Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

KOLAY CENNET YANILGISI !..

 " Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz? Onların başına öyle şiddetli zorluklar, öyle boğucu darlıklar geldi ve öylesine sarsıldılar ki, mü'minlerle birlikte Elçi'de " Allah'ın yardımı ne zaman gelecek!" diye feryat ediyordu. Bakın, Allah'ın yardımı yakındır." ( Bakara sûresi, âyet 214 )

     Bilindiği üzere, bedelsiz ödül olmaz. İman en büyük iddiadır, iddialar ise isbat ister. " Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri ve ( yolunda) direnenleri seçip ayırmadan cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz?" ( Âl-i imran sûresi, âyet 142) Veya,

     " Yoksa siz, Allah'ın içinizden kendi yolunda tüm çabasını seferber edenleri; Allah'tan, O'nun Elçisi'nden ve inananlardan başkasını can yoldaşı edinmeyecek kimseleri seçip ayırmadan, karma karışık bir hâlde bırakılacağınızı mı sandınız? Oysa ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır." ( Tevbe sûresi, âyet 16) 

     Dolayısıyla, hayat Allah'ın okulu, bizlerde onun öğrencileri olduğumuza göre, öğrenciye düşen , terettüp eden görev derslerine iyi çalışmak, ahirette cennete girmek için dünyada iyi puan almaya bağlıdır.

     Kulun gücü bittiği yerde Allah'ın yardımı, nusreti başlamış olur. " Bittim Ya Rab!" diyene tabii ki, yüce Allah; " yettim kulum" diyecektir. 

      Aziz Kur'an baştan sona beyan etmektedir ki, Yüce Allah'ın biz kullarından istediği yalnızca iman etmemizi değil, aynı zamanda hayata hakim kılacağımız salih amellerle iman iddiamızı ispat etmemizi istemektedir. 

     Binaenaleyh, aziz Kur'an'ın neresinde, hangi ayeti kerimesinde " iman" kelimesi izikrediliyorsa, geçiyorsa ardından mutlaka " salih amel" den bahsedilmektedir. Salih amel, her zaman ve her daim imanın ayrılmaz bir parçası olarak zikredilmektedir. 

      Onun içindir ki, yüce Allah, yukarıda zikredilen ayeti kerimeleriyle bizleri uyarmakta, cennetin bedeli mevzuunda bizleri aydınlatarak, ebedi kurtuluş olan Cennet karşılığında bizlerden mallarımızı ve canlarımızı kendi yolunda feda etmemizi istemektedir. 

       Zaten, İslam'ın ilk mücahidlerinin, mücadillerinin hayatlarına nazar ettiğimiz an, bu gerçeği görmüş oluruz. Onlar, iman ettikten sonra, imanlarının gereği olan salih amel işlemiş, hatta bu hususta birbirleriyle kıyasıya yarış halinde bulunmuşlardır. 

       Kimisi canını ortaya koymuş, Yasir ailesi, Sümeyye anne, Biilal-i Habeşi, Ebu Zerr Gifari, Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman ve benzeri binlerce kahraman  dine hizmet ederek İslam'ın ak yüzleri olmuşlardır. 

      Örneğin, delikanlı Mus'ab Bin Umeyr'in zenginlik içerisinde olmasına rağmen, maldan, candan, tenden vaz geçerek Uhud'da kol, kanat budanmasını kim görmezden gelebilir? 

      Rabbimiz, insanların hüsranda olduklarını bildirdikten sonra, bundan müstesna olup kurtuluşa erecek olanların: " 

     " Ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler, gaybe inanıp namazlarını kılanlar, kendilerine verilen rızıktan Allah yolunda harcayanlar." ( Asr sûresi, 1-3; Bakara, 1-4 ayetleri olduğunu bildirmektedir.

      Ne yazık ki, tüm bu gerçeklere, emirleree rağmen insanlar, ekseri zamanlarda, çoğu kere " Kolay Cennet" hatasına düşmüşler, bu yanılgıdan, bu hatalarından almış oldukları aldatıcı güven ve cesaretle başkalarına iyiliği emrederken kendilerini hep unutuvermişlerdir. Şu ayetlerde ifade buyurulduğu gibi:

      " Doğrusu, gereği gibi inanlar gerçek kurtuluşa erecekler" ( Mü'minûn sûresi, âyet 1) " Onlar ki, ibadetlerinde derin bir ürperti ve tevazu içinde olurlar." ( Mü'minûn sûresi, âyet 2). " Onlar ki, yararsız her şeyden yüz çevirirler." ( Mü'minûn sûresi, âyet 3). " Onlar ki , arınmak için gerekeni yaparlar." ( Mü'minûn sûresi, âyet 4 ). " Onlar ki, iffetlerini korurlar." ( Mü'minûn sûresi, âyet 5). " Fakat kendi eşleri, yani meşru olarak sahip oldukları müstesna; zaten onlar ( meşru eşleriyle paylaştıkları cinsellikten dolayı) kınanamazlar.) ( Mü'minûn sûresi, âyet 6), (  Ama bu sınırın ötesine geçen kimseler, haddi aşmış olanlardır." 
( Mü'minûn sûresi, âyet 7). " Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikeri sözlere riayet ederler; " ( Mü'minûn sûresi, âyet 8). " Ve onlar ki, ibadetleri üzerine titizlenirler." ( Mü'minûn sûresi, âyet 9)." Ve onlar , ( mutluluk) yurduna) vâris olacak kimselerdir." ( Mü'minûn sûresi, âyet 10) " Onlar ki, görkemli cennetlerin mirasçısı olacaklar, onlar orada ebedi kalacaklar." ( Mü'minûn Sûresi, âyet 11 ) 

      Demek ki, bu evsaftaki mü'minler, cenneti hak etmiş kimselerdir. Allah, bizleri böylesi müminlerden olmayı nasibi müyesser eylesin. 

        Nefis perest olmamak, şehvetlerin kurbanı olarak hem dünyamızı , hem uhrevi alemimizi rüsvay etmemek gerekir. 

     Netice olarak;

      " Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik, o kimsenin iyiliğidir ki Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere inandı; sevdiği malını yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve boyunduruk altında bulunan köle ve esirlere verdi, namazı kıldı, zekatı verdi, andlaşma yaptıkları zaman andlaşmalarını yerine getirenler, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte doğru olanlar onlardır, Allah'ın azabından korunanlar da onlardır."( Bakara sûresi, âyet 177) 

       Rasulullah (sav)'e,, bir gün sahabe-i kiram tarafından iyilik nedir? diye sorulduğunda, cevab olarak yukarıda arzedilen ayeti kerimeyi okuduğu rivayet edilmiştir. 

      Dolayısıyla, Müslümanların, cennet algısını, cennete girme düşüncesini iyice bilmeleri, iyiden iyiye irdelemeleri gerekir. 

      Yoksa, malayani yerlerde oturup, kahvelerde, sigara dumanlarının arasında, iskambil oyunlarının meşguliyeti içerisinde cennetten bahsetmek, cennete girmek elbetteki saçmalık olacaktır. 
ı Selam ve dua ile...
    
      Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın