Kadını kim köleleştirdi!..
İslam dini gelmeden önce kız çocukları diri diri toprağa gömülürdü. Kız çocuğu doğan bir baba utancından toplum içerisinde başını kaldırıp gezemezdi. Kadınlar köle gibi alınıp satılır, bir meta olarak görülürdü. O gün kızlarının bedenleri gömülürken bugün ruhları ve değerleri gömülüyor. O gün insan olup olmadığı bile tartışılan kadınlar, bugün cinselliği ile ön plana çıkartılıp cinsel obje olarak sunuluyor. Bütün bu gerçeklere rağmen bir de kalkmış ithal “Kadınların Gününü’nü” kutluyor, kadınların değerli olduklarını ifade ediyoruz.
Öyle değil mi?
Bir kadın bir fabrikada binlerce insana çay servisi yapsa, bir patronun odasını her gün kırk bin minnete rağmen temizlese, bir reklam şirketinde reklam objesi olarak çalışsa, mağazada; kasa başında ojeli, cilalı, boyalı bir şekilde göz kamaştırsa, bir vitrin olarak AVM’lerde müşterilere çekici bir üslupla konuşsa, hal ve tavırlarıyla dişiliğini kullanarak müşteri çekse bu, kadını sömürmek, onun hakkını ihlal etmek kabul edilmiyor günümüzde?
Başkalarına hizmet etmeyi hedef gösterip evine hizmet edenin yargılanması nasıl bir özgürlük ve eşitlik anlayışıdır Allah aşkına!
İşte esas zülüm bu değil de nedir?
Birisi çıkıp “Madem eşitiz, o zaman kadın en zor işte çalışsın. Mesela inşaatta çalışıp eşi gibi para getirsin evine; dağda, bayırda kazma kürek sallasın.” Dese bu sefer kimi savunacaklar “Medeni Köle Tacirleri” Merak ediyorum.
Kim nasıl algılıyorsa algılasın, biz itirazlarımızı kadının fıtratını göz önüne alarak yapıyoruz. Hele hele kadının cinsiyetinin başkaları tarafından sömürülmesine asla razı değiliz.
Her eşitlik adaletin gereği olmadığı gibi, her özgürlük de insanın lehine değildir. İnsanın yaratılışı ve tabiatı neye uygunsa onun, o işle istihdam edilmesi gerekir. İşte İslam bunu getirmiştir.
İslam dini, aile yapısını ahde vefa, şefkat merhamet ve hoşgörü üzerine bina eder. Kadını hassas olarak görürken, erkeğe sıkı sıkı tembihte bulunur. Hayırlı olmanın yolunu; eşine en iyi davranmakta, her şey de ona yardımcı olmakta görür. “Onlar sizin emanetlerinizdir” buyurarak emanete riayet etmemizi ister.
İslam’ın ailelerin ihtiyaçlarını gidermeyi erkeğin üzerine yüklemesi, belli bir yaştan sonra çocuğunun bakımını dahi kadının üzerinden alıp erkeğin sorumluğuna vermesi kadını korumaya yönelik bir davranış olduğunu nasıl inkâr edebilirsiniz. Sorumluk bir ayrıcalık değil, yüktür bir yönüyle. Yük kimin sırtındaysa çoğunlukla o daha özgür değildir ötekine göre.
Bakın peygamberimizin hayatına İslam’ın aileye verdiği önemi daha iyi anlayacaksınız. O, yeri geldiğinde evi süpürür, yeri geldiğinde kendi elbisesini diker, ev işlerinde her daim eşlerinin yanında olurdu. Onlarla istişare eder, hatalarını gördüğünde bile kırmadan düzeltme yoluna gider, aile içerisinde anlayış, sabır ve itidalli emreder. Onların kırılgan bir yapıya sahip olduklarını, bu nedenle dikkatli davranmak gerektiğini, yanlış davranışları olsa da erkeklerin kırıcı olmamaları hususunda her daim uyarırdı.
Allah insanı fıtratına en uygun işlerle görevlendirmiştir
Bu bağlamda kadın için en uygun görev yeri evi ve yuvasıdır. "Evi dişi kuş yapar" sözü boşuna söylenmemiştir. Kadın başta kocasının emaneti olan namusunu koruyacak, çocuklarını yetiştirecek, har vurup harman savurmayacak, çocuklarını eğitimi ile ilgilenecek, emanete riayet edecek. Bununla beraber, asli, işi ve görevini aksatmamak şartıyla İslam’a uygun ortamlarda, fıtrata uygun olan işlerde eşine yardımcı olmak gayesiyle bir kadının çalışmasında da bir mahsur görülmemiştir.
Ancak günümüzde özgürlük anlayışı ve medenilik safsatası asıl olarak, kadını köle durumuna getirdi. Akşamdan akşama yorgun argın evine gelen kadın o yuvayı yapamadı. Çocuklarıyla ilgilenemedi. Çocukları sokaklar, televizyon ekranları, İnternette ki sanal âlem eğitti.
Anne şefkati görmeyen, sıcak aile yuvasını hissetmeyen çocuklar bu açıklarını yanlış şeylerle kapama yoluna girdiler. Sonuç ortada… Aileler dağılıyor, çocuklar kötü alışkanlıklarla ve arkadaşlarla ya suç işleyip hapishaneyi ya da sokakların karanlığında çıkılmaz bir hayata mecbur oluyorlar. Eş cinayetlerini her gün haberlerden duyuyoruz. Severek evlendiğini söyleyenler boşanırken kutlama yapıyorlar, iyi ki boşandım diye. Özgürlük söyleminin cazibesine kapılan genç dimağların istekleri karşısında “kendi hayatı ben karışamam “ diyen anne babalar ruhen çökmüş, manevi olarak yıkılan evlatlarının yıkıntılarını tamir etmede yetişemiyorlar.
Şimdi soruyorum anlamamakta Israr eden kesimlere: Özgürlükten siz ne anlıyorsunuz?
Özgürlük, eşine başkaldırıp, dışarıda herkese köle olmak mı? Nefsinin kölesi olup, haz ve lezzet tutkunu bir hayatın esaretine girip asrımızın karanlığında kayıp olup gitmek mi, Yoksa evinin itibar gören, saygı duyulan, cenneti kazanmaya vesile olan işlerle uğraşıp evinin kraliçesi olmak mı? Evlatlarının birinci elden öğretmeni, eğitmeni olup onun geleceğini ahlak ve edeple süsleyip hem kendi hem de onların hayatını kurtarmak mı?
Selam ve dua ile…
Facebook Yorum
Yorum Yazın