Kalplerin Katılaşmasını Önlemek İçin
" Gerçek mü'minler şu kimselerdir ki; Allah hatırlatıldığı zaman kalpleri ürperir, kendilerine O'nun âyetleri okunduğu zaman imanları güçlenir ve daima Rablerine güvenirler." ( Enfâl sûresi, âyet 2 )
" Allah, öğretilerin en güzelini, biri diğerine atıf yaparak tekrarlanan, çift kutuplu bir hitap olarak indirmiştir. ( öyle bir hitap ki),Rablerine karşı derin bir saygıyla titreyenlerin ondan dolayı tenleri ürperir; ardından Allah'ın sonsuz rahmetini hatırlayınca kalpleri ve tenleri yatışır. İşte bu Allah'ın hidayetidir. İsteyeni bununla doğru yola ulaştırmayı diler. Allah'ın saptırdığı kimse, artık asla yol gösterici bulamaz." ( Zümer sûresi, âyet 23 )
" Dahası insanlar, ( vahşi) canlılar ve evcil hayvanlar da ( uyumlu) bir farklılığın renklerini taşıyorlar. İşte ( kullar da farklılıkta) böyledir ve Allah'a kulları içinde yalnızca ( bunun hikmet ve amacını) bilenler hakkıyla saygı duyarlar: çünkü Allah çok üstün ve yücedir, tarifsiz bir bağışlayıcıdır." ( Fâtır sûresi, âyet 28 )
Hakikaten, okumuş olduğumuz aziz Kur'an, inananlara yüce Allah'ı tam olarak tanıtmalı, insanı Rabb'ı hakkında bilgi, hikmet sahibi yapmalı.
Yaşamakta olduğumuz fani, geçici hayattan gün be gün uzaklaşırken, yapılması ve kat'iyyen ihmal edilmemesi gerekenlerden nelerin insanın kendisine ait olduğu, nelerin de Allah'a havale edileceği iyi bilinmeli.
Bilhassa inanan, yöneldiği hayatta nelerle, ne tür zorluklarla karşılaşacabileceğini gözden geçirip Şeytan'ın iğvalarına, vesveselerine; özellikle de " Allah affeder..." şeklindeki Allah'a güvendirmelerine kat'iyetle aldanmamalı.
Yüce Allah'ına karşı gönülden sevgi ve saygı duymalıdır. Elbette bu düşünceler, insanı Allah'ından ümit kesmeye sevk etmemeli! Allah'ın bitmez tükenmez ve sonsuz rahmeti ile ümitli olup kalpler yumuşamalı. Okuduğu ayetler ve aziz peygamber'in sünneti mü'mine Allah'ın emir ve yasaklarına içtenlikle ve gönülden ve sürekli itaat etme aşkı ve şevki kazandırmalıdır.
" İman ( ettiğini iddia) edenlerin, Allah'ın zikrine yani Hâk katında inen vahye karşı, ta kalplerinde ürperti duymalarının vakti hâlâ gelmedi mi? Ta ki kendilerine daha önce vahiy verilip de, üzerlerinden uzun zaman geçtiği için kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar; ki onların bir çoğu yoldan sapmıştır." ( Hadîd sûresi, âyet 16 )
Ümmet-i Muhammed'in dünya hırsına, aldatmacasına kapılıp Yahudiileşme, kapitalistleşme, dünya hırsına karşı dikkat çeken âyeti kerimelerden birisidir.
Yahudilerin vahiy karşısındaki kalp katılıklarını ele alan ve vahye karşı duyarlılığın zirvesini tasvir etmekte ve böyle anlaşılmalıdır.
Ayeti kerimenin bu bölümünde önemli bir de uyarı ve tehdit bulunmaktadır. Aziz Kur'an'la ruhî ilişkiyi koparıp, dünya malı, dünya mülkü, evlat sevgisi gibi dünyevî menfaatlerinin peşine takılırsanız, zamanla kalpleriniz katılaşır, kalplerde merhamet adına bir kırıntı kalmamış olur.
Okunan Kur'an ayetleri, verilen vaazlar, edilen nasihatlar size fayda vermez hâle gelir. Neticede sizden önceki yaşamış olan ehl-i kitap sahibi Yahudi ve Hristiyanlar gibi, yüce Allah'ın vahyini bir tarafa atar dinden kopar, uzaklaşır gidersiniz... Aynı ikazı, aynı emirleri şu ayeti kerimelerde de müşahade etmek mümkündür:
" Aman ha, kendileri Allah'ı unutan, bunun sonucu olarak da Allah'ın kendilerini bizzat kendilerine unutturduğu sorumsuzlar gibi olmayın! İşte onlar, evet onlardır yoldan sapanlar." ( Haşr sûresi, âyet 19)
" Ateşe layık olanlarla cennete lâyık olanlar, asla bir tutulamazlar, cennete lâyık olanlar var ya, işte onlardır kurtuluşa erenler." ( Haşr sûresi, âyet 20)
Haşir sûresi, âyet 19; nifak psikolojisinin iç yüzünü ortaya koymaktadır. Çünkü, münafık, yalnızca başkalarına münafıklık yapmaz. Nifakı giderek öylesine benimser ki, artık kendi kendisinin de münafığı olur. Kendi kendini unutmak budur.
Kendini unutandan şah damarından yakın olan Allah'ı hatırlaması, anması beklenemez. Dolayısıyla, insanın kendine uzaklaşması, aynı zamanda Allah'tan uzaklaşması manasına gelir. Tıpkı tersinin de doğru olduğu gibi.
İnsanın Allah'ı unutmasından, onun emirlerini yerine getirmemesinden yüce Allah zarar görmez, fakat bu kendine yabancılaşmayı getirdiği için, insan zarar görür ve hepten kaybeder. Diğer taraftan;
Sinsi ve münafık Şeytanları dinlediği için onların iğvalarına inandığı için, kendini unutan sorumsuzların varacağı yer ateştir, cehennemdir. Sorumlu davranmak, yaşamak isteyen kimse, Şeytan'ı değil Kur'an vahyini dinlemelidir.
İşte bu sebepledir ki, Saadet Asrında ve raşid halifelerin dönemlerinde, Kur'an okumak ve öğrenmek, sadece aziz Kur'an'ın lafzını okuma ve ezberlemeye yönelik bir okuma, öğrenme tarzı değildi.
Veya sadece sevap kazanmak amacıyla, günümüz dünyasında ve bilhassa ülkemizde olduğu gibi, Kur'an okunmuyordu! Bir fantazi olsun, bir iş olsun, meclişlerde, toplantılarda beğenilsin veya Kur'an yarışmalarında derece alsın, sadece anlamını öğrenmeye yönelik bir okuma da değildi.
Sonuç yerine;
Asr-ı Saadette, Kur'an öğretimi; hem Kur'an'ın lafzını okuma hem anlamını kavrama hem de Kur'an'ın emirlerini tefekkür ve tedebbürü gerektiren ayetler üzerinde , yeterince düşünülüp, bilgi üretme ve yaşama maksadına yönelikti.
Dolayısıyla, sırf Allah'ı unutanların, emirlerini boş verenlerin, " böyle gelmiş böyle gider" diyenlerin acıklı, hazin akıbetlerine, sonlarına düşmemek ve kalplerin merhametsizleşmesini, katılaşmasını önlemek içindi.
Ne yazık ki, 21 nci çağın Müslümanlarının kalpleri taş kesilmiş, merhamet denilen, acıma denen mefhumlar dibe vurmuştur. Kur'an yarışmalarında, meclislerinde, aziz Kur'an'ı dinliyor, heyecanlanıyor, aşka geliyor ve sonrasında ise, mescidden, toplantıdan sonra eski halimize avdet ediyor, kalplerimiz katılaşıyor.
Ne miskinlerin ellerinden tutuyor, nede yoksulun, yolda kalmışın imdadına koşuyoruz. Onun içindir ki, tüm bu menfi hal ve tutumlardan kurtulmak için, aziz Kur'an'ı bütün yönleriyle okuyacağız, anlayacağız, emirlerini yaşayacağız!.. Aksi halde, kalp katılığından kurtuluşumuz mümkün değildir!... Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın