MÜSLÜMANIN DİNİ SORUMLULUĞU
" Hani Allah, peygamberlerden ' Bakınız, size hikmet verdim, ilerde yanınızdaki kitabı onaylayan bir peygamber gelince ona kesinlikle inanacak, kendisini destekleyeceksiniz' diye söz aldı; Bu direktifimi kabul ettiniz, omuzlarınıza yüklediğim bu görevi üstlendiniz mi?' dedi. ' Kabul ettik' dediler, Allah da ' Birbirinize şahid olunuz, ben de sizinle birlikte şahidlerdenim' dedi." ( Âl-i İmrân sûresi, âyet 81 )
Müslüman denilince ilk akla gelen, onun sorumluluğu, üstlenmiş olduğu misyon ve mükellefiyettir. Müslümanın, her hali, her anı, oturması, kalkması, yemesi, içmesi, konuşması, evlenmesi, çocuk yetiştirmesi, komşuluk ilişkileri, topluma karşı vazifesi, devlet mes'uliyeti vb. baştan başa Kur'an arzeden hususlardır.
Müslümanın, yaşamı, yaşantısı, öylesi sıradan, keyfilik içerisinde, boş boğazlıkla geçen, nefsi emaresine yenik düşmüş bir hal değildir. Yani, Müslüman kişi, Sırat-ı Müstekim üzere yaşayan ve yaşamaya cehd eden insandır.
" a) Allah sizden söz aldı.
Siz buna şahidsiniz. İnsanın fıtratı, aklı tevhidi kabullenecek, idrak edecek şekilde yaratılmıştır. Allah'ın ahdini yerine getirmesinin anlamı da, bezm-i elestte verdiği cevabı yerine getirmesidir. Bu öyle bir soru ve cevaptır ki, insanı kendi öz benliği üzerine şahit tutmaktadır. Başkasının şahit olmasına lüzum yoktur, insanı kendine şahit tutmaktadır.
b) " Bu, kıyamet günü: " Bizim bundan haberimiz yoktu" dememeniz içindi."
c) " Yahut: " Daha önce sadece atalarımız Allah'a şirk koşmuşlardı. Biz de onların ardından gelen bir kuşattık."
Atanızı, dedenizi körü körüne taklit ederek şirke koşmamanız için herkesin sorumluluğunun kendisine ait olduğunu hatırlattı. Şirke, küfre, isyana bir mazeretiniz olmasın diye hatırlatıldı bu söz.
İnsan bu sözü vererek bir emanet yüklenmiştir. Dünya bu ahdin yerine getirilme yeridir. Bununla beraber bu sözü nasıl yerine getirmemiz gerektiği noktasında peygamberler görevlendirilmiş ve bir de kitap gönderilmiştir.
Her kim Allah'ın gönderdiği kitaba sım sıkı tutunursa Allah'a olan ahdini yerine getirmiş olur. Yolun ucu Allah'ın rızasına çıksın isteniyorsa... Yolunda sonunda cennet olsun deniyorsa yapılması gereken şey bellidir. Buyurun birlikte okuyalım:
" İşte bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun, sizi O'nun yolundan ayıracak yollara uymayın. Kendinizi korumanız için işte size böyle tavsiye ediyor." ( En'am: 153) ( Misak, sayı 316, sayfa 26, S. Ateş Alpat )
Yani, insanın ezelde Allah'a vermiş olduğu sözü unutması, " boş ver" demesi, yenilir, savsaklanır cinsten değildir. Hal böyle iken " Gâlû Belâ" nidası halen beyinlerde çınlarken, ruhlarımızı içten içe sızlatırken, nasıl unuturuz vermiş olduğumuz sözü?..
Müslüman; her halükârda, Allah'a karşı sorumludur, üstlenmiş olduğu, vaadde bulunduğu tüm vaadlerden hesaba çekilecek, iman, ubudiyet, doğruluk, iyi kul olma ve benzeri her halden hesaba çekilecektir!..
İnsan; bir kere diğer varlıklardan aklı ile, mantığı ile, düşüncesi ile, yaratılış hali ile ayrılmaktadır. İnsan; ne bitkidir, ne iç güdüsü ile hareket eden bir hayvandır, ne kuştur, ne böcektir, nede denizlerde kulaç atan diğer bir varlıktır!..
İnsan, bütün halleri ile beraber mükellef, sorumlu, muazzam bir yaratıktır. Yer, içer, doğar, büyür, evlenir, zevce-i hali olur ama, asıl özelliği akıl ve üstlendiği sorumluluktur!..
" Sözün özü Allah'a verilen ahd'de şöyle demiş oluyor: " Allah'tan başka Rab tutmayacak, sahte ilahları red edecek ve hayatı yaşarken sadece Sen'in emrine göre ve Sen'in için yaşayacağım.
Rab kavramının taşıdığı manayı kimseye yakıştırmayacak, yalnızca Sana has kılacağım. İlahın geldiği manayı yalnızca Sana has kılacağım. İbadetin geldiği manayı yalnızca Sen'in için yapacağım." verilmiş bu söze rağmen insanlar dünyada iki grup olmuşlardır.
Sadık kalanlar ve verdikleri söze ihanet edenler. Hak yolda olanlar ve yollarını şaşıranlar. Sebat edenler ve kayanlar, kimliklerini koruyanlar ve asimile olanlar. Ahdin gereği Tevhiddir. Ahdin gereği hayatı O'nun için yaşamaktır. Ahdin gereği dünyanın islahında rol almaktır." ( a. g. d. sayfa 26 )
Netice olarak;
Müslüman bireyler, üstlenmiş olduğu, vaadini yerine getirecek, İslam'ın, Allah'a teslimiyetin, sulhun, barışın, hoş görünün tamamen insanlığı kuşatması, çepe çevre sarması için görevini güzelce yapmalıdır,,
Böyle yapmış olduğu takdirde, Müslüman birey, hem dünyada huzurlu, mesut, mutlu ve rahat yaşayacak; hem de uhrevi alemde Allah'ın lütuflarına nail olacaktır!.
Siz, bakmayın öylesi, Müslümanları korkutan, tehdit eden hocalara!..Çünkü, daha dünyada iken, görevini bihakkın ikmal etmiş bir Müslüman niçin ölümden, sırattan, mizandan, cehennemden korkmuş olsun ki?
Kabir aleminde, münker-nekir hikayelerinden de korkmaya, ızdırap duymaya gerek yoktur.. Yeter ki, Müslüman birey, Müslüman olduğunu bilsin, emredildiği şekilde rahat bir şekilde yaşasın, Tevhidin, Rabbaniliğin tecellisi için çalışmış olsun, sonra da, Allah'a vermiş olduğu Kelime-i Şehadetin ruhuna bağlı kalsın ve kalbi rahat, gönlü mutmain bir şekilde huzura doğru uçup gitsin.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın