A.Raif ÖZTÜRK

A.Raif ÖZTÜRK

Mail: araifozturk@hotmail.com

Kendi âkıbetimizi, kendimiz hazırlıyoruz…

Her insan kendi âkıbetini de sevdiklerinin âkıbetlerini de çok merak eder. 

Fakat insan âkıbetini ve gelecekte başına neler geleceğini maalesef bilemez. 

Herkesin, hatta her şeyin âkıbetini ancak Allah cc bilir. Bu konularda bazı müstesna insanlara meccanen ve gönderdiği Peygamberlerine bile sadece birkaç âyetlerle pek az bilgi verilmiştir. 

Yüce Yaratıcımız bizlere, Hayat Rehberimiz Kur’ân-ı Kerîmvasıtalarla; “nasıl hareket edersek, âkıbetimizin nasıl olacağı” hakkında gayet net bilgiler vermiştir. 

Eğer bizler dünyadaki âkıbetimizi ve Ebedî olan Âhiretâkıbetimizi merak ediyorsak veya bu âkıbetimizde hayırlı, sağlıklı, başarılı, huzurlu yaşayabilmemizi istiyorsak, bu bilgileri ve o mesajları çok iyi incelememiz, öğrenmemiz ve titizlikle uygulamamız gerekmektedir. 

Eğer bu bilgilerden veya o mesajlardan gâfil yaşıyorsak, hem dünyada, hem de âhirette pişman ve perişan olmayı kendimiz hazırlamış olacağız. 

Şair ne güzel söylemiş: “Kuluna zulmetmek istemez Hüdâsı. Herkesin çektiği kendi cezası.”

Bunlar asla iddialardan ibaret değil, çoğunluğu yaşanarak ispat edilmiştir. 

İspat edilenlerle de diğerlerinin doğruluğuna inanılması sağlanmıştır. 

“Tarih tekerrürden ibarettir” diye meşhur olan atasözümüz, bizleri teyakkuz halinde tutmak içindir. 

Şimdi, ibret almak için BAKALIM:

Â’raf S. 4.Â:  Biz kentlerden (memleketlerden) nicelerini helâk ettik! Azabımız onları gece yatarlarken/uyurlarken veya gündüz daldıkları an yakalayıverdi! (Ayrıca, Kâf S., 4. Âyet.)

5.Â: Azabımız onlara gelince onların çağırışları/feryatları: “Biz gerçekten zalimlermişiz” demelerinden, başka bir şey olmadı.

96. Â: Eğer o kentlerin ahalisi, inanıp güvenerek Allah’tan çekinselerdi, onlara, yerin ve göklerin bolluk ve bereketini açardık. Fakat yalana sarıldılar. Biz de onları yapıp ettiklerine karşılık yakalayıverdik. 97. Â: Bu gibi kentlerin ahalisi gece uykuda iken baskınımıza uğramayacaklarından emin midirler?

Fâtır S. 43. Â: Yeryüzünde büyüklük tasladılar ve kötü tuzak kurdular. Kötü tuzak, sahibinden başkasına dolanmaz! Öncekilere uygulanan kuraldan başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın sünnetinde/uygulamasında, asla bir değişiklik bulamayacaksın. 

Evet saygıdeğer dostlarım, Vatan şâiri Mehmet Âkif Ersoy ne güzel özetlemiş: 

"Tarihi "tekerrür" diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”

Zaten Yüce Rabbimiz de tekerrür etmemesi adına İBRET almamız için, yukarıdaki âyetlerle bizleri uyarmamış mıydı? 

1400 Küsur seneden beri ibret alanlar, tekerrürden korundukları gibi; ibret almayanlar ise kendi âkıbetlerinikendileri hazırlamış oldular.

Şimdi bizler, kendi ahvâlimize bakalım:

Acaba ülkemizin % kaçı tarihten ibret alıyor? 

Acaba % kaçı tarihten ibret almak istiyor da, doğru tarihinin lisanını mı anlamıyor?..

• İşte konumuzun CAN ALICI NOKTASI burasıdır.

Bu yürek yarası konuya hiç girmek istemezdim, fakat gayri ihtiyarî buraya dayandı.

Eğer Harf inkılabımız; Yunanistan, Cezayir, Rusya diğer ülkelerdeki gibi olsaydı, zarar bir derece az olabilirdi. Çünkü o ülkeler her iki yazıyı da, harfleri ve lisanlarını da biliyorlarve kullanıyorlar. Tarihi zenginliklerinden de azamî istifade ediyorlar. 

Hiç harf inkılabı yapmayan Japonlar, Çin’liler vs. ülkeler, acaba hiç geri kaldılar mı?

Kendi harf ve lisanlarının yanında, lâtin ve batı lisanlarını da öğrenmediler mi?

Lütfen objektif düşünelim; Bizde de böyle olamaz mıydı? Niçin tamamen yasaklandı?..

Fakat bizdeki harf inkılabında, yeni harfler zorunlu dayatılırken, ana lisanlarının tamamen yasaklanmasıyla, halkı tarihinin ve Dîninin zenginliklerinden de koparıldı.Diğer kalkınmış ülkeler gibi, pekâlâ birlikte deyürütülebilirdi. Belki de maksat, yenilik değil; güzide halkı Yüce ve Hak Dîni barındıran eserlerden koparmaktı…

Nitekim de böyle bir harf inkılabı, tüm halkı hem zengin tarihlerine KÖR etti, hem de Yüce Dînimizin tüm zengin eserlerinden kopararak müthiş zararlara da sebep oldu. 

Yine de YETMEDİ:

1928 ile 1932 Yılları arasında bu harf inkılabının gizli maksadına tam ulaşmadığı görülünce, 12.07.1932’de Ermeni Agop Dilaçar başkanlığında TDK kuruldu. Osmanlı kelimeleri, sözde “yenileme” adı altında; en çok kullanılan “Meselâ” örneğin olarak, “ihtimal” olasılık olarak, “imkân”olanak olarak, “fedakâr” özverili, “Cevap” ise yanıt olarak, diğer binlerce kökleşmiş kelimeler de değiştirilerek, halk 70-80 sene önce yazılan eserleri de anlamaz hale getirildi... 

TOPARLAYACAK OLURSAK; Bu güzide halkımız, işte bu sebeplerle, Tarihten ibret almak istiyor olsa da, doğru tarihinin lisanını artık hiç anlamadığı için, maalesef ibret de alamıyor!..

Bu sebeplerledir ki tarih tekerrür edip, tahribatlarına devam ediyor. 

Yani, kendi âkıbetimizi de kendimiz hazırlamış oluyoruz…

KESİN ÇÖZÜM: Nelerden mahrum bırakılıp, neleri kaybettiysek, ısrarla ve kararlılıkla onlara kavuşmaktır.Aksi halde tarih tekerrür ederek, iki yönlü tahribatlarına devam edecektir. Vesselâm.

 

Facebook Yorum

Yorum Yazın