KİTAP YÜKLÜ MERKEPLER
Yüce Allah ilmiyle amil olmayanları bir ayeti kerimesinde merkebe benzetmiş olmasından cesaret alarak bu başlığı tercih ettim. Bu herkesim için söz konusu. Cuma suresinin 5. Ayeti kerimesinde şöyle buyuruluyor:
“Tevrat’ın hükümleriyle yükümlü tutulup da onun hükümlerini yaşamayanların durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin hâline benzer. Allah’ın ayetlerini yalanlayan bir toplumun durumu ne acıdır. Allah, zâlim bir toplumu hak yola ulaştırmaz.”
Öyle değil mi? Yük zihinde de olsa sırtta da olsa yüktür. Merkepler taşıdığı şeyin faydasını hesap edemez. Ona bidonlarla zehirde yüklesen kasa kasa mücevherde yüklesen merkep yine merkeptir. Kimse de onu yargılamaz. Ama insanın merkep gibi davranması hem yadırganacak hem de yargılanacak bir durumdur.
Zalim toplumlar bunun için ıslah olmaz. Toplumun ifsadı insanın insanlığını bilememesinden neyi ne için ve niye okuduğunu anlamamasından yâda doğru ilimle de olsa onu pratiğe dökmemesinden kaynaklanmaktadır.
Bakın bizzat şahit oldum. Bir gün otobüste yolculuk yapıyoruz. Bir durakta ihtiyar biri otobüsün merdivenlerini çıkmaya çalışıyor. Bir şekilde çıkacak da, ayakta durmaya bile zorlanan bu ihtiyara kimse yer vermeyecekse nasıl olacak? Otobüs ağzına kadar talebe ve gençlerle dolu… Belli ki okulun paydos zamanına denk geldik. Bu sizi ümitlendirmesin. İşte asıl üzüntümüz burada başlıyor. Kalın kalın kitapları yanlarında olan, ilim tahsili yapan bu gençlerin otobüse bir ihtiyarın binmesine memnun olmadıkları her hallerinden belli. “Şimdi bu nereden çıktı” der gibiler. Çünkü yer vermelerinin gerekliliği açık. Ancak adeta bu türbülans’ı yerlerinden kalkmadan nasıl atlatacaklar, herkes bunun telaşı içerisindeler. Başını yere eğeninden tutun, hemen telefonuyla meşgul olanlara kadar herkes bir kaygı ve telaş içerisinde. Hele birileri vardı ki; cehaletini ve saygısızlığını kitabına uydurmak için kitabın iki kapağı arasına başını gömmesi yok mu?! O kitapta neler yazıldığı geliyor insanın aklına.
Tamda bu gençlerin yanına yaklaşıyor ihtiyar adam; zorla ayakta duruyor. Otobüsün hareket etmesi halini daha da zorlaştırıyor. O gençler öyle derin bir mevzuları okudukları izlenimi veriyorlar ki, dersiniz ki yanınızdaki ihtiyarı görmeyi bırak top patlasa haberleri olmayacak. O okudukları kitapta ahlak adına bir şeyler yazmadığı, yâda yazıyor da faydası olmamış, anladık. Yoksa yer verilir, bu ihtiyara gereken saygı gösterilirdi.
İşin mektebini görmüşlerden saygı ve sevgiyi daha çok beklemeye hakkımızın olduğunu düşünerek kızmayın bana lütfen. Bu saygısızlık karşısında elinizde olmadan “mürekkep yalayanların otobüsünde olmamalı” diye mırıldanmayı bırak avazınız çıkana kadar bağırasınız geliyor. Ancak mürekkep yalayanlar bugünlerde kitap yüklü merkepleri andırıyor. Kalmadı o eski mürekkepler, kalmadı o mürekkepleri yalayanlar. Kalmadı tebeşir tozuyla beraber ahlak edep ve irfan yudumlayanlar. Kalmadı hayatın mektebini görmenin yeterli olduğu o okullar. Kalmadı ilim dendiği zaman edebi kastettiğimizi anlamak. Kalmadı tahsilin yükseğini okuyandan daha fazla saygı ve sevgi göstereceğine dair ümit. Kalmadı edebe riayet edenlerin büyük büyük okullarda okuyanlardan çıktığına dair inanç
Büyüklerin geçtiği yerde hani sesler dahi yükseltilmezdi o eski günlerde. Bugün, büyüklerin ve yaşlıların sesi duyulmaz oldu çocukların ve gençlerin sonu gelmez emri vakiyle dillendirdikleri istekleri arasında.
Hani ilk ve son söz büyüklere aitti, söz onlarda biterdi; onların sözleri emir ve ferman kabul edilirdi.
Hani eskiden bir ihtiyarın elinde ki bir poşeti almak için yarışan gençler?
Hani evine giderken zorlanan bir dede ve nineye baston olmak için koşuşan, ancak hiçbir okulun kapısından geçmemiş, temiz mi temiz, genç ve çocuklar?
Hani büyük oturmadan sofraya oturmayı edep dışı kabul eden, o işaret etmeden konuşmayı saygısızlık gören o koca yürekler.
Hani, yaşlıya hürmet etmenin, yaşlanıldığında başkalarının bize hürmet edeceğine dair olan inanç…
Peygamberimiz bu hususta bizleri uyarmıyor mu?
“Bir genç bir yaşlıya yaşından dolayı hürmet ederse onun yaşına varınca, Allah Teâlâ, ona gençleri hürmet ettirir. (Şir’a)
Bugünün gençleri yarının büyükleri ve ihtiyarları olmayacak mı? Bugün neyi ekersek yarın muhakkak onu biçeceğimizden şüphe yok. Bugünün yakınmaları ve ey vahları önceden yaptıklarımızın bir semeresidir muhakkak. Bugün saygısızca hayat tarlasına tohum atanlar yarın hürmet ve saygı adına hiçbir şey göremeyecekler.
Yaşlıya hürmet ve saygı dinin emridir. Yaşlıya saygı Allaha saygının bir göstergesidir. Peygamberimiz buyuruyor ki:
“Yaşlılara hürmet ve ikram Allah Teâlâ’ya saygıdandır.” (Buhari)
Çünkü Allah Teâlâ’nın Müslüman olarak ihtiyarlana azap etmeyeceği hadisi şerifte bildirilmiştir. Öyleyse Allah’ın bile azap etmek istemediği kimseye saygısızlık gösterip, onlara hürmette kusur etmek her şeyden önce hadsizlik ve Allaha karşı saygısızlıktır.
Ebetteki Müslüman yaşlıların yeri farklı, özellikleri anne babaya karşı görev ve sorumluluklarımız daha fazla. Bununla beraber sırf yaşlı ve aciz olduğundan dolayı kim olursa olsun saygı göstermek, onlara yardımcı olmakta dini bir vecibedir. Yaşlılarımız sayesinde rızkımız genişlemekte, onlar sayesinde Allah bize merhamet etmektedir. Şefkat ve merhametin kalmadığı, rızkın bereketinin azaldığı, insanların birbirlerine itimadının ve güveninin yok olduğu, huzur ve sükûnetin kayıp olduğu asrımızda yukarıda değindiğim gibi adeta bir manevi buhran yaşanmaktadır.
Bu manevi sıkıntıdan çıkabilmek ümit ve duasıyla...
Facebook Yorum
Yorum Yazın