KUR'AN YAŞAYAN ÖLÜLERİ DİRİLTMEK İÇİN İNDİRİLMİŞTİR!..
KUR'AN; MEZARDAKİ ÖLÜLERE OKUNMAK İÇİN DEĞİL, YAŞAYAN ÖLÜLERİ DİRİLTMEK İÇİN İNDİRİLMİŞTİR!..
" Ki bu sayede ( kalben) diri olanları uyarsın ve bunu ısrarla inkâr edenlere karşı verilmiş söz gerçekleşsin. " ( Yâsin sûresi, âyet 70)
" Yani Akleden kalbe" Şüphesiz bunda bir kalbi olanlar için uyarı vardır. veya pür dikkat bir şahit olarak kulak verenler için." ( Kâf sûresi, âyet 37) Ve diğer bir ayeti kerimede:
" ( Allah) sordu: " Sana emrettiğim zaman seni emre âmâde olmaktan alıkoyan neydi?" ( İblis) cevap verdi: " Ben ondan üstünüm, ( çünkü) beni ateşten yarattın , oysa onu balçıktan yarattın!" ( A'raf sûresi, âyet 12)
Halk hem yoktan hem vardan yaratmayı ifade eder. Şeytanın polemiği, akılcı fakat akıllı değildir. İlkel bir materyalizm olarak adlandırılabilecek bu tavrın en tipik özelliği, kişinin, kendi dahliinin olmadığı doğuştan gelen bir değeri üstünlük ölçüsü olarak sunmasıdır.
Bu mantıkla, " ben üstünüm çünkü falan ırka mensubum" "ben üstünüm çünkü cinsiyetim şu" türü bir mantık arasında hiç bir fark yoktur. Sözün özü: Şeytan ırkçılığın piridir.
Bu giriş bölümünden sonra, şu gerçekleri, yaşananları arzetmek istiyorum. Ne yazık ki, sahabe hayatından sonra, aziz Kur'an'ı anlama, emirlerini yaşama mevzuunda müslümanlar olarak, ümmet olarak sınıfta kalmış durumdayız.
Daha doğrusu, aziz Kur'an asli mecrasından koparılmış, mezarlara, kabir üzerlerine taşınır olmuştur. İşte, o tarihten bu yana, Kur'an, diriler olmaktan çıkarılmış, bir mezarlık, bir ölüler kitabı haline dönüştürülmüştür.
Aslında, ölülere okunduğu zannedilen Kur'an, daha doğrusu ölülere de okunmamaktadır. O halde, dirilerin yaaarlanmadığı bir Kur'anî emirlerden kim, kimler müstefid olmaktadır?
Dirilerin istifade edemediği gibi, ölmüş insanlarda zaten yararlanmamakta, o halde, bu okunan hatimlerden, Kur'an aşirlerinden, mihrabiyelerden kim ve kimler yararlanmaktadır?
Mezar başlarında toplanın insanlar okunanı bilmemekte, anlamamakta ve Kur'an daha biter bitmez oradan fırlayıp kaçmaktadırlar.
Şu metod tatbik edilmiş olsaydı, daha verimli, daha güzel olmaz mıydı? Okunan Yasin'ler, 'Tebare'ler' ölüye değilde, mezar başlarında birikmiş insanlara hatırlatılmış, dikkatleri çekilmiş olsaydı daha faydalı, daha verimli olmaz mıydı?
Dolayısıyla, güünümüz dünyasında, ölü evlerinde, diri evlerinde, mevlid proğramlarında okunan, okunmakta olan Kur'an'ları bir takip ediniz k, neler görecek, nelere şahit bulunacaksınız?
Kur'an okuyanın savtı, Kur'an'ın yaşanması gereken ayetlerin meallerini bastırmakta, kısa bir heyecanla kısa biir okuyuşla mes'eleyi kapatmaktayız.
İlim adamlarımız, Başkanlığımız, Müftülükler bu gidişaata bir yön vermek, mes'eleyi sil baştan değiştirme cihetine gitmemektedirler. Okunan mevlid bahirleri, Kur'an'ın üzerine çıkarılmış, okunan na'tlar, kasideler, ilahiler aziz Kur'an'ı susturmuş durumdadır.
Hele bilhassa, sesi güzel, savtı muazzam kari okursa,Kur'an lahuti sesine ne gerek kalmakta, nede onun ulvi mesajlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bilmem ki, bu gidişat, bir cahillik, bu anlamazlık nereye kadar devam edecektir?
Biz, millet olarak, kos koca bir Selçuklu devrini böylece bitirdik, 623 yıllık Osmanlı dönemini böylece sona erdirdik, aynı sakat anlayış, aynı hatalı anlayış Cumhuriyet döneminde de aynen aksamadan, azııcık fire vemeden, aksamadan, eksilmeden devam etmektedir. .
Peki, çözüm yolu nedir?
Çözüm yolu, aziz Kur'an'ın ölülerden ziyade dirilere aktarılması, anlatılması ilahi mesajlanının enine boyuna üzerinde durularak izah edilmesi gerekmektedir. Tabii ki, bunu da başaracak, zafere erişterecek, klasik düşünce sahiplerinden, hikaye ile mes'eleyi geçiştirenlerden ziyade yeni nesil olacaktır.
İşte, bunu başardığımız an görülecektir ki, Kur'an'ın emirleri hayata yanmısımş, helal belli olmuş haramlaardan kaçınır olmuşuzdur. Faiz önü alınmış, fuhuş ve ahlaksızlığın önü kesilmiş olacaktır.
Sokaklarda kadın öldürmeleri sona erecek, masum bebeler boynu bükük kalmayacamktır. Hapishane imparatorlukları kurulmayacaktır. Nikahın şartları, sözlemenin önemi idrak edilmiş olacaktır. Hırsızlık, tefecilik, haksız kazanç kapısı kapanmış olacaktır.
Aşaağıda zikredilen ayet meallerini dikkatlere suunmak istiyorum:
" Kaldı ki ne ( gerçeği) görenle görmeyen bir olur. " ( Fâtır sûresi, Ayet 19) " Ne de aydınlııkla karanlıklar bir olur." ( Fâtır sûresi, âyet 20) " Dahası , ne serinletici gölgeyle kavurucu sıcaklıklar." ( Fâtır sûresi,. âyet 21) " Ne de ( manen)DİRİLERLE ÖLÜLER DE BİR OLURLAR." ( Fâtır sûresi) 22)
" Şu kesin ki Allah, işitmeyi dileyene işittirir, fakat sen mezardakiler ( gibi manen) ölmüş olanlara asla işittiremezsin ." ( Fâtır sûresi, âyet 22) " Sen sadece bir uyarıcısın." ( Fâtır sûresi, âyet 23)
Sözün burasında iki önemli konuya değinmek istiyorum: Birincisi " Tilavet" mes'elesi, diğeri de Kur'an'ı kıraat mes'elesidir. Bilindiği üzere, tilavet, " lafızları birbiri ardına dizmek" anlamına gelir. Kıraet gibi entelektüel faaliyet değildir.
Bu sebeple Kur'an okurken Allah'a sığınmayı emreden âyetlerde tilavet değil kıraet kullanmayı emreden âyetlerde tilavet değil Kıraet kullanılır. " Bundan böyle Kur'an okuyacağın zaman, öncelikle kovulmuş şeytandan Allah'a sığın" ( Nahl sûresi, âyet 98)
Bu ayeti kerimeden şunu anlamak mümkündür: Bilindiği üzere, Şeytanın gücü yoktur, onda güç vehmedenler vardır. Yetevellevnehû : " Onu kılavuz edinmek" , yani onun velayetine baş vurmak. Bu, 63 ayet ışığında anlaşılmalıdır. Kendisine tanrılık yakııştıranlar" şeklindeki çevirinin dayanağı, Taberi'nin Rebi'den naklettiği görüştür.
Buradaki üçüncü tekil şahıs zamiri " Bihi" Allah'a atıfla okunduğunda , anlam şöyle olur: " Allah'a ortak koşanların" . ( Kur'an Meali) Tüm bu ifadelerden anlıyoruz ki, çünkü Şeytan, Kur'an'ı anlama çabasına yönelik kıraeti-tilaveti değil- saptırır. Kıraet tek kelimede olur, tilavet olmaz. "
Netice olarak;
Buraya kadar anlatıldığı üzere, aziz Kur'an'ın anlamak , idrak etmek, hayata geçirmek zorundayız. Aksi halde, şu ana kadar anladığımız gibi, olmamalı, Rasulullah (sav)'in ve sahabe-i kiramın efendilerimizin anladığı, hayatlarında tatbik ettikleri gibi olmalıdır.
Böylesi bir kutlu anlayış, okuma, kıraat ne zaman terkedildi bunu sorgulamak zorundayız. Dedim dedilerden ziyade, asıl mes'eleye, Kur'an'ı anlamaya yönelip hakkı hakikati anlamak, hayata tatbik etmeliyiz.
Çünkü, Dedim dediler rivayeti, ümmeti ve milletimizi kör topal etmiş,., mes'eleleri içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Kur'an'ın yerine mevlid okumalar tercih edilmiş, anlamadan Kur'an okumalar devreye sokulmuş. öylece kör topal yuvarlanıp giden millet olmuşuz.
Çünkü, mes'elenin üzerine yap gelip yatamayız. Araştıran, inceleyen, tetkik eden millet olmalıyız. Rasul ve onun asbabının hayatında hatim devirmeler, kırk yasin okumalar var ise, tatbk edilmiş bizlerde ona uymalıyız. Ama, böyle bir uygulamayı bulmamız mümkün değildir.
Aziz Kur'an okunurken, esneme, uyuklama, sesten etkilenme işini bitirmeliyiz. Çünkü, Kur'an, anlamadan, okunmak için, uyuklama için, kitleleri uyutmak için nazil olmamıştır.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın