MAĞARAYA SIĞINAN YEDİ GENÇ !..
" Ve onlar o mekânın geniş bir bölümünde bulunuyorlarken, sen, güneş doğarken onların mağarasını sağ tarafından teğet geçip gittiğini gözünde canlandırabilirsin: Allah'ın âyetlerinden biriydi bu. Allah kimi doğru yola yöneltirse, işte odur doğru yolu bulan; ama kimi de sapıklığa terk ederse, artık onun için ne bir dost, ne bir mürşit bulabilirsin" ( Kehf sûresi, âyet 17 )
Afşin İlçesi halkı ve tüm Türkiye'li Müslümanlar, Ashab-ı Kehf yiğitleri ile, mücahidleri ile ne kadar iftihar etmiş olsa, ne kadar o makamı ziyaret etmiş bulunsalar, az gelecek, ruhlarına hediye edilen dualar, Fatiha'lar dünya durdukça okunmaya devam edecektir.
Onun içindir ki, Afşin bölgesinde ve sair yerlerde ikamet eden eli kalem tutan insanların bu mes'eleyi araştırmaya, okumaya, yazmaya, üzerinde düşünmeye büyük bir gereksinim bulunmaktadır.
Bu kutsal mekan; Yedi Uyurlar; bir kaç kitap neşri ile yetinilmemeli, tarihi açıdan, coğrafi bakımdan, Kur'anî verilere binaen, İslam tarihi noktasından irdelenmeli, insanlığın faydasına sunulmalıdır. Bir kere,
" Ashaba-ı Kehf'in sığındığı mağaranın, güneşin hareketlerine göre bulunduğu konumunu anlatıyor bu ayet. Öyle bir konumdadır ki mağara, güneşten ışık ve enerji almakta , fakat bu, içindekileri rahatsız edecek dereceye de ulaşmamaktadır.
Kısaca, güneş tabiî hareketlerini yapmakta, ama mağaranın uygun konumu sebebi ile içindekiler, hayat için uygun bir ortam elde etmiş olmaktadırlar.
İnsan muhayyilesi bu ya, ayet benim zihnimde şöyle bir sahne de canlandırıyor: Mağara hiç güneş görmeyecek konumda. Güneş doğup biraz yükselince, mağara, içini aydınlatmak için güneşin tarafına düşmektedir.
Neden böyle bir tasavvur oluşturuyor hayal gücüm? " Karanlık katlanılır bir şey değildir, konu bir mağara olsa bile" diye bir cevap buluyorum içimden.
Mağaraya sığınanların - sonunda " ışığı" bulacakları- bir " yolculuğa" çıkmaları gibi; zihnimdeki tablo, onları misafir eden mağarayı da güneşin peşine takmaktadır. " ( Pencereyi Işığa açmak, H. Altuntaş, say. 9 )
Ne demek, 309 yıl söz konusu mağarada, ölmeden, çürümeden, pörsümeden, yemek yemeden, su içmeden yaşamak?
Demek ki, İlahi güç isterse, değil 309 yıl aç, susuz yaşamak, daha fazla yıllar bile insanın yaşaması mümkündür.
Onun içindir ki, içinde yaşamış olduğumuz 21 nci çağ, canlısıyla, cansızı ile insanları Kur'an'sız edememektedir. Çünkü, Kur'an ışık olduğuna binaen, hangi millet olursa olsun, ister Türk, ister Arap, ister Hindu, İster Çin, isterse Batı insanları olsun, Kur'an'sız yaşamaları bir nevi ışıksız yaşamaları demektir.
Nasıl ki, Ashab-ı Kehf yiğitleri, 309 yıl yaşamışlar, yememişler, içmemişler, sadece üzerlerine vuran ışıktan, hava alıp vermekten yararlanıp üç asır gibi bir zaman dilimini bitirmişlerdir. Dolayısıyla,
Fıtratın ve hayatın gereği olan Kur'an'dan, insanların kaçması, ona karşı direnmesi akıllı bir iş değildir. Bu tip insanlar, Kur'an'a göre, " kör", " sağır" ve " dilsiz" insanlardır.
" Hatta Kur'an duyuları ve aklı kuullanmamayı, tebliğe karşı bir nevi direnme olarak algılar ve Peygamber (sas)'e şu uyarıda bulunur. " Fakat körlere, hele doğru yolu görmüyorlarsa, sen mi doğru yolu göstereceksin?" ( Yûnus ,43)
Bütün imkanlara rağmen, maddenin ötesine geçemeyip , " Bir şey varsa, o da ben'im, tabiattır, evrendir" diyerek pencereyi imana kapamak, ruhu karanlığa mahkûm etmektir, engellemektir." ( a.g.e. say. 13)
Onun içindir ki, Efsus kralı Dekyanus, kalbini, gönlünü hakka, imana kapatmış, inananlar üzerinde baskılarını artırarak onların Afşin (Efsus) diyarını terketmelerine sebep olmuştur.
Netice olarak;
Bu gün Ashab-ı Kehf mekan ve makamı ziyaretçi akınına uğramakta, orada gaybi aleme uçan yedi insana dua ederlerken, Dekyanus ve benzeri mülhidlere de beddua edilmektedir.
Ashab-ı Kehf makamının, yiğitlerinin, her yönüyle, Kur'an'dan olsun, tarihi araştırmalardan olsun, tefsirlerden olsun, hadis kitaplarından olsun araştırılmaya, incelenmeye, tetkik edilmeye ihtiyacı bulunmaktadır.
Elde dolaşan merhum Faruk Sümer'in, Alpaslan hocanın ve bir iki tanede Ashab-ı kehf hakkında yazılmış küçük çaplı eserlerle yetinilmemeli, Afşin'da, nice nice eli kalem tutan insanımız bulunmaktadır ki, umarım bunlar bu mes'eleye eğilecekler, enine boyuna araştıracaklar ve bildiklerini, duyduklarını, görndüklerini, araştırdıklarını yazacaklardır.
Taberi tarihi, Elmalılı Hamdi Yazır tefsiri ve benzeri ilmi eserlerden istifade edilmelidir. Hatta, Müftülüğün bünyesinde bir Ashab-ı Kehf araştırma heyeti kurularak, insanlarımız bilgi ile, Kur'anî emirle doyurulmalıdır.
Camii kürsülerinde, bu mes'elenin detayına inilmeli, her hatip, her konuuşmaçı Ashab-ı Kehf erlerinden ilham alarak, konularını işlemelidirler.
Rabbimiz!.. Ashab-ı Kehf erlerinin mekan ve makmlarını cennet eylesin, bizleri de onlara komşu eylesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın