KİNİNİZDE BOĞULUN!
Gün geçmesin ki İslam’la, onun değerleriyle, müminlerin iman ve ibadetleriyle alay edilmesin.
Gaye inandığınız değerleri aşağılamak, insanların kafasını karıştırmak olunca her ahlaksızlığı ve pervasızlığı meşru kabul ediyor böyleleri.
Aynen dedelerinin yolunu takip ediyorlar bunlar. Müşrikler de Peygamberimize gelerek isra süresinde de geçen “…‘Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız’;
‘veya hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçen olup aralarından bol bol ırmaklar akıtmalısın’;
‘yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli veya Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmelisin’ ‘yahut da altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.’ gibi daha nice şartlar ileri sürdüler. İnanmak için değil, inanmamak için şartlar ileri süren bu müşrik topluluğu nice mucizeler karşısında hayretlerini gizleyememiş, ellerini dizlerine vurarak peygamberimiz hakkında “bu ne biçim kâhin, sihirbaz diyerek inkârlarına devam etmişlerdi. Namazla, ezanla, kuranla ve Müslümanlarla alay etmekten çekinmemişlerdi. Çünkü “... Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar…(Araf,179)
İnkâr ile alay birbiriyle iç içe geçmiş hasletlerdir. Bu davranışlar kâfir, müşrik, münafık, ehli kitap olanların özelliklerindendir. Böyleleri, Allah’ın yolundan saptırmak için Allah yolunu eğlenceye alarak, asılsız ve faydasız sözleri dillerine dolayarak insanların kafasını karıştırıp fitne tohumu atmaya çalışırlar.
Bunlar, yolun sonunda bu yaptıklarının cezasını mutlaka göreceklerdir. Kimsenin yaptığı yanına kalmayacaktır. Yüce Allah buyuruyor ki: “Allah, müminler ile alay edenlerle alay eder/alaylarından dolayı onları cezalandırır, azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir.” (Bakara, 15; Hicr,95)
Bugünlerde de, Ebu Cehil’in ve Ebu Leheb’in torunları, nefes alıp vermelerini, her gün üzerlerine doğan güneşi fırsat bilip oturdukları koltuklarında, sahip oldukları imkânları kullanarak, kasıla kasıla İslam dini ile alay ederek kahkaha atmalarını bir kazanç olarak görüyorlar; milimi milimine atalarını takip ettiklerini ikrar ediyorlar.
Deprem, sel gibi afetlerle muhatap olduğumuzda “Madem öyle, dua edin de Allah bizi bu felaketlerden korusun. Allah’ın veli kullarını çağırın, toplansınlar da şu salgın hastalığa bir çare bulsunlar” gibi nice hakaretlere varan sözlerle dinimiz ve inancımızla alay edenleri unutmadık.
Son günlerde bir hayli tepki çeken, Tv1 kanalında ki müptezellerin söylemleri de aynı kinin, nefretin, İslam düşmanlığının bir başka versiyonu.
Tv1 kanalında Cüneyt Akman denilen sunucu ile konuk olan Yılmaz Özdil kuraklık nedeniyle camilerde yapılan yağmur duası üzerinden İslami değerleri aşağılamaktan çekinmediler. Özdil “dua en çok burada tuttu çünkü üç gün burada yağmur vardı” diye kinini kusarken Cüneyt akman denilen pervasız ise; “acaba diyorum haber adlılarda sonra mı böyle oldu hazır sağanak gelecek bu arada bir yağmur duasına mı çıkalım dediler” ifadelerini kullandı. “Diyanet biraz fazlamı kaçırdı ki bu kadar yağdı” diye geçen alt yazı ise bu televizyonun İslam dinine karşı zehir akıtan bir kanal olduğunu bir kez daha gösterdi. Bir de; Yaşar Nuri Öztürk’e gönderme yaparak ”işte bunlar Allah ile aldatmaktır” demeleri yok mu!
Eğer cahilliklerinden bunu söylüyorlarsa hatırlatmış olalım kısaca duanın dindeki yerini. Şayet inançsızlıkları nedeniyle söylüyorsalar ki, ben öyle olduğuna inanıyorum, o zaman sözümüz hasbel kadar bu konuşmalara takılanlar için olsun.
Dua ibadettir hatta peygamberimizin ifadesiyle ibadetin özüdür. Biz duayı ibadet niyetiyle yerine getiririz. Ya istediğimiz hemen olur ya da o dua nedeniyle farklı bir felaketten korunuruz veya duanın karşılığı ahrete ertelenir; orada fazlasıyla mükâfata nail oluruz. Hemen verilirse duanın karşılığı bunun hayrımıza olduğunu bilemeyiz. Çünkü hayır bildiğimizin bazen şer; şer gördüğümüzün hayır olabileceğini yüce Allah bizlere bildiriyor. Gerisi hep hayırdır Allahın izniyle.
Mümin, duasını (hâşâ) Allahın kaderinin üzerinde bir kılıç gibi göremez. Dua bir şeyin olup olmaması yönünde bir vesiledir. Biz duaya ve ibadete tapmıyoruz. Yani “dua ettim, o şey benim istediğim şekilde mutlaka olmalı” gibi cüzi irademizi Allah’ın külli iradesine yaptırım sebebi görmüyoruz.
İster fiili ister kavli dualarımız nedeniyle kavuştuğumuz isteklerimiz için de “ben ettim oldu” hatasından uzağız elhamdülillah.
Bu böyle iken İslam’la, Müslümanlara, onların ibadetleriyle alay etme cesaretini kendinde bulunduranlara son olarak şunu söylemek isterim.
Çekin Müslümanların yakasından elinizi. Müslüman olduğunuzu söylüyorsanız şayet, onu da iyice öğrenin bari! Yok, Müslüman değil, İslam’a düşman iseniz onu da mertçe yapın. Bir gün öyle bir gün böyle olmayın, kimsenin ibadeti ile dalga geçmeyin. Bizim inancımızda gayri müslimin inancına bile saygı vardır biz, “ Allahtan başkasına tapanlara hakaret etmeyin; sonrada onlarda bilgisizlikleri yüzünden sınırı aşarak Allaha hakaret ederler…”(enam,108) uyarılmışızdır.
Şunuda unutmayın; biraz Müslüman, biraz müşrik olunmaz. Münafıklık size hiçbir şey kazandırmaz. Biraz Ateistlikten dem vurup, Deizim’e sempati duymak, azıcık Yahudiliği özümsemek Hıristiyanların yanında mutmain olmak size hiçbir şey kazandırmaz. Hele hele işinize gelince Müslüman, gelmeyince başka bir şey olmak hiiiç mi hiiiç olmaz. Ne olursanız olun “sizin dininiz size bizim dinimiz bize.” Biz sizin ilahlarınızdan beriyiz.
Selam ve dua ile…
ABDULLATİF ACAR
Facebook Yorum
Yorum Yazın