Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

Müslümanların Kılıçları Kardeş Kanıyla Boyanmaktadır.


 " Gerçekten Allah kendi nefislerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar bir toplulukta olanı değiştirip bozmaz." ( Ra'd suresi, âyet 11 )

     İslam ülkeleri, İslam beldeleri diye anmaya, sohbette bulunmaya dilim varmamaktadır. Niçin ve neden?.. Çünkü, tüm İslam diyarlarında canhıraş feryatlar yükselmekte, insan iniltileri, kadınların ahı vahları, bebeklerin ve çocukların acı çığlıkları  arşı titretmektedir. 

     Hangi tarafa yönelsek, hangi İslam muhitini konuşsak, maalesef ele gelmekte, elde kalmakta ve cinayetlerden, kardeş kıtallerinden, insan feryatlarından başka bir şey göze çarpmamaktadır. 

      Yemen ülkesinde; mezhebi kavgalar, Sünnilik, Şiilik düelloları, kabile ve kavim döğüşleri tam rezillik örnekleri sergilemektedir. Irak hakeza, Suriye baştan sona viraneleri andırmakta, Mısır'da özgürlük Müslümanların aleyhine işlemekte, Libya insanı; Batı'ya yol bulabilmek için denizlerde boğulmaktadır. 

      İran Şiası; tüm kapılarını sair İslam memleketlerine kapatmış, Şiiliğin içerisinde sıkışıp kalmıştır. Türki cumhuriyet Müslümanları halen var olabilmek kavgasını vermektedir.  Şu alıntı yazımı birlikte okuyalım:

     " Bilimsel ve teknolojik üstünlükle ahlâki bir toplum, ahlâki bir medeniyet oluşturabilir mi? Yaşanılan çağda insanlık tehdit altındadır. Yapay zekâ tartışmaları devam ederken insanın en temel gücü olan vicdanını kaybetmesi tartışılmıyor nedense.

     Robotlara duygu ifadeleri kazandırılmaya çalışırken, insanın körelen vicdanını nasıl harekete geçirebileceği düşünülmüyorsa bunda bir gariplik yok mudur? 

     Cinayetlerin, ihanetlerin, istismarın ve ihmalin sıradanlaştığı, güçlü olanın ancak haklı olabildiği bir dönemden geçiliyorsa tüm bunlara seyirci kalanların nasıl bir vicdan taşıdıklarını söylemeye gerek var mı?

     Özür dilemeyi bir eksiklik, teşekkür etmeyi bir eziklik olarak algılayan, can yakmayı ve insan dışlamayı normal gören insanlardan müteşekkil bir toplumun nasıl bir maşeri vicdana sahip olduğunu tahmin etmek zor mu? Oysa maşeri vicdanın, toplumda iyilik ve güzelliklerin hakim olması için bir ahlakî kontrol mekanizması olması gerekir. 

     İslam beldelerinde yaşayan insanların kılıçları kardeşlerinin kanları ile boyanıp da milyonlarca insan buna seyirci kalıyorsa hangi maşeri vicdandan söz edilebilir ki? 

     Yangın yerine dönen koca bir coğrafya ve orada zillete mahkum edilen milyonlarca insan... Şam, Bağdat, Kudüs, Musul, Kahire... Elimizden alınan nesiller... Kaybedilen topraklar... Sokaklarında cıvıl cıvıl koşan çocukların yankılanan tatlı sesleri hani?

     Harabelerin arasında insanlığı arayan çocuklar bize ne anlatır? Duyarlı olması gereken vicdanlar nerede? Ya Müslümanlar? Nüfus olarak iki milyara yaklaştıklarını övünerek söyleyenler, onlar nerede? 

     Hani kendilerinin başına gelmesini istemedikleri şeylerin başkalarının başına gelmesi halinde bundan acı duyacaklardı? Müslümanların çağın vicdanı olması gerekmez miydi?

     Masumlara, mazlumlara, yokluğun ve yoksulluğun her çeşidiyle hayatı parça parça olmuş güçsüzlere, zayıflara, engellilere, çocuklara yönelmiş onca merhametsizlik ve zulüm karşısında küçücük bir itiraz yoksa bundan bir terslik yok mudur? 

     Budist çeteler tarafından saldırıya uğrayan ve evleri yakılan Arakanlı Müslümanların dramı, bir iz bıraktı mı Müslümanlarda? Ölüme alışmak mıdır bunun adı? 

     Binlerce ceset karşısında kimsenin kılı neden kıpırdamaz? Boğulup kıyıya vurmuş çocuğun cesedi karşısındaki suskunluk, Müslüman olduklarını ileri sürenlerin vicdanının boğulduğunu göstermez mi?" ( Nida Dergisi, A. M. Ünal, sayı 185, sayfa 15-16)

     Netice olarak; 

     İnsanlık; nedir ne değildir sınavı vermekte olan sarı kafalı Trump; acaba bunlarında insan olduğunu, ölenlerinde soluk alıp verdiklerini hiç düşüne bildi mi? 

       Aslında, merhamet denilen mefhum, vicdanlardan sökülüp alınmış ise, tüm bu olanlardan, bitenlerden acı duyması, hisse kapması, elemin kapısından bile geçmesi düşünülemez. 

     Seyirci kalmak, empati yapmamak, tüm süper devletlerin asıl hünerleridir. Onların, esas ilkeleri; " Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!" ilkelliğidir.  Onların gönül ve kalp dünyaları taş kesilmiş, merhamet denilen acıma hisleri dümura uğramış, gözlerinde ve kalplerinde üzüntü duyma hisleri ölmüştür. 

      Aslında, süper devletler, eğer istemiş olsalardı, İslam ülkelerinde olup biten kargaşa, kaos, panik, terör, kavga, öldürme ve cinayet gibi hususları bir hamlede bitirir, sulhü selamet sağlanmış olurdu. Ama, yapamadılar, yapmazlar?.. Niçin ve neden?

     Çünkü, ellerinde koz olarak kullanılan İslam diyarlarının, her türlü yer üstü, yer altı zenginlikleri ne olacaktır? Tarihi, kültürel varlıkları nereye, kime ve hangi ülkeye aktarılacaktır. Kavga budur, olup biten hususlarda bunun içindir!..

     Rabbim!.. Sağ duyulu Müslümanlara acısın!.. Aklını kullanan ve Kur'an'a inanan ehl-i imana yardım eylesin!.. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın