KUR'ÂN'A GÖRE, KABİR HAYATI VAR MIDIR?.. -1-
" Ve bilmediğin bir şeyin peşinden gitme! Çünkü kulak, göz ve gönül; bütün bunlar ( hesap günü) ondan dolayı sorguya çekilecektir." ( İsrâ sûresi, âyet 36 )
Ayeti kerimenin kısa yorumu şöyledir:
" Burada, " peşinden gitme" eyleminin bir sonuç olduğu , bunun öznesinin ise gözlem, bilgi ve bütün bunları ölçüp değerlendiren ve burada " akleden kalbe" karşılık gelen " gönül" olduğu dile getirilmektedir.
Bunların sorguya çekilmesi, hesap gününde sahibi hakkında şahitlik yapacak olmasıdır ki, kulak ve gözlerin şahitliği Fussılet 22'de açıkça dile getirilir.
Yine Kur'an diğer organların şahitliğinden de söz eder. Âyetteki " gönlün sorgusu" ile Bakara 283'teki " kalbin günahkarlığı" arasındaki benzerlik dikkat çekicidir.
Bütün bunlar, insan eyleminin çıkış noktasının tasavvur ve akıl oluşuyla açıklanabilir. Dolayısıyla sapmış bir eylemi düzeltmek, o eylemin merkezini düzeltmekten geçmektedir. " ( Kur'an Meali) Dolayısıyla,
Dolayısıyla, bu gün ilkini yazmağa başlamış olduğum " Kur'ân'a göre. kabir hayatı var mıdır?" başlıklı yazılarım, bir kaç kez seri halde devam edecektir.
Çünkü, Müslümanların, kabir hayatı ile algıları cidden dikkat çekici, üzerinde tartışılmaya değer bir mevzudur. Kabir hayatı düşüncesi ve sanısı, inkar edilirse, yok sayılırsa, bu hususta, çıkar sağlayan bir hayli kitlenin ekmeğine son verilmiş olacak, menfaat devşirdikleri böylesi bir alan kapanmış olacaktır.
Bir kere, bu alanda at koşturan, klasik hocaların işi bitmiş olacak, " kabir başında Yasin okumak", " üç ihlas ve bir Fatiha", kıraati, " Telkin verme" safsatası, " Münker-Nekir " gelecek iddiası ve "ölüyü sorgulama", düşünce etkileme eylemleri iflas etmiş olacaktır.
Tabii ki, bundan da, bu işlerden menfaat temin eden kesimler, küplere binecekler, bölyesi konuları dile getirenleri suçlayacak, olmadık laflar edeceklerdir. Oysa,
" Kabir hayatı tamamıyla Kur'an dışıdır. Bu kabir/berzah hayatı bütünüyle rivayet kültürüne dayanır. Kabir hayatından bahseden hadisler haber-i âhad olmaları hasebiyle itikatta delil kabul edilmezler.
Zira âhad rivayetler subut'u zanni olmaları nedeniye itikat gibi herkesi bağlayan ve kesinlik gerektiren konularda hücccet olamazlar. Haber-i âhad sahih bile olsa küfür ile iman arasında biur ölçü değildir. Özetle kelamcılar haber-i âhadın zanni bir delil olduğunu, zanni delilin ise akâid konularında tek başına yeterli olmayacağı hususunda ittifak etmişler." ( M. Selvi.wordpress.com)
" Ama onların bu konuda hiç bir bilgisi bulunmamakta, sadece zannın peşine düşmekteler; şu bir gerçek ki, zan asla gerçeğin yerini tutamaz." ( Necm sûresi, âyet 28 )
Bir kere, nasıl bir akıl tutulmasıdır ki, bu konularda çıkar sektörü haline gelmiş kişiler, kurumlar, cemaatler, ne yazık ki, yaşayan insanları bilgilendirmek, Kur'an ile tanış olmalarını, bilgilendirilmelerini gerçekleştirmek için bir çaba içerisinde, bir gayret içerisinde bulunmazlar.
Bunların tüm meşguliyetleri, alıp veremedikleri kabirle, ölü ile, kabir azabı ile, münker nekir edebiyatı ile ilgilidir. Halbu ki, bu tür mes'eleler, Kur'an'a götürülmüş olsaydı, sınıfta kalacaklar, kabir hayatı hakkında bir tane bile bir delil, bir ayet bulamayacaklardı.
Bu sektör, dünya hayatımızı tamamen etkilemiş, her alana el uzatmaktalar, bu hususta fikir ileri sürenleri, " kabir düşmanlığı" ile, " ölü düşmanlığı" ile suçlamaktadırlar.
Mahalli bir haber sitesinde zaman zaman yazı yazıyordum. Bir an geldi ki, haber sitesi sahibi beni aradı, zor durumda olduğunu söyledi. Neden ve niçin sorusunu sormak zorunda kaldım. " Hocam, kabir hayatını çok gündeme getiririyor, telkinin, münker ve nekirin olmadığını söylüyorsunuz." dedi.
Evet, insan bildiğini, araştırmalarını gündeme getirmeli, gelenekçi kesimler kabul etmiyorlar diye susmamalıdır. Zaten, gelenekçi, atalarcı kesimleri dinleyecek, onlardan korkacak olursak, Kur'ânî gerçeklerden söz etmemiz mümkün olmayacaktır.
Sonuç yerine,
Bu mevzuda yazılarım devam edeceğine göre, ileriki bölümlerde, bu konunun detayına gireceğimi bildiriyorum.
Ne acı ki, ülkemiz Müslümanları, kardeşlerimiz, bu konularda bilgi sahibi değildirler. Bilgilendirmek isteyen bazı hoca efendilerde tu-kaka edilmekte, hemen çıkar çevreleri, menfaat şebekeleri üste çıkmaktadırlar.
Halbu ki, günümüz dünyasında bid'atlerin ve itikadî sapkınlıkların, sapmaların çoğu bu sebeple olmakta, Kur'anî emirler dinlenilmeyip, nazari itibare alınmayıp, "dedim", " dediler"den ibaret mes'eleler, hiç bir katî delile dayanmayan hurafi mes'eleler gündemi meşgul etmektedir.
Bir kişinin öne sürmüş olduğu ahad haberler, dinde delil olduğu için, bu hususta b.ir hayli rivayet kültürü çoğalmış. hurafi ameller her tarafımızı kuşatmıştır.
Kur'an'ı, yüksek yerlere asarak, mevlid kürsüsüne çıkan zavallıların sesi, soluğu daha çok gür çıkağa benzemektedir. Başkanlığımız, bu hususta, üzerine düşeni yapmalı, kabirlerde " telkin verilmesi" olayının sonlandırıldığı gibi, tüm uydurma meselelerin de üzerine üzerine gidilmelidir. İkinci bölümde görüşmek üzere.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın