Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

Kur'an Sadece Yüzünden Okuyarak Sevap alınacak Bir Kitap Değildir -1-

Kur'an'ı Kerim; okunup, anlaşılıp ve emirleri yaşanacak, kitlelere, emirleri ulaştırılacak bir kitaptır. Her zaman ifade etmiş olduğumuz gibi, bin yıllık millet tarihimizde, maalesef, durum bu kör anlayıştan ileri gidememektedir.

Yüz binleri aşan ülke camilerimizde, evlerimizde ve sair yerlerde, Kur'an tilavet ederken, sadece anlayıp, faydalanmak için değil, okuyup sevap kazanmak için kıraat etmekteyiz. Sonra da, okumuş olduğumuz Kur'an'ı; geçmişlerimize, ölmüşlerimize hediye ve hibe etmekten ibaret kalmaktadır.

Hatta, bazı zamanlar olmaktadır ki, Kur'an okuyan Müslüman; hızını alamayarak, kabir başlarına gitmekte, kendisi okuyor ise kendisi okumakta, okuma bilmiyor ise, mezarlıkda hazır bekleyen " Hazır Kur'an'cı", " hazır hatimci", " Hazır Yasinci", hödük kimseleri devreye sokarak, yani onları ücretle kiralayarak, ölmüşlerine Kur'an okutmaktadır.

Oysa, bilmiş, anlamış olsaydı, mezarda bulunan sadece ölmüşünün iskeleti, kadavrası bulunmaktadır. Söz konusu bu kemik yığını parçaların, Kur'an'dan müstefid olmaları mümkün değil iken, bizim ölü sahibi zatı muhterem, inadına, hem de kör inadına, oradaki kadavraya Kur'an göndermeye (!) devam etmektedir. Onun içindir ki;

Günümüzde Kur'an Nasıl Değersizleştiriliyor?

" Günümüzde Kur'an okunurken dinlemeyip/ dinletmeyip yaygara koparmak, biraz bugüne özgü bir şekil almıştır. Şimdiki zamanda, Hristiyan dünyasını ve Selman Rüşd benzeri inkârcıları ayrı tutacak olursak, Müslüman coğrafyasında, " Kur'an'ı dinlemeyin, Kur'an Muhammed'in uydurduğu bir kitaptır" diyen bir sese rastlanmaz.

Fakat eğer Kur'an'ın değersizleştirilmesinden bahsedeceksek, bunda da Mekke müşriklerini aratmayacak kadar çok çeşitli taarruzların yapıldığı bir gerçektir. .

Kur'an'ı değersizleştirme girişimleri, bizzat Kur'an okuyanların, hatimler, kutlu doğum faaliyetleri ve Kur'an merkezli birtakım etkinlikler yapanların bile ayırt etmekte zorlandıkları, daha da inceltilmiş ( sofistike) yöntemlerle devam etmektedir. " ( İktibas Dergisi, Mayıs 2010, M. Durmuş, sayfa 24-25 )

Buradan şunu anlamaktayız: Kur'an'ı; yüzünden okuma, öğrenmeye çalışmak, ezber yapmak, hatimle okumak, topluluk halinde kıraat etmek bir maksada binaen yapılmaktadır. " Ölüleri kurtarma" ameliyesi..

Oysa, hayatta olanlar, yürüyenler, gezenler, canlı insanlar, Kur'anî emirlerden bihaber yaşamakta, gafilce bir hayatın içerisinde boca olmuş durumdadır.

Biraz kahvede oturma, biraz çay ocağında dedikodu yapma, biraz sigara tüttürme, hal ve ahval olarak, Kur'an dışı sohbetleri tercih edilerek, anlamsız, gayesiz kılınan namaz vakitleri gözlenmektedir.

1- Kur'an'ın dindeki yerini, İslam'ın yegâne kaynağı oluşunu sulandırmak:

"İslam'ın bir tek kaynağı vardır, o da Kur'an'dır. Kaynak sıralamasında Kur'an'ı kendi yerinden kaydırıp, ikinci, üçüncü sıralara yerleştirmek, ona ait bir hakikati karartmaktır.

Hiç kimse Kur'an'ın, Din'in asıl kaynağı olduğunu tartışma hakkına sahip değildir. " Kur'an kaynaklarla birlikte Kur'an'dır", " sünnet Kur'an'dan da önceliklidir", gibi tezler mugalâtadan başka bir şey değildir.

İslam itikadına karıştırılan şirk unsurlarını, İslami düşünceye ithal edilen batıl ve hurafeleri aklayabilmek için sanki Kur'an'ın tek kaynak oluşu tartışmalı hale getirilip, rivayet kültürü ile yanlışlar ört-bas edilmek istenmektedir.

Ne zaman dini ( bilhassa itikadî) bir mes'elenin, Kur'an'da bulunmadığını söyleyecek olsanız, hemen karşınıza, " ama her şey Kur'an'da yazmaz ki!" bir mazeret duvarı örülmek istenmektedir.

Hâlbuki Allah katında Din'in herhangi bir hükmünü eksik bırakmamıştır. Her şey Kur'an'da yazmayınca (!), Kur'an'ın Din'in kaynağı olması da yalana çıkmış olmaktadır." ( a. g. d. sayfa 25 )

Netice olarak;

Çağımız Müslümanları; bir an önce Kur'an'a dönerek, " ehli Kur'an", " Kur'an sevdalısı", olmak zorundadır.

Yoksa, yukarı satırlarda ifade edildiği gibi, " iş olsun, saat dolsun" kabilinden Kur'an okumaları, sayfa çevirmeleri , başları sallayarak kıraatlar, terennümler insanlara bir fayda getirmeyecektir.

Çünkü, bu şekil Kur'an okuyan insanlar, tatmin olmadıkları için, kalan zamanlarını bu defa, Şeyh arayarak, şeyhten istimdat bekleyerek, şeyhin elini, ayağını yalayarak geçirmek istemektedirler.

Kimileri, bir kâse çorba , hem de kerametli, şifali çorba içmek için, Menzil istikametine yönelmekte, oradaki, kendini bile kurtaramamış biçarenin himmetinden, kerametinden (!), sigarasından istifade etmeye çalışmaktadır..

Yığın yığın seyyareler, otobüsler, akın akın o menzile gitmektedir. Niçin gidilmektedir?.. " Hastalıklara deva olan çorba içmek, birde tiryakilik nedir, onu öğrenmek" bunun içindir?

Yıllar önce dinlemiş olduğum bir anı halen hatırımdadır: Gürünlü Ahmet hocamız, arabasına biner Menzil'e gider. Bir ara fırsatını bulur, kurtarıcının, tütün tarlalarını dolaşmaya çıkar. "Sen misin tütün tarlalarını gezen, kefere denilerek, hoca efendi oradan kaçmak zorunda kalır." Bu hatırayı hiç bir zaman unutmam.

Rabbimi!.. Bizlere Kur'anî bilinç lütfeylesin!.. Körü körüne inanılan şeylerden masun ve mahfuz eylesin.. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın