Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

KUTLAMALARI SAVUNANLAR!..

 " Bilin ki Allah'a göre ayların sayısı, gökleri ve yeri  yarattığı gün Allah'ın koyduğu yasa gereğince on ikidir. Onlardan dördü haram aydır; Allah'ın koyduğu kozmik nizama uygun değerlendirme budur. O hâlde, bu konuda kendinize kötülük etmeyin! Tabii ki onların sizinle topyekûn savaştığı gibi siz de onlarla topyekûn savaşın; ama iyi bilin ki Allah sorumlu davrananlarla birliktedir." ( Tevbe sûresi, âayet 36 ) 

     Bilindiği üzere, istismarcı Yahudi ve Hristiyan din adamlarının Kutsal Kitab'ın üzerine örttükleri hurafeleri gelir getiren bir sektöre çevirerek adamına göre fetva servisi yaptıklarını ve bu amaçla tahrif eettikleri mukaddes metinlerin yerine kendi " yorumlarını" Allah'a isnat ederek pazarladıklarını, bildiren âyetlerle birlikte anlamak gerekir.  Şu ayeti kerimede beyan edildiği gibi;

     " Ve yanınızda olanı doğrulayıcı olarak indirdiğim vahye inanın; ve onu inkâr edenlerin öncüsü siz olmayın , âyetlerimi de  basit çıkarlar karşılığında pazarlamayın; ve sorumluluğunuzun merkezinde sadece Ben olayım." ( Bakara sûresi, âyet 41 ) 

     Yani, âyeti kerimenin içeriği şudur: Vahyi, yaşanacak mutluluk formülü değilde, pazarlanacak bir " mal" gibi görmeeyin! Yani, Kur'an ayetlerini, hayata hakim kılın, basit çıkarlara alet etmeyin demektedir. 

     " Yazıklar olsun onlara ki, kitabı kendi elleriyle yazıp da az bir getiri sağlamak için " Bu Allah katındandır" derler. Elleriyle yazdıklarından dolayı yazıklar olsun onlara, kazandıklarından dolayı da yazıklar olsun." ( Bakara sûresi, âyet 79 ) 

     Yani, âyeti kerimenin  ilk muhatabı olan Medine Yahudilerini yaptığı şey şuydu: Okuma yazma bilmeyen ve din konusunda sürekli kendilerine muhtaç bulunan cahil Yahudi kitlelerini bu bağımlılıktan kurtaracak şeyler yapmadıkları gibi, aksine onların kendilerine olan bağımlılığını pekiştirecek her türlü yönteme baş vurdular.

     Kutsal Kitap'la cahil kitleler arasına girerek onların kitaba kolayca ulaşmasını engellediler. Cahil Yahudi kitlelerin tek dinî başvuru kaynağı hahamlardı. Onlar da halkı bilinçlendirmek yerine istismar etmeyi yeğlediler. Şu ayeti kerimeye de dikkat çekmek istiyorum:

     " Allah, ( daha önceden) vahye muhatap olanlardan " Onu insanlara açıklayacaksınız ve kesinlikle gizlemeyeceksiniz" diye söz almıştı. Fakat onlar bunu kulak ardı ettiler ve değersiz bir menfaat karşılığı pazarladılar; ne kötü bir alışverişti bu!" ( Âl-i imran sûresi, âyet 187) 

     " Şüphe yok ki, kendisinde rehberlik ve ışık bulunan Tevrat'ı Biz indirdik. Hepsi de Allah'a teslim olmuş bulunan peygamberler, Yahudi olanlara onunla hükmetmişlerdi; Allah kelamından bir kısmı kendi korumalarına bırakıldığı için, Allah'a adanmış adamlar ve hahamlarla da öyle yapmışlardı; hepsi de ona şahit idiler. O hâlde ( Ey Yahudileşen İsrêiloğulları), gözünüzde büyüttüğünüz insanlardan korkmayın, benden korkun! Âyetlerimi az bir menfaat karşılığı pazarlamayın! Zira Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir. " ( Mâide sûresi, âyet 44 ) 

      Yani, Kur'an tahriften korunduğu hâlde Tevrat niçin tahrif edildi sorusunun cevabı buradadır.  Vahiy, " korkusuzluk" gibi bir imkansızı değil " korku terbiyesine" davet ediyor. Fıtratı yok saymıyor, insanın savunma güdüsünün yan etkisi olan korkuyu kınamıyor, sadece korkunun insanın akletme melekelerini teslim almamasının en garantili yöntemini beyan ediyor. Allah korkusu. 

     Korku gibi ilk bakışta kötü gibi duran bir duygu selinden, yararlı enerji elde edilebilir mi? Bu soruya Kur'an " evet" diyor. Korku ile değerleri az bir menfaat karşılığı pazarlama arasındaki doğrudan ilişkiye dikkat çekiyor. 

      Maalesef, bu hususta aç gözlü sektörün gözü doymaka bilmemektedir. Söz konusu menfaat sektörü varlığını sürdürebilmek için dinin kaynağına doğrudan ulaşmaya engel oluyordu. 

    Aç gözlü din adamlarının önce vahyi hurafeyle, sonra hurafeyi bedelle takas ettikleri istismar sürecini ele veren anahtar olan " bi'l-bâtıl" ifadesini " haksız yere" şeklinde anlamak ve karşılamak, işte bu nedenle yetkersiz kalmaktadır. Yani, 

     " Bu kutlamaları  savunanların daha çok tasavvuf ehli ve adil olup olmadıkları çoğu kez şüpheli olan dünya sultanatlarına yakınlığı arzu eden kimselerden oluşu da ayrı bir husustur. 

     Mevlid merasimlerinin düzenlenmesini kendi zanları ile istihsan edenler muhaliflerini ikna etmek ya da aşağılamak için daima ağır bir dil kullanmışlardır. bu diğerlerinin de böyle bir üsluba başvurmadıkları anlamına gelmez. 

      Fakat bu kutlamaları savunanların delilleri daha çok aklî istidlale dayanmaktadır. Rasulullah'ın (sav) Pazartesi günü oruç tutmasının hikmetini veya illetini izah ederken ve o günün kendisinin rasul olarak gönderildiği günden daha üstün ve hayırlı bir gün olduğuna dair herhangi bir şey de söylemiş değiildir. 

     Bütün bu sözler, bu bid'at ihdas edildikten sonra ortaya çıkmış ve hadisenin delilleri hadiseden sonra istidlal edilmeye başlanmıştır ki, birçok bid'at ehlinin de ortak özelliği budur. 

      Mevlid kutlamalarını savunanların Rasulullah'ın (sav) Aşure günü ve Pazartesi günü oruç tutmasını bunun delili olarak zikrederlerken, rasul ve nebi olarak tayin edildiği günü Rasulullah'ın (sav) niçin bayram edinmediğinin de delilini bulmaları gerekir.

     Kur'an  Ramazan ayında inzal olundu. Bu ayda Allah Azze ve Celle yemenin ve içmenin aksine oruç tutmayı bizlere farz kıldı. Rasulullah'ın (sav) doğmasıyla O'nun (sav) rasul olarak gönderileceğinin ilmi bize malum olmaz. 

     Rasululah'ın (sav) doğumuna rastlayan bazı harikulade hadiselerin vuku bulması, O'nun (sav) henüz yaratılmadan, Allah'ın katında zaten rasul ve nebi olarak ilâhî hüküm ve irade ile belli idi; fakat bu, insanlara onun hangi gün rasul ve nebi olarak ezelde tayin edildiği bilgisini farz kılmaz." ( Kandil Geceleri ve Bin yıllık yanılgı, M. E. Akın, say. 319)

     Netice ve sonuç olarak;

       Yahudiliğin ne şekil istismar edilmdiğini, Hristiyanlığın bu gün yeryüzünde peygambersiz  kaldığını her defasında izah etmiş olduğumuz gibi, maalesef, yüce İslam dini de, anlatılan hurafelerle gırtlak gırtlağa mücadele vermektedir.

       Mevlidi sanat haline getirenler ile, hakiki ilim sahipleri arasında kıyasıya, bitmemecesine sürüp giden mücadele bilmiyoruz, nerede  ve nasıl hitame erecektir.?

      İnşalllah!.. Hak galip gelecek, Kur'an bütün haşmetiyle, etrafında kümelenen hurafeleri mahvı perişan ederek, tüm Müslümanları merkez olan kendisine çekecektir. 

       İşte, o gün, menfaat, çıkar, dinin sırtından geçinme, vurgun vurma çirkin eylemleri nihayet bulacak, alemi İslam ve Müslümanlar, hurafenin şerrinden kurtulmuş olacaktır. 

      Çünkü, hurafe denilen illet, Yahudiliği içten içe yeyip bitirdiği, çökerttiği gibi, Hristiyanlığıda yok etmiş, bitirmiştir. Oysa, İslam'la mücadelesinde, İslam galip çıkarak, hurafeyi yenecektir. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemr

Facebook Yorum

Yorum Yazın