Kim Hasta Olur Yada Yolculukta Bulunursa
" Ramazan ayı- ki insanlara yol gösterici, hidayeti, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırdedip açıklayıcı olarak Kur'ân o ayda indirilmiştir- içinizden kim o aya yetişir ayı görürse oruç tutsun. Kim hasta olur, yahut seferde bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı tesbih etmenizi ( O'nun şanının yüceliğini anmanızı ) ister. Şükredesiniz diye ( size bu kolaylığı gösterir) ." ( Bakara sûresi, âyet 185 )
Cenab-ı Rabbül alemin, mümin, akıllı, baliğ gibi mükellefiyete sahip olan müminlere, namaz, oruç, zekat, hac gibi önemli görevler emretmiştir. Ayrıca, hac için zenginlik ve sağlık, zekat için zenginlik, oruç için ayrıca sağlıkta şart koşmuştur.
" ... Kim hasta olur, yahut seferde bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutsun" cümlesi de bu görüşün doğruluğunu gösterir. Çünkü bu ifade " Sayılı günler"in, belirli bir zamanda yani Ramazan ayında olduğuna delalet eder.
" Ve alellezîne yutîgûnehî fidyetün taâmi miskin" ( Oruca güç dayananların fidye vermesi, bir yoksulu doyurması" cümlesi üzerinde de şu görüşler ileri sürülmüştür:
1- ( Yutîgûnehû) fiilinden önce bir ( Lâ) gizlidir. " Lâ yutîgûnehû" demektir. Zira burada mukadder bir lâ olunca yemeğe izin vermenin hükmü anlaşılır.
2- ( Yutîgûnehû) fiilinde bir şeyi güçlükle yapma anlamı vardır. İyileşme ümidi kalmamış ihtiyarlar, hastalar gibi oruca güç dayananlara fidye vermek suretiyle oruç tutmamaya izin verilmiştir. Çocuğuna zarar geleceğinden korkan gebeleri ve emzikli kadınları da fidye verecekler arasına katanlar olmuştur.
3- Üçüncü görüşe göre oruç, başlangıçta seçimli olarak farz kılınmış idi. Dileyen oruç tutar, dileyen de oruç tutma yerine fidye verirdi. Sonra bu ayet, 185 nc ayetle neshedildi. Bu hususta Seleme ibni el-Ekva'dan bir hadis rivayet edilmiştir.
" Ve alellezîne yutîgûnehû" ayeti indiği zaman içimizden dileyen oruç tutar, dileyen fidye verirdi. Ondan sonraki " Femen şehide minkümüş şehre felyesumhu" ayeti inince ötekini neshetti.
Fakat bazı müfessirler, " Ve alellezîne yutîgûnehû fidyetün taâmı miskin" ayetinin neshedilmiş olduğunu kabul etmiyor, bunun hükmünün baki olduğunu söylüyorlar. Bu konuda İbn Abbas'ın şu sözünü naklediyorlar:
" Bu âyet neshedilmiş değildir. Bu âyet, oruca dayanabilen yaşlı erkek ve kadına, çocuğundan korkan gebe ve emzikli kadına, iyileşme ümidi kalmamış hastaya ruhsattır. " ( K. Kerim tefsiri, S. Ateş, C 1, sayfa 261-262)
Bu mevzuda, Kur'anî emirleri iyi bilmek lazımdır. Bilhassa, günümüz şartları düne nazaran daha farklı ve daha çetrefillidir.
Bir çok tehlikeli hastalığın var oluşu, Müslümanların şeker, kalp, kanser, yüksek tansiyon ve şifasi mümkün olmayan hastalıklarla boğuşan inananları; illaki oruca zorlamak, abesin abesi, cahilliğin daniskasıdır.
Bilhassa, çeşitli mazeretleri sebebiyle, oruç tutamayan zengin insanlar fidye ile bu mes'eleyi telafi ederken, ya mağdur, biçare, yoksul hastalıklı insanlar ne yapacaklardır? Onlar içinde, yüce Rabbimiz, kapıları onların yüzüne kapatmamış, tevbe istiğfar ve Allah'ı tesbih imkanını bahşetmiştir.
Bu konuda yaşlılıktan, piri fanilikten müzdarıp olan insanları zorlamamak, şayet oruç tutamıyorlar ise, onları kınamamak, takbih etmemek, onlara karşı yobazca bir davranış içerisinde bulunmamak lazımdır.
Netice olarak;
Toplum bünyesinde, öylesi insanlarla karşılaşıyoruz ki, en ağır, tedavisi mümkün olmayan hastalıklarla boğuşan kimi insanlar, el alemden utandığı için, oruç yemeyi şahsına, yaşına, başına yediremediği için " İllada oruç tutarım" diye direnmenin, inatlaşmanın bir anlamı olmasa gerektir.
Hani, Asr-ı Saadet döneminde, Amr ibn As'ın komuta etmiş olduğu bir harpte, yaralı askerlerden birisi cünüp olur. Ordu kumandanı, teyemmüm etmesini emrederken, başkaları illaki yıkanmasını tenbih ederler.
sonrasın da ise söz konusu yaralı asker, bir takım baskılar sonucunda yıkanır ve yarası enfeksiyon kaparak, şehid olur. bilahare , durum Resulullah (sav)'e intikal eder. Vermiş olduğu cevap: " Onu siz öldürdünüz", olur.
Demek ki, İslam; kolaylık dini olduğuna binaen, insanların körü körüne helak olmasını istemeyen bir din olması sebebiyle, Müslümanlar, kulluk görevlerini yapar iken, akıllı davranmaları gerekir, hissi, heyecanına, " el ne der" sözüne aldanmaması lazımdır. Selam ve dua ile..
Şerafettin özedimr
Facebook Yorum
Yorum Yazın