KUL VE RASUL OLARAK HZ. MUHAAMMED ( sav)!..
" Elçinin görevi, mesajı apaçık tebliğ etmekten başka bir şey değildir. Zira Allah açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilmektedir." ( Mâide sûresi, âyet 99)
Bu ayeti celile, Mâide Sûresi'nin 101-102 . âyetlerle birlikte düşünüldüğünde, incelendiğinde, okunduğunda bu âyet, mutlak yükümlülükler koyma hakkının yalnızca Allah'a ait olduğunun ifadesidir. Sûrenin 101 nci âyetindeki " Kur'an iniyorken onlar hakkında soru sormayı sürdürürseniz, size açıklanır" ibaresi de bunun kesin delilidir.
Ne acı ki, Asr-ı Saadetten sonra insanların inançları, düşünceleri, anlayışları gittikçe değişmiş, değiştirilmiş adeta aziz Peygamber kulluktan çıkarılarak Hristiyan aleminin İsa hakkındaki görüşlerine benzer düşünce görüşler ileri sürülerek Rasulullah (sav)'in kul ve Rasul oluşu şirazesinden çıkarılmış, bunun yerine o kutlu Nebi ilahlaştırılmış, insanların, inananların ların ve neslimizin bu gidişattan kaçarcasına uzaklaştıkları görülür ve yaşanır olmuştur. Şu ayeti kerimeyi iyiice belleklere yerleştirip düşünmeliyiz!...
" Siz ey iman edenler!Kendisinde pazarlığın, dostluğun ve şefaatin olmayacağı gün gelmezden önce size rızık olarak bahşettiklerimizden harcayın. Zira nankörler zalimlerin ta kendileridir." ( Bakara sûresi, âyet 254)
Allaah'a güzel bir borç vermeden söz eden 245. âyete bir atıf var gibidir. Allah rızası için harcanan hayat , servet ve buna benzer tüm değerlerin karşılığı kat kat fazlasıyla pazarlığın , dostluğun ve şefaatin olmadığı hesap günü geri ödenecektir. Âyet şu hakikati dile getirir. Gerçek bir ahlâkî davranışın garantisi âhiret inancıdır.
Allah'a borç verecek kadar O'na güvenmeyenler hem " nankör" anlamında kâfir olanlar, hem de Allah'a itimat etmedikleri için imanlarını zayi ederek akidevî anlamda " kâfir" olurlar. Şu ayeti kerimeye nazar edelim:
" Asıl her toplumdan bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlar aleyhine şahit gösterdiğimiz zaman ne olacak ( onların hali)?" ( Nisâ sûresi, âyet 41)
" O gün hakikati inkar edenler ve Peygamber'e karşı çıkanlar, yerin dibine geçmeyi temenni ederler; fakat onlar hiç bir şeyi Allah'tan gizleyemezler." ( Nisâ sûresi, âyet 42)
Dolayısıyla, Peygamberlik bir " toplumsal şahitlik" kurumudur, bu dünya için gereklidir. âhiret için daha da çok gereklidir. Buradan şu hakikati anlamamız lüzumludur. Bizler, mü'minler olarak, sair ümmetler, mililetler gibi peygamberlerini ne ilahlaştırırız, nede semalara uçurur, nede ahir zamanda yeniden dünyaya getirmiş oluruz.
Her mü'min, aziz Resul'ün bizlere sunmuş olduğu prensipleri yaşayıp, onun izinden yürüyerek, onu göklere çıkarmayız. Çünkü, aziz kitabımız Kur'an'da böyle bir tasavvur, böyle bir yaklaşım bulunmamaktadır.Çünkü
" Kur'an şefaatin salih amel sahibi olmayan kimselerin hem dünyada hem ahirette kurtulmak için Allah için hatırı sayılan (!) kişileri araya sokma düşüncesini reddeder. Şefaat bekleyen kişilere iltimas bekledikleri kişilerin sadece gerçeklere şahitlik yapacakları bildirilmektedir.
Ama şunu bilsinler ki hesap günü geldiğinde her peygamberi kendilerine tevhid mesajını ilettiği insanların karşısına şahit olarak çıkardığımız gibi seni de bu yahudilerin, münafıkların ve müşriklerin karşısına çıkaracağız.
O gün dünya hayatında sana inanmadıkları için bin pişman olacaklar, keşke toprak olup gitseydik de bu zilleti ve perişanlığı yaşamasaydık diye yakınacaklar. Ama her şeyin açıkca ortaya çıkacağı o gün hiçbir bahaneleri kalmayacak ve azaba maruz kalacaklardır." ( Nida, 195, sayı 7, say.45)
Yani, tüm bu ifadeler bizlere gösteriyor ki, Müslümanların, tıpkı İsa'yı göklere uçurdukları, orada kıyamet zamanını beklettikleri gibi olmayıp, onu kul ve Resul olarak bilecekler, inanacaklar ve bu doğrultuda iman edeceklerdir.
Netice olarak;
Ümmeti Muhammed olarak inancımız odur ki, Rasulullah(sav)'i, insan olarak Muhammed bin Abdullah olarak, Nebi ve Rasul olarak bilmekte, inanmakta ve getirdimiş olduğu yep yeni nizamı yaşamaktayıs.
Dolayısıyla, Rasulullah (sav)'e itaat etmek, Rasul ile birlikte yaşayanlar için de O'nun vefatından sonra da mümkündür. Çünkü Rasulullah (sav)'in yüce Allah'tan getirdiği sözler yani Kur'an ilahi koruma altındadır.
Lakin, Resul ve Nebi'nin sözleri ilahi koruma altında değildir . Bir kısım insanların öne sürdükleri gibi, hadis mevzusu, koruma altında değildir. Onun içindir ki, her önüne gelen bir hadis uydurmuş, öne sürmüş, Müslümanların temiz inançlarına engel olmuşlardır.
Bir kısım hadis uyduranların iddia ettikleri gibi, " zayıf hadisler faydadan hali değildir, Müslümanlar bunlardan da müstefid olabilirler." iddiaları tamamen yanlış, çirkin ve Rasulullah (sav'e iftiradır.
Ne yazık ki, günümüz dünyasında ortaya çıkmış olan sufizm düşünceli insanlar, böyle bir garabeti efendilerine yüklemişler, bunlarında Rasul'un yerini alarak insana hizmet ettiklerini ileri sürmüşlerdir.
Sufizmin ileri gelenlerine Mehdi, Kutup, Gavs gibi isimler yakıştırarark onların tıpkı İsa (!) gibi ölmediklerini, her an müridanı gördükleri, gözetlediklerini düşünür olmuşlar ve olmayada devam etmektedirler Allah korusun!..
Rabbimiz!.. Biz Müslümanları sağlam irade, mazbut düşünce, Kur'an'la bir ve beraber olmayı nasibi müyesser eylesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın