NAMELER UYUTUR, MANALAR UYANDIRIYOR!..
Başladığından bu yana, Ramazan ayında uygulanan " Kur'an'ı Kerim'i güzel okuma yarışması"nı takip ediyorum. bu yarışmayı düşünenleri, plan ve proğramını yapanları, hocaları, yarışmaya katılanları içtenlikle tebrik ediyorum.
Tabii ki, bu proğram, öylesine hemencecik, kolayca yapılmış bir proğram değildir. Mesai harcanmaktadır, yaşlı başlı hoca efendiler gecelerde zahmet çekerek topluma faydalı olmaya çalışmaktadırlar.
Böylesi bir proğramı yönlendiren Halil Necipoğlu , Osman Eğin ve yaşlı hocamızı tebrik ediyoruz. Zaman zaman kısmende olsa, okunan ayetlere yorum getirmektedirler. Amma velakin,
Görünen odur ki, izlediğim kadarıyla bu hizmet, bu sunulan uğraş yeterli değildir. Okunan ayetlerin alt satırlarda mealleri de sunulmuş olsa, zannediyorum ki, dinleyici kitlesi okuyanın sesine, soluğuna, mahreçleri çıkarmasına, gunnelere, ihfalara, yerli-yersiz seslerini yükselttiği anlara nazar etmektedirler. Şu ayeti kerime mealine bakalım:
" Bir de ne zaman hakikatin apaçık kanıtları olan âyetlerimiz onlara okunsa, huzurumuza çıkacak yüzü olmayan o kimseler derler ki: " Git, bize bundan başka bir hitap getir, ya da onda değişiklik yap! " ( Ey Peygamber!) De ki: " Onu kendime göre değiştirmem olacak şey değil. Ben yalnızca bana vahyedilene uyarım: çünkü ben Rabbime karşı gelecek olursam, korkunç bir Gün'ün azabından korkarım." ( Yûnus sûresi, âyet 15)
Bu ayeti kerime mealinden ve onlarca sunulan ayetten anlıyoruz ki, uyarı, ikaz, tenbihat bizler için olmaktadır Çünkü, bin yıldan bu yana bu aziz millet evlatları mevlid okuma, anlamını bilmeden Kur'an takip etme, Muhammediyye, Ahmediyye, Kan Kalesi ve benzeri destani kitapçıkları okuyarak, aziz Kur'an'ı da yukarılara asarak yılları bitirmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı'mız büyük bir kurum ve kuruluştur. Şer'iyye makamından almış olduğu ulvi vazifeyi yüklenerek, omuzlayarak bu günlere gelmiştir.
Gelmiştir amma, Kur'an adına adım atmada zorlanılmaktadır. Bir çekince, bir evham söz konusudur. Bilindiği üzere, ülkemizde kısır bir " Mealcilik" anlayışı hüküm sürmektedir. Bir kısım Mealci ilim adamları, envai çeşit çalışmalar yaparken, Başkanlık, bu hususta sınıfta kalırsa, bir yenilik, yepyeni bir anlayış, Kur'anî yorum ve çalışmalar sunmazsa, vay bizim halimize demekten başka söz bulamıyorum.
Başkanlığımız, tüm çalışmaları tarayarak, kendi çalışmasını öne çıkarmalı, geride kalmamalı ve bu aziz milleti mevlid piyasasından kurtarmalıdır. Onun içindir ki,
" Kur'an'ı Güzel Okuma" proğramları gece saat on ikiye sarkıtılmıştır. Demek ki, tesirli, etkili, tepkili bir proğram olmuş olsaydı, proğramın önündeki ve arkasındaki pek de faydalı olmayan, ramazan ayına hürmeti bulunmayan proğramları erteler, başka saatlere almış olurlardı.
Hollanda da yaşamış olduğum için, hatırıma düşen bir hatırayı burada arzedeyim: Hollanda'da selatin bir camii olan Eindhoven caminin temeli atılırken sayın hocamız, emektar Başkan Tayyar beyde, temel atma merasimine davet edilmiş.
Daha temel atma merasimi başlamadan etrafta bir söylendi fısıldadı. " Tayyar hoca, Kur'an okumasını bile bilmiyor" iftirası idi.. Halbu ki, Tayyar hoca, bir Kur'an erbabı insandı. Böylesi yakışıksız bir söz bazı grupçu, Diyanet'i sevmeyen, gelişmesini istemeyen insanların çıkardıkları bir sözdü.
Sonrasında, Tayyar beyden rica ediliyor, "merasimin açılış Kur'an'ı siz okuyun" deniliyor. Hakikaten, gelmiş, geçmiş tüm Başkanların fevkinde biri hafız-hoca olan Tayyar bey, o tatlı sesiyle kürsüye geliyor ve okuyacağı kadar Kur'an okuyor. Akabinde, görülüyor ki, kalabalığın içerisinde bulunan, ard niyetli, grupçu insanların oradan usulca sıvıştıkları görülüyor.
Yani, şunu demek istiyorum: Başkanlık; tüm Kur'an adına yapılan çalışmaların üstünde olmalı, doyurucu, tatmin edici bilgiler sunulmalıdır. Tamam, mahreci hurufat önemlidir. Ama, zamanımız Kur'an'ın anlaşılma, anlamını bilme zamanıdır. Onun içindir ki, G üzel sesle Kur'an okuma yarışmalarında bir değişikliğe gidilmesi elzem görülmektedir.
" Her kim bu ( ilâhi mesajdan) yüz çevirirse, iyi bilsin ki o, Kıyamet Günü ( zorlanacağı) bir sorumluluğun altına girmiş olacak." ( Tâhâ sûresi, âyet 100)
"O sorumluluğun altından bir daha da asla kalkamayacaktır; üstelik o, Kıyamet Günü onlar için çok berbat bir yük olacaktır. " ( Tâhâ sûresi, âyet 101)
Netice olarak;
Başkanlığımız, gelişen, değişen şartları nazari itibare alarak proğramlar yapmak zorundadır. Milletçe, aziz Kur'an'ın anlaşılması için ne yapılması lazımsa onu yapmalı, o uğurda süratli çalışmalar icra edilmelidir.
Ramazan gecelerinde ve gündüzlerinde Kur'anî yönden çalışmalar yapılmalıdır. Bazı gelişen çalışmalara karşı direnç göterilmesi yerine, ondan daha üstün işler ve hizmetler sunulmalıdır.
Güzel sesle Kur'an okuma yarışmaları da böyle olmalıdır. Okuyanlara altın ikram etmek yerine, Kur'an''ın zihinlere, idraklere kazınması hususunda çalışmalar yapılmalıdır.
Bunu yapmış olursak, görülecektir ki, toplum Kur'an'ı daha iyi anlayacak, müsbet ilimlere, ayın, güneşin, yıldızların hareketine muttali olacaktır. Okullar Kur'an'dan müstefid olacak, asker Kur'an'la tanışacak, Profesör ondan faydalanacak, ilim adamları Kur'an'ı baş ucu kitabı yapacaklardır.
Nasıl ki, dünkü zamanlarda mezarlarda yapılan " Ölüye Telkin verme" bu gün nasıl ki bitmiş ise, tüm hurafi eylem ve amellerde artık sona ermeli ve erdirilmelidir.
Rabbimiz!... Bu aziz millete Kur'anî yaklaşım ve dostluk hasıl eylesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın