Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

Kur'ani ve Nebevi Kaynaktan Yoksun Zayıf Rivayetler

" De ki; " Eğer Allah'ı seviyorsanız beni izleyin ki Allah da sizi sevsin; ve günahlarınızı bağışlasın! Zira Allah çok bağışlayandır, eşsiz merhamet kaynağıdır." ( Âl-i İmran sûresi, âyet 31 ) 
     " De ki: " Allah'a ve elçisine itaat edin! Yok eğer itaatten yüz çevirirseniz, iyi bilin ki Allah nankörleri sevmez." ( Âl-i İmran sûresi, âyet 32 ) 
     " Muhabbet mahlukat ağacının tohumudur. Dolayısıyla, Eğer Allah'ı seviyorsanız, bunun bedeli Elçi'yi izlemektir. Allah'ı sevenden Allah'ı izlemesi istenmemiştir. Zira yerde yürüyenler iz bırakır ve iz bırakanlar izlenirler. Bu yüzden peygamberler insanlardan seçilmiştir." ( Kur'an Meali) 
      Maalesef, Rasulullah (sav)'den sonra, onun kutlu ve mutlu yolundan gitme hususunda yer yer ayrılıklar, firaklar olmuş, Müslümanlar; onun emanet etmiş olduğu asıl yoldan saparak, hakkında nas olmayan, zayıf, mesnetsiz rivayetlerin kucağına düşmüşler veya düşürülmüşlerdir. 
      Zayıf rivayetleri "yapmayın", "inanmayın", "icra etmeyin"denildiği zaman, tatbik cihetine gidenler, uygulayanlar, " eee ne var canım, bunlarda tatbik edilsin" savunma, müdafaa etme yoluna gidilmektedir. Örneğin;
     " Bu türden ibadetlerin başında, kandil gecelerine ve bunların dışında yılın bazı gün ve gecelerine mahsus " özel ibadetler" gelmektedir. Kadir gecesi, Mevlid kandili, Mirac kandili, Reğaib kandili, Berat kandili gibi gecelerde kılınmakta olan özel namazların ve tutulan oruçların, sıradan nafile namaz ve oruç tutma dışında hiç bir özelliği yoktur.      Zira bu geceler Hz. Peygamber zamanında bilinen ve Hz. Peygamber ve ashabı tarafından günümüzde olduğu kutlanan geceler değildi. Bu gecelerde  yapılacak olan ibadetlerin yüzler, binler ve on binlerce kat sevabı olduğu , ya da bir yıllık ibadete denk olduğu şeklindeki halk inanışlarının aslı ve sağlam bir dayanağı yoktur.      Tam aksine Ebû Şâme el-Makdisi, ( el-bâ'is alâ inkâri'i-Bida'i ve'l-Havadis)  adı geçen eserinde bütün bunların Hz. Peygamber'den asırlar sonra nasıl yaygınlaşmaya başladığı konusunda son derece aydınlatıcı bilgiler vermektedir.     Bu tür bilgi kirlenmesi sadece namaz konusunda değil, oruç konusunda da görülmektedir. Özellikle tasavvuf çevrelerinde, zühd ve takva adına, Kur'an ve Sünnet'te yer almayan ve İslam'ın ruhuna aykırı olan birtakım oruç türleri icad edip, bunlara mübalağalı sevaplar izafe edenlere sık sık rastlanabilmektedir.      Bu çevrelerde yaygın bu gibi aslı olmayan uygulamaların birtakım kaynaksız, senetsiz sepetsiz, çürük ve uydurma rivayetlerden beslendiğini de vurgulamakta fayda vardır.      Burada tekrar ifade etmek gerekirse, bu gecelerde ve bunların dışında, yerine getirildiği  takdirde hadsiz hesapsız sevaplara vesile olacağı, bütün geçmiş günahların bağışlanmasına yol açacağı şeklinde abartılara konu olan namaz, oruç ve duaların, normal nafile namaz, oruç ve dua olmaktan öte herhangi bir özelliğinin olmadığında hiçbir kuşku yooktur." ( Ahir Zaman İlmihali, M. H. Kırbaşoğlu, sayfa 339-340) 
     Üzülerek, kahırla ifade etmeliyim ki, sonradan icad edilen, uydurulan hurafi ameller, gün geçtikçe, zaman ilerledikçe daha çok tatbik imkanı bulmakta, bu hurafi amellerin eksilmesi yerine, eklenti sözde ibadetlerin de ortamı doldurduğu görülmekte ve bilinmektedir.
     Sayılı ibadetlerden "yetmiş bin Tevhid", ölmüşün 3'ncü günü helvası, 7'nci günü, 21'nci günü, 40'cı günü ve 52'nci günü merasimleri, ve bu günlerde " mevlid" okunması, " 40 Yasin", " Ölüye telkin verilmesi",  ve benzeri sayılı hurafi ibadetler, dinde asıl yapılması, işlenmesi gereken ibadetlerin üzerini kapatmış, işlenmez hale getirmiştir. 
      Bilhassa, tarikat evlerinde, din adına yapılan, icra edilen, yine hurafe içerikli şeyhe bağlanmak, şeyhin elini, eteğini öpmek, ona, sahabenin Resulullah (sav)'e göstermedikleri, saygıyı, itaatı, hürmeti göstermek, onun her dediğinin, buyruğunun ayetten, hadisten faziletli olduğunu bilmek ve inanmak gibi uyduruk tatbikatlar!.. 
     Sonuç yerine;
     İslam'da, Farz, Vacib, Sünnet Müstehab vee mendup emirler fıkıh literatüründe enine boyuna izah edilmiş iken, milim milim yaşanmış iken, gün geçtikçe Ayet ve Sünnet dışı tatbikatların çoğalması, bilhassa sayılı şeylerin ibadet maksadıyla işlenmesi korkutucu boyutlara ulaşmış durumdadır. 
     Tabii ki, ilim adamlarının, hoca efendilerin bu mevzuda üzerlerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Örneğin, kadın cemaatler,. cuma namazına sokulmaz iken, teravih namazlarına illada davet edilmeleri, günler öncesinden camii hoparlöründen ilan edilmesi, duyurular yapılması neyin nesidir?
       Mahalle aralarında, sokak köşelerinde bir kısım tarikat mensubu kimselerin " el aldım", " el verdim" yalanı ile kitleleri mağdur etmeleri ve Kur'an'dan uzaklaştırmalarına ne demeliyiz? 
       Dolayısıyla, bu konularda, alimlerimiz, ilim, Kur'an ve hadis alimlerimizin üzerlerine büyük görevler düşmektedir. Bilhassa, Diyanet İşleri Başkanlığı, ne imparatorluk zamanının klasik dönemini yaşamakta, nede yukarıda sayılan hurafi amellere fetva verecek durumdadır? 
      Milletimizi, neslimizi, gençliğimizi, hanım kitleleri, tüm yanlış, Kur'an ve sahih hadis dışı amellerden esirgemek ve kurtarmaktır. Bunun içinde, herkes üzerine düşen görevini icra ederse, İnşaallah, tüm yanlış, uydurma, uyduruk amellerin yayılması önlenecek, neslimiz, Kur'an'la, Sünnet'le buluşmuş olacaktır!.. Selam ve dua ile...
     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın