MİLLETİMİZİN, DİNDEN ANLADIĞI BEŞE İNDİRGENMİŞ BİR İSLAM'DIR!..
" Biz onu Arapça bir hitab olarak indirdik: belki bu sayede, kafanızı kullanırsınız." ( Yusuf sûresi, âyet 2)
" Veya " arabiyye'nin isim değil de vasıf mânasıyla: " Açık ve anlaşılır bir şekilde". ' Arab'a dili" açık ve anlaşılır" olduğu için 'Arab denmiştir" Belirsiz gelen Kur'an'en,, isim değil vasıf olarak çevrilmelidir. İnzal, bir şeyin idrak düzlemine indirilmektedir.
Klasik nüzûl teorisinde " dünya semasına indirilme" olarak adlandırılan ara kategori, aslında insanlığın idrakine indirilmeyi ifade etse gerektir. Tenzil ile ifade edilen hakikat de, vahyin iki düzlem arasındaki iniş sürecinin idraki aşan kısmını ifade eder.
Zira vahiy kaynağına ( Allah'a ve meleklere) isnat edildiğinde tenzil, hedefine ( Arapça oluşuna ve Peygamber'e isnat edildiğinde inzal formu kullanılmaktadır."( Kur'an Meali)
Bu günkü konumuz, önemli, üzerinde ciddi şekilde durulması gereken bir konudur. Çünkü, bu gün güncel İslam hayatımızda, Allah'ın beş emrini yaparak, sanki diğerlerinin üzerinde durulmaması gereken bir hususmuş gibi anlaşılmaktadır.
Ayette beyan edildiği gibi. " Ki zaten Biz, onu anlayabilesiniz diye Arapça bir hitap kıldık." ( Zuhruf sûresi, âyet 3) Bilindiği üzere, aziz Kur'an'ı okumak, anlamak ve emirlerini tümüyle yaşamak çok kolay bir dindir. Kur'an okumasını bilmeyen bir Müslüman, gayret etmesiyle birlikte, kısa sürede Kur'an'ı okuyacağı ve akabinde de emirlerini anlayacağı bir kitaptır. Şu ayet mealini dikkatle takip edelim:
" Bir de ne zaman hakikatin apaçık kanıtları olan âyetlerimiz onlara okunsa, huzurumuza çıkacak yüzü olmayan o kimseler derler ki: " Git, bize bundan başka bir hitap getir, ya da onda değişiklik yap!" ( Ey Peygamber)! De ki: " Onu kendime göre değiştirmem olacak şey değil. Ben yalnızca bana vahyedilene uyarım: çünkü hem Rabbime karşı gelecek olursam, korkunç bir Gün'ün azabından korkarım." ( Yûnus sûresi, âyet 15)
Yani, bu ayeti kerimeden anlıyoruz ki, Kur'an, Allah'la muhatap olan insan arasında canlı, aktif ve yaşanan bir diyaloğun eseri olarak sözlü bir " hitap", Mushaf ise Hz. Peygamber'den sonra vahiy metninin kaydedildiği yazılı bir " kitap"tır.
Anlama faaliyetinin ilk ve zorunlu adımı, anlamın kaynağından hedefine taşınırken yolda uğradığı " anlam zaafını" asgariye indirmektir. İşte bu yüzden, Kur'an'ın lafzı için yalnızca mantukunu değil mefhumunu da yansıttığını düşündüğümüz " hitab" karşılığını kullandık.
Müşriklerin bu talebi açıkça gösteriyor ki, onlar mesajını, hedefini inşa etmek istedikleri dünyayı çok iyi bildikleri bir Kur'an'a karşı çıktılar. İtirazları Kur'an'ın getirdiği öğretinin özüne, içeriğine yönelikti.
Onlar esasen iyiyi ve kötüyü belirleme yetkisinin ellerinden çıkmasına itiraz ediyorlardı. " Değiştir" demekle, itirazlarının Hz. Muhammed'e değil vahyin kaynağına yönelik olduğunu itiraf ediyorlardı.
Yani, günümüz Müslümanları, başlıkta da vurgulandığı gibi, İslam'ın beşe indirgeme faaliyetinden ziyade, Allah'ın bütün emirlerini anlamak, bilmek, ona göre bir İslam'ı yaşamak arzusundayız.
Adet üzere, camiya gidip, veya sair yerlerde beş vakit dışında bir İslam anlayışına sıcak bakmamak, ilgisiz kalmak doğru değildir. Sokaklarda, her türlü pislik, faizcilik yaşanırken, alavere ile, dalavere ile bir hayatın içerisinde yuğrulur gider isek, evlerde huzur olmayıp, aldatılma, aldatma, karı dövmeleri, kurşunlamaları da göz önüne alınmalıdır.
Bir Müslüman kesim düşünmeliyiz ki, teravih namazlarına gününden önce çağrı yapılması, cuma namazlarına, bayram ve cenaze namazlarına hanımların katılmasına karşı çıkılması neyin nesidir, nasıl bir ilkel düşüncedir acaba? Onun içindir ki,
Kur'an'ı milletçe,. Müslümanlarca daha iyice anlaşılması, emirlerinin yaşanması için ayetler gayet sarih, gayet açık bir biçimde bizlere lütfedilmiştir. Hal böyle iken, bütün emirler gayet, kolaycacık anlaşılıyor iken, biliniyor iken, İslam'ı beş emre indirgemek sanırım bir çarpıklığın tezahürüdür. Şu ayete dikkat edelim:
" Ve işte böylece Biz, onu Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Artık sana ilimden bir pay verildikten sonra eğer onların keyfi arzularının peşine düşersen, senin için Allah'tan başka ne bir yâr, nede bir sığınak var!" ( Ra'd sûresi, âyet 37)
İslam'ın; rahat bir şekilde anlaşılması, yaşanması için tüm ayetlerde olduğu gibi, bu ayeti de enine boyuna okuyup anlamalıyız ve emirlerini yaşamalıyız. Çünkü,
Kur'an bir insan dili olan Arapça'ya ve bir insan olan Rasulullah'a isnat edildiği her yerde, her zaman inzal formunu kullanır. Tıpkı bizim dilimiz olan Türkçe'nin rahatça anlaşıldığı gibi , Arapça lisanı da Kur'an'ın bu lisanla indirildiğinin vurgulanması, esasen anlaşılabilirliğine yapılan bir vurgudur.
Çünkü, bu hem lisan açısından , hemde delalet açısından böyledir. Zira Allah Arapçayı bu millete " açık ve anlaşılır" bir lisan konuştuğu için verilmiştir. Onun içindir ki, gerek Türkçemiz, gerekse Kur'an lisanı Arapça kolay anlaşılacak Allah'ın emirleri de kolaycacık yaşanacak emirlerdir.
Demek ki, İslam'ın tüm emir ve nehiylerini bilmek, ona göre yaşamak, helalleri, haramları, nehiyleri, kerahetleri her Müslümanın bilerek yaşaması en elzem olan kulluk görevidir.
Netice olarak;
" Ve böylece Biz bu vahyi Arapça bir hitap olarak indirdik: ve ondaki tüm uyarıları bütün boyutlarıyla ortaya serdik: Belki sorumluluk duyarlar veya ( bu mesajı) onların ( fıtratlarında zaten) var olanı hatırlatarak yeniden ortaya çıkarır diye.." ( Tâhâ sûresi, âyet 113)
Millet olarak, geniş bir nüfus kitlesine sahip bir milletiz. Ama, sitem etmem şudur: Nice nice insanımız bulunmaktadır ki, Kur'an okumadan mahrum, anlamadan mağdur bir durumdadır.
Halbu ki, Kur'an öğrenimi dışında saatlerce televizyon seyrederek, filmlere takılarak bir ömrün geçip gitmesi de mukadderdir. Halbu ki, bu ömür bir kere geçip gittikten sonra, bir daha Kur'an öğrenme nimeti elimizden çıkıp gidecektir.
Onun içindir ki, daha hayatta iken, yaşıyor iken, inanmış olduğumuz aziz İslam'ı, onun emirlerini bilerek yaşamalıyız. Yoksa, atalarcılığı devam ettirmek maksadıyla, " Babamdan, dedemden böyle gördüm" bahanesi,hiç bir kimseyi felaha eriştirmeyecektir.
Yüce Allah'ın, bizlere bahşetmiş olduğu akıl nimetini yerinde kullanarak, hayri işlere yönelmeli, şerden, pislikten şiddetle kaçınmalıyız. Bizler, bunu yapmış olduğumuz gibi, yetişen neslimizde bunu yapacaklardır. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın