Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

KUR'AN. EDEBİYAT KİTABI DEĞİL, HAYAT KİTABIDIR!.. 


     " Bir de hakikatin apaçık kanıtları olan âyetlerimiz onlara okunsa, huzurumuza çıkacak yüzü olmayan o kimseler derler ki: " Git, bize bundan başka bir kitap hitap getir, ya da onda değişiklik yap!" ( Ey Peygamber)! De ki: " Onu kendime göre değiştirmem olacak şey değil. Ben yalnızca bana vahyedilene uyarım: çünkü ben Rabbime karşı gelecek olursam, korkunç bir Gün'ün azabından korkarım." ( Yûnus sûresi, âyet 15) 

     " Ve ( o gün) Resul diyecek ki: " Ya Rabbi! Benim kavmim bu Kur'an'a devri geçmiş, işlevi kalmamış bir kitap muamelesi yaptı!"  ( Furkân sûresi, âyet 30) 

     Ayetlere kısa bir yorum:

     "  Veya " bir sayıklama , bir hezeyan gibi gördü" Mehcûr, bir şeyden mahrum olmayı değil, yanı başında olduğu halde ona sırt dönmeyi ifade eder. Tıpkı şu âyette sözü edilenlerin durumu gibi: 

     " Tevrat'ı taşıma sorumluluğunun gereğini yerine getirmeyenlerin durumu, kitaplar yüklenmiş ( fakat sırtındakinin değerinden haberi olmayan ) olmayan eşeğin durumu gibidir" 

     Bu şikayetin muhatapları, özne olan Kur'an'ın nesneleştirilmesi  dört aşamalı bir süreçte gerçekleştirildi: 1) Anlam üretilmeyince tüketildi. 2) Tüketilen anlamdan doğan açık açık form yüceltilerek konusu kapatıldı. 3) Yüceltilen form anlamanın konusu olmaktan çıkıp nesneleşti. 4) Nesneleşen forma ise " mukaddes ölü metin" muamelesi yapıldı. Âyet, sürecin sonunu daha baştan haber verir." ( Kur'an Meal-Tefsir) 

     Bu ifadelerden anlıyoruz ki, aziz Kur'an, neredeyse işlevsiz hale getirilmiş, neredeyse okunan mevlid bahrinden sonra hatıra nev'inden okunan bir kitap ve ayetler haline getirilmiştir. Keşke!.. Toplum okunan mevlid bahrini anlamış olsaydı, oradan bir hisse, bir ders çıkarmış bulunsaydı. Şimdi soruyorum, okunan mevlid bahrinin anlaşılan, haz duyulan sesten başka ders çıkarılacak, ibret alınacak bir örnek hali var mıdır acaba?  Şu ayeti kerimeye dikkatinizi istirham ediyorum:

     " Tevrat'ı taşıma zorunluluğu kendilerine verilip de sorumluluğunun gereğini yerine getirmeyenlerin durumu, kitaplan yüklenmiş ( fakat sırtındakinin değerinden bihaber olan) eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlayan toplumun temsil ettiği şey ne kötüdür! Ve Allah zalim bir topluma rehberliğini bahşetmez." ( Cuma sûresi, âyet 5) 

     Bilindiği üzere, Yahudi milletleri, kendilerini seçilmiş bir millet olarak görüyor, sair milletleri, bilhassa Arap kavmini kitapsız, cahil olarak tanımlıyordu. Bu ayetten yola çıkarak, şunu arzetmek istiyorum: Milletimizin, söz konusu bu suçlamaya muhatap olmaması için, aziz Kur'an'ı okuması, anlaması ve emirlerini yaşamasıdır. 

     Daha doğrusu çağımızın bilge kralı Aliya İzzet Begovic'in dediği gibi: " Kur'an, edebiyat kitabı değil, hayattır; dolayısıyla ona bir düşünce tarzı değil, yaşam tarzı olarak bakılmalıdır." Merhum Aliya, nurlar içerisinde yatsın, mahşerde bizlere komşu olsun!.. 

     Hakikaten, aziz Kur'an'ın hayat düsturu, yaşam tarzı olması hususunda Aliye İzzet merhum gibi, Akif'i, Ali Şeriati'yi, Muhammed İkbal gibi dehaları, Kur'an erlerini dinlemek, onların mümtaz yaşantılarından. sözlerinden müstefid olmak lazımdır. 

      Aziz Kur'an bizlere; " İnsanı bozan her şey, orucu dünden bozar: - Şirk, kula kulluk, cehalet, zulüm, acımasızlık, yalan, iftira, hak yemek,güce tapmak, kibir, Allah ile aldatmak, Allah'a din öğretmek! Dolayısıyla,

      Yazı başlığından da anlaşılacağı üzere, kitabımız Kur'an; inananlara gece ve gündüzüyle bir gün, insanlar bu dünya ve öte dünya hayatını hatırlatan bir ibrettir. Ölümü, uyanış ve kalkış anlamı verilen gerçeği vahyin bize hatırılattığı daha iyi anlaşılmış olur.

      Kur'an'da rüzgar-rahmet-yağmur metaforunun kullanıldığı her yerde vahye bir işaret ya da imâ vardır. Nasıl ortalığı kasıp kavuran her şeyi havaya savuran rüzgar arkadan gelen yağmurun habercisiyse , Mekke yıllarında vahyin estirdiği bu fırtınada çekilen sıkıntıları da arkadan gelecek rahmetin habercisidir. 

     Örneğin, ülkemizde 6 Şubat 2023 tarihinde yaşamış olduğumuz felaket de bizlere bir uyarı, bir hatırlatma olayını bildirmektedir. "Asrın felaketi" diye isimlendirilen olay, milletimizi derinden üzmüş, haneler yıkılmış, insanlarımız bu kahır dolu zaman dilimini üzülerek, hüzünle, istemeyerek yaşamıştır,

     Dolayısıyla, bu küçük kıyamet sayılan deprem olayını iyice değerlendirip akli olarak temkin ve tedbirli olmalıyız. Ülke ve millet olarak, tüm bu canhıraş feryatları değerlendirip, milletçe ne yapılması lazımsa onu bir an önce yapmalıyız. 

     " Sen ey ağır yük yüklenen  ( Nebi)!" " Kalk gecenin ilerleyen bir vaktinde!" ( Müzzemmil sûresi, âyet 1-2) 

     " Kıyamu-l-leyl, sadece " geceleyin kalkışı" değil, " gecenin ayağa kalkışını" da ifade eder. Herkes uyurken , mü'min uyanmakla kalmayıp geceyi dâhi uyandırır. 

     İçerisinde namaz geçmiyorsa da İnsan 26'nın delaletiyle kıyamu'l-leyl namazı da kapsar.  Ancak esas olan Kur'an'ı sindirerek okumaktır. Namaz ise Kur'an'ın içine konduğu kap mesabesindedir. Eğer daha sonra nâzil olmadıysa " Alak 9-10, Hz. Peygamber'in bu sırada gündüz vakti de namaz kıldığını delâlet eder.

      Rivayetlerde Ukaz tarafında bir hurmalıkta namaz kıldığı nakledilir. Kıyamu'l-leyl , Hz. Peygamber için bir emirdir. Fakat bu emrin tüm mü'minleri kapsamadığı 20. âyetteki " mü'minlerden bir kısmı" ibaresinden açıkça anlaşılmaktadır." ( Kur'an Meali) 

     Netice olarak;

      Kur'an okumayan bir toplumu, Kur'ansız bir toplumun varlığını düşünemiyorum: Çünkü, Kur'an'a tanış olmamak, onu okumamak, hayat düsturu yapmamak, insanın dünyadayken aklına ve ruhuna vurmuş olduğu pranga ve çektirdiği , ahirette de azaba dönüşeceğini ifade eder. 

     Yani, Kur'ansız yaşamak, onunla arkadaş, yoldaş ve sırdaş olmadan bir hayatın varlığı, var olması mümkün değildir. Kur'an'sız yaşamak, huzuru ilahi de insanın karşısına çıkacak en büyük delildir. 

     Bir defasında, sevgili peygamberimiz (sav), Müzzemmil sûresinin 13 ncü âyetini okurken, tilavet ederken " Allah!" diye haykırmıştı. Onun içindir ki, büyük âlim Hasan Basri, bu âyeti okuduktan sonra yeme içmeden kesilmiş, dostları ancak üç gün sonra bir şeyler yedirebilmiştir. 

      Her Kur'an okuyan Müslüman böyle bir şuurla, haleti ruhi ile Kur'an okumalıdır. Okumalıdır ki, onun ruhaniyetine erişsin ve ulaşmış olsun. Yoksa, o mübarek kelamı, bir edebiyat kitabı gibi okursak, anlamına, emirlerine eğilmezsek, sanırım ki, içimiz boş, kafamız  boş, kalbimiz boş olarak okuyacağız, sadece kafa sallamamız kalacaktır. 

     Hazreti Aişe'nin tarifine göre, Kur'anî tertîl, eğer biri harfleri saymak istese , sayabilecek kadar ağır okumaktır.  Yani, böylece aziz Kur'an'ın üzerine eğilmek, hakkını vererek okumaktır. Okuduklarını anladıktan sonra hayata intikal ettirmektir. 

       Rabbimiz!.. Bizleri bu minval üzere yaşayan kullarından eylesin!.. Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın