KUR'AN'I; ÖLÜLERİN YANINDA DİRİLERE OKUMALIYIZ!...
" Biz ona şiir öğretmedik; bu onun için gerekli de değil; o ( vahiy) sadece bir uyarı ve öğüttür; dahası açık ve açıklayıcı bir hitaptır." ( Yâsin sûresi, âyet 69 )
" Ki bu sayede, ( kalben) diri olanları uyarsın ve bunu ısrarla inkâr edenlere karşı verilmiş söz gerçekleşsin." ( Yâsin sûresi, âyet 70 )
Nebi'ye yönelik " şair" ve Kur'an'a yönelik " şiir" iddialarını red. Bunun gerekçesini anlamak için o günün şairinin kahinle, şiirinin de kehanetle iç içe geçtiğini bilmek gerekir.
Cahiliyye insanı, cinlerin Allah ile nesep bağına sahip olduğunu düşünür, şiiri şairle cin arasındaki alışverişin ürünü olarak görürdü. Bu yüzden melek-peygamber ilişkisini, cin-şair ilişkisiyle özdeş sandılar.
Dolayısıyla; Şiir gibi hisse değil akla hitap eden vahiy, " düşünen bir topluluğa" ithaf edilmiştir. Yani: Akleden kalbe: " Şüphesiz bunda bir kalbi olanlar için uyarı vardır." ( 50/37).
Maalesef, kahrolarak ifade etmek ediyorum ki, milletimiz bu gün uyutanları öpüyorlar, uyandıranları ise taşlıyorlar!.. Şu ayeti kerimede vurgulandığı gibi::
" Hayır!" dediler; " Bunlar) karma karışık düşlerdir!.. Yok yok, onu kendisi uydurmuştur!.. Bu da değilse, o bir şair olmalı.. İyi ama, önceden gönderilen ( peygamberler) gibi bize bir mucize getirse ya!.." ( Enbiya sûresi, âyet 5)
Ne acı ki, bu gün toplum, hakikati, doğruyu, Kur'anî gerçekleri söyleyen, haykıran ilim sahiplerini kabul etmemekte, alışılmışın dışına çıkmak istememektedir.
Toplum istiyor ki, eski adetler, gelenekler, alışılmış şeyler devam etsin, söz konusu devam edecek şeylerde ister Kur'anî emirlere uysun, isterse uymasın!.. Mühim olan Allah'ın emirleri değil, süregelen adetlerdir!.. Onun içindir ki;
Her nerede bir cenaze takip etmiş olsak, bir kabristana gitmiş olsak, söz konusu alışılmış görenekler, aynen muhafaza edilmekte, kabir başında toplanan Müslümanlar bilgi sahibi yapılmayıp, hoca efendi ha bre mezardaki ölmüş insana hitap etmektedir!..
Şükürler olsun ki, son yıllarda, kabir başında cemaatın dağılmasından sonra yapılan, " ölüye telkin verme" adeti aşağı yukarı terk edilmek üzeredir!.. Ümid ederiz ki, ölü arkasından okunan, takip edilen, yetmiş bin tevhid, ölünün yedisi, kırkı ve elli ikinci günü gibi adetlerde sona erer de, Müslümanlar; rahat bir nefes almış olur.
Bendeniz bile, bir ölü başında yıllar önce bir devir merasimine oturmuş, ölü olan zatı muhteremin tüm borçlarını silip süpürerek, öleni, tertemiz, borçsuz, günahsız bir duruma getirmiştim..
Bu durumda, hamdü sena olsun ki, son zamanlarda terkedilmek üzeredir!.. Beş on yıl önce idi. Bir yakınımın cenazesi dolayısı ile Adana'ya gitmiştim.. Gözüme çarpan bur husus oldu.. Hanımlar bir tarafta, fasulye nohut ve tesbih saymaktalar, erkeklerde başka bir yerde aynı adeti, işlemi sürdürmektedirler.
O gün vakit darlığı sebebiyle nohut ve fasulye sayımı bitmediği için, ikinci gün aynı işlem devam ettirilmiş oldu. Yani, bunun adı " yetmiş bin tevhid" idi!.. Oysa, Yetmiş bin tevhidin kökenine inilse, bunun gelmiş olduğu merkez ve yer, İran Şiası olacaktır.
Birde, Adana bölgesinde, Gaziantep bölgesinde ve İstanbul Merkez Efendi camiinde yapıldığını bilmekteyim. Umarım ki, hoca efendiler, bunu yakın takibe alır da, bu uydurma adet de sonlandırılmış olur.
Sonuç olarak;
İnşallah!.. Milletimiz aziz Kur'an'ı okumaya, anlamaya ve emirlerini yaşamaya yöneldikçe, yukarıda zikredilen tüm Kur'an ve İslam dışı adetler sonlanacak, kendiliğinden bitecektir!..
Yeter ki, biz Müslümanlar olarak; ölçü olarak Resulullah'ı ve sahabe-i kiramı ölçüt alalım. İşte bunu yapmış olduğumuz an, tüm uydurmalar, uyduruk şeyler, Kur'an ve Sünnet dışı eylemler bitecektir!..
Hatta, ölüye mevlit okuma merasimi bile, milletimiz adasında sorgulanmaya başlamış, mevlidin içeriğinden milyonlarca Mü'min kardeşimiz bizar duruma düşmüştür!..Çünkü,
Aziz İslam; hiç bir millet kültürüne yama olacak, bir din ve inanç manzumesi değildir. Ne Şamanizm, ne Şia, ne Zerdüştlük, ne Maniheizm, ne Budizm nede tüm şirk içeren İslam dışı inançlar kendiliğinden iflas etmiş olacaktır!..
Dünkü zamanlarda, muska yazdırmak, cincilik, suya bakma, mavi boncuk taşıma, nazar değmesi gibi hurafi haller revaçta idi!.. Bu gün bakıyorum da, bu tür yanlış inançlar, can çekişmektedir. İnşallah!.. Orada, burada yaşanıyor ise de, bir gün gelecek ki, tüm bunlarda tarihe karışacak, elde Kur'an; dilde Kur'an ve gönüllerde Kur'an olacaktır!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın