fakat fer olarak çatısı kurulup " siz kemale taşıyın" denilmiştir. Bu da tamamlanmış olan asıldan yola çıkılarak yapılacaktır.. Meşhur rivayete göre bu âyet, Nebi'nin vefatından 81 gün önce kurban bayramı arafesinde nâzil olmuştur.." ( Kur'an Meali)
Rasulullah (sav)'in vefatından 81 gün önce nazil olan Mâide sûresinin üçüncü ayeti ile, aziz Kur'an tamamlanmış, bundan sonraki tefsir ve meal çalışmaları dışındaki, ilaveler bid'at ve hurafe olarak nitelendirilmiştir. Örneğin,
Örneğin, en çok ülkemizde yaygın olarak var olan ölüler için Kur'an okutmak, hatim indirtmek, ölünün 40. ve 52. geceleri sebebiyle törenler, merasimler yapmak... Çünkü, bu tür icadlar, Rasulullah (sav)'in döneminde, yani Asr-ı Saadetlerinde yapılmayan ve sonradan din olarak, dinin emri olarak uydurulmuş bir çeşit bid'atlardır.
Halbu ki, aziz Peygamberimiz (sav)'in bid'atlar ve hurafeler karşısında tavrı açıktır. O şöyle buyurmuştur: " Sözün en hayırlısı Allah'ın kitabıdır. Yolun en iyisi Muhammed'in yoludur. Dinde işlerin en kötüsü ise bid'atlardır. Her bid'at merduttur. Kim onlara sarılırsa, onu dinden uzaklaştırır." ( Ebu Davud, Sünnet Müslim)
Bir başka hadisi şerifte ise bid'at şöyle tarif edilmiştir: " Benden sonra din adına çıkacak olan her şey bid'attır, her bid'at merduttur. Kim bid'atlara uyarsa , onu dinden uzaklaştırır."
Mâide suresinin 3 ncü ayeti kerimesiyle İslam'ın tamamlandığı, yüce Allah'ın Müslümanlara nimetlerini kemale erdirdiği açıkça ifade edilmiştir. Artık kemale ermiş, tamamlanmış olan aziz İslam'a yeni yeni ekler, ilaveler yapılacak olursa , zamanla dinin aslını kaybedip hedeflerinden uzaklaşılacağı da kesindir.
Hakikaten öylede olmuştur. Gün geçmiyor ki, dine yeni bir ilave yapılmış olmasın. Yeni bir uydurukça öne sürülmüş bulunmasın. Örneğin, mevlid tilavetleri, milletimizi en çok meşgul eden, faydasız, anlamsız, uyduruk ve hurafe türü bir bid'attır.
Halbu ki, hayatta yaşayanların, ölüleri için hususlar Kur'an ve Sünnette açıkça ifadesini bulmuştur. Emredilen bu hususlar yetmiyormu ki, İslam'da olmayan " İlk Perşembesi", veya ölünün 40. ve 52. geceleri gibi uyduruk veya uydurma şeyler uygulanmış bulunsun.
Ayeti kerime de, İbrahim (as) hatırası olarak bizlere şöyle bir dua örneği buyurulmuştur: " Rabbi'miz, beni bağışla; hesap gününde annemi, babamı ve tüm mü'minleri mağfiret et." ( İbrahim sûresi, âyet 41)
Bir sahabi, Rasulullah (sav)'e gelerek: " Ya Rasulallah! Annem öldü veya babam öldü. Onun için ne yapabilirim?" şeklinde soru soran sahabiye aziz Peygamberimiz (sav) şöyle cevap vermiştir:" Sadaka verilmesini, dua edilmesini, hac edilmesi, kurban kesilmesi, yemek yedirilmesi, dost ve sevdiklerinin zaman zaman ziyaret edilip hâl ve hatırlarının sorulmasını tavsiye etmiştir." ( Müslim, Buhari, İbn Mace)
Ancak, bu tür önemli ve muhteşem tavsiyeler yetmemiş olacak ki, yıllardan beri Müslümanlar, ilaveler ihdas ederek, ölüleri için, günler, geceler tertip etmişler, bunların arasına bir de mevlid okutmayı sokuşturarak, ölüleri değil de, kendileri okuyanın güzel sesinden faydalanmışlardır.
Bir önceki yazımda da bahsetmiş olduğum gibi; okuyan ücretini almış, dinleyen lokum ve şeker yemiş, okutturan da havasını almıştır, diye bahsetmiştim.
Demek ki, Rasulullah (sav)'in tavsiyeleri, yapılmasını emrettiği hususlar arasında ölüye Kur'an okuma, Yasin oku, Fatiha oku ve hatimler indir, emri bulunmamaktadır.
Sonuç yerine;
Benim bu tür sözlerim, zannediyorum ve biliyorum ki, birilerinin işlerine gelmeyecek, bu işle meşgul olanların hışmına uğrayacağım ve azarlarını işiteceğim.
Beni ta'n edecekler, bana öfkelenecekler, " elimizde bir mevlid bulunmaktadır. Eğrisiyle, doğrusuyla, yanlışıyla, hatası ile, günahı ile, onuda terk mi edelim?" diyeceklerdir.
Bu hususta, yaşamış olduğum bir olay bulunmaktadır ki, hiç de benim hoşuma gitmemiştir. Adetim üzere Afşin Ulu camiinin önünde, arkadaşlarla sohbet ederim. Yine böyle bir sohbet anında, bir hafız efendi ile, bir hoca efendinin birbirlerine girmeleri, suçlamaları , birinin mevlidi savunması, diğerinin mevlidin saçma olduğunu ifade etmesi beni üzmüştür.
Halbu ki, mevlide karşı benim tavrım, inancım apaçık ortadadır. Ölüye, mevlid yerine; sadaka vermek, dua etmek, borçları var ise onları ödemek, vasiyyetlerini yerine getirmek, fakir-fukaraya yemek vermek daha uygun olanı düşüncesindeyim.
Maalesef, Müslümanlar, bu emirlerin zıddına iş yapmayı, illada " Mevlid okturum" diye direnmeleri bir saçmalık, bir gerilik, daha doğrusu İslam'ı bilmemektir.
Rabbim!.. Müslümanlara, bilinç nasibi müyesser eylesin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın