Lafla Peynir Gemisi Yürümez
Bazan, devlet ve millet yönetmeye talip insanların konuşmalarına, atıp tutmalarına, bol keseden sıkmalarına, konuşmalarının içeriğine dikkat kesilmekte, zihin dünyamı meşgul eden hususlar üzerinde durmaktayım.
Muhalefet liderinin Salı günü konuşmaları , gözden, gönülden, düşünceden uzak tutulmaması gereken bir konuşmaydı. Hemde ne konuşma!.. Milletin huzurunu bozacak, derinden etkileyecek, bölecek, sınıflara, katmanlara, mezheplere ayıracak " MEZHEPÇİ" bir konuşma ve yaklaşım idi!..
Tabii ki, beğeni kazanma, takdir alma, oy devşirme uğruna yapılan bu tür atıp tutmalar, yumruk sıkmalar cidden tehlikeli, ayırımcı, bölücü, miilleti fırka fırka edici bir yaklaşım ve bir konuşmadır,
Oysa, başlıktan da anlaşılacağı üzere " LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ!" düşüncem, isteğim benim bu yazımı yazmama sebep olmuştur. Hakikaten, " Lafla peynir gemisi yürümüyor" konuş konuş, at at tut, yumrukları sık, çevrendeki insanları kofa getir, onları da ajita et, kendin mutlu olduğun gibi çevrende kalmış bulunan o " mezhepçi" insanlar da memnun olsunlar!..
Bir kere, Hacı Bektaşi Veli'yi anlatır iken, kendi zaviyenden, kendi açından anlatmış oldun. Hacı Bektaşi Hünkar, mezhepçi değildi. Mezhepler üstü, bir gönül insanı, herkesi seven, sayan, bağrına basan, tabiatı, tabiattaki varlıkları, tüm insanları kucaklayan bir yapıya sahipti.
Sen kim, Hacı Bektaşi Veli kimdir? Hünkar Hacı Bektaş, bir kere, Horasan taraflarından çağıl çağıl çağıldayarak, haccını yapmak üzere Bağdat'a, oradan Hz. Hüseyin'in markadine gelerek Kerbela şehidlerini ziyaret etmiş, Mekke'de, Medine'de haccını tamamlayarak, Şam üzerinden Halep'e gelmiş, Halep'te " Erbaîn" çıkararak Anadolu'ya ayak basmıştır.
Anadolu'da, Afşin İlçesinin hemen yedi kilometre yakınında bulunan Ashab-ı Kehf makamında yine kırk gün kalarak, yine " Erbaîn" çıkarmış, nefsini tezkiye etmiş, daha sonra, Kayseri üzerinden bu günkü medfun bulunduğu Hacı Bektaş'a yani, ( Sulucakarahöyük) gelmiştir.
Ömrünü burada tamamlayarak hakka yürümüştür. Yaşadığı sürede, millet birliğinden, bütünlüğünden, devlete bağlılığından ayrılmamış, dünkü konuşmada vurgulandığı gibi, hiç bir " mezhepçi" bir hal içerisinde görülmemiş, bulunmamış, bu çirkin, nefret dolu yolu tercih etmemiştir.
Halbu ki, Hacı Bektaşi Veli'yi gündeme taşıyarak, ondan bahseden zat; Ankara-İstanbul arasında " hak, hukuk, adalet" nümayişleri ile, milletin sokağa dökülmesini arzu etmiş, bu paralelde yanındaki aynı mezhepçi zihniyet mensubu insanlarla tahrik, tahrip ve nümayiş içerikli yürümesini millete hizmet addetmiştir.
Aynı, zat; " gezi parkı" eylemlerinde, camilere bile işeyen, tepeleyen, ayakkabıları ile, kirli üst başları ile, mabedi hor, hakir gören bir zihniyetle, halkın direnmesini, ayaklanmasını, bu isyana iştirak etmesini istemiştir. Bu mudur, Hacı Bektaş ile aynı minval üzere bulunmak?
Bu zatı muhterem, istismar etmeyi çok çok sevmektedir. Eğer samimi olsaydı, dürüst davranmış bulunsaydı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusunun büyük değer verdiği, yanı başından kat'iyyen ayırmadığı, Ankara Müftüsü ve İlk Diyanet Reisi olan M. Rifat Börekçi'den de bahsetmiş olurdu. Yine Atatürk'ün, özenle, ehemmiyetle yine üzerinde durduğu Cumhuriylet tarihinin ilk Kur'an Müfessiri Elmalılı Hamdi Yazır'dan da bahsetmiş olurdu.
Yine Atatürk'ün ehemmi mühim gördüğü,saygı duyduğu, Milli Mücadele kahramanı Denizli Müftüsü Huulusi efendiden bahsederdi. Etmedi, edemezdi de!.. Veya, İstanbul şehrinin medarı iftiharı olan Eyyüb-il Ensari'den önemle bahsederdi. Ama, edemedi, edemeyecektir!..
Yunus Emre'den bahsetmesi, Anadolu tezenesinden de söz etmesi, yine kendi açısından olmuş, hiç bir zaman millet birliği, millet bütünlüğü, birlik ve beraberlik hususu üzerinde olmamış, olmayacaktır.
Netice yerine;
Millet bütünlüğünden söz etmek, anlatmak, gündeme taşımak kolay mes'ele değildir. Böylesi, zihniyet mensupları, Feto terör örgütü denildiği zaman dört elle koşarlar, onun ayırımcılığından milleti böllük bölük etmesinden sevinç duyarak ellerini çırparlar!..
Onun içindir ki, bu aziz milletin, birliğe, beraberliğe, bütünlüğe ihtiyacı bulunmaktadır. Asırlar oldu, bu aziz millet gülmedi, neşelenmedi, hep ayrılıktan, firaktan ızdırap çekmiştir.
Hiç olmazsa, milletin önünde yürümek isteyenler, bu işe talip olanlar, akıllı olsunlar, milleti, fırka fırka etmesinler, daha fazla bölünmeye, parçalanmaya zemin hazırlamasınlar.. Çünkü,
" Lafla peynir gemisi yürümez!" ama, millet,basit şeylerden, içeriksiz, içi boş vaadlerden ızdırap durmakta, bölünmekte, hizip hizip olmaktadır. Tabii ki, bundan da, vatan hainleri, silahlı örgütler, çeteler, Feto'lar memnun olmaktadırlar.
Mustafa Kemal Atatürk'ün, belirlemiş olduğu fırka bu fırka değildir. Atatürk; " mezhepçi" söylemleri. deyimleri, heveslileri kabul etmiyor, huzurundan kovuyordu. Ya şimdilerde ne olmaktadır? ATATÜRK kelimesinden nefret eden, bu ismi duymak istemeyen, telaffuz edilmesini kabul etmeyen kadın-erkek insancıklarla karşı karşıyayız!..
Rabbim!.. Bu aziz milleti, milli birlikten, bütünlükten uzak eylemesin!.. " Lafla peynir gemisi yürümez" mensubu insanlara da basiret lütfetsin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın