Kaçırdığı Kızı Sivrisineklere Yedirme Olayı
Bu acıklı hadise bizzat yaşanmış, insanları meraklandırmak için anlatılmış bir hikaye değildir. Çok sevdiğim, yılların gazetecisi Mehmet Göçer ağabey tarafından takip edilerek, yerinden öğrenilerek kaleme ve " Un Sandığı" isimli meşhur kitabına alınmış bir olaydır.
Hakikaten, " Un Sandığı" zincirleme kitapları, baştan sona okunacak, çevrenin, arkadaşlarının, tanıdıklarının anılarını içeren fevkalade, güzel anılar sunan kitaplardır. Dolayısıyla,
" Türkoğlu ilçesine bağlı Orçan Banısı köyünden Kebil Ahmet namı ile anılan Ahmet İmalı (77), Elbistan'ın Akveren köyünden olup 40 yılı aşkın zamandır Türkoğlu ilçe merkezinde ikamet eden Ahmet Durna (80) ve Bulutoğlu köyünden İbrahim Karabacak (60) ulu çınarları bu hususta konuşturdum.
İttifakla, " bu olayı bilmeyen yok. Ne var ki üzücü hadise" dediklerine şahit oldum. Evet, gerçekten de üzücü. Ancak tüm gençlere ibret olması bakamından kitabıma almayı uygun buldum. Bu duruma göre olay şöyle seyreder:
Yıl 1925-30'lar arası. Bir genç, sevdiği kızı, gönüllü veya gönülsüz kaçırır. Yaban ördeği, yaban kazı, turna ve daha bir çok su kuşlarının harman olduğu, orman misâli de sazlığı ile de ünlü GAVUR Gölünün sazları arasına akşam karanlığında saklanırlar.
Vakit gece olunca, " genç, unuttuğu bir şeyi evden alıp gelmem lazım. Ancak, sana güvenemiyorum, elini kolunu bağlayıp gideceğim" deyip ayrılır. Ne var ki, geri döndüğünde saklandıkları yeri bir türlü bulamaz. Seslenir, ses de alamaz.
Sabah olur. Bir sıkıntı ve dalgınlık içinde göl kıyısını dolaşırken, aklıselim tecrübe dolu bir kişi ile karşılaşır. Durumu arz edince güler:
" Gel, o yeri hemen buluruz. Az sabırlı ol" der. Birlikte gölün kıyısını adım adım ilerleyerek arama yapan kişi, yerdeki ize değil, hep havaya bakmaktadır. Bir yere vardıklarında; " Gel, gel, bulduk" der.
Genç, şaşkınlık içinde, " hani amca?" deyince; " başını havaya kaldır, Şu karşıya bak. Sazlığın içinden başlayıp havaya doğru bulut gibi yükselen şeyi görüyor musun? O gördüğün şey sivrisineklerin ordusudur." der.
Genç, " Evet" deyince içine bir ateş düşer. Sazı yararak saklandıkları yerer varırlar ki; eli-kolu bağlı olduğu için kendisini savunamayan kızı sivrisinekler kanını emerek öldürmüşler.
Bu üzücü olay, o tarihte Eloğlu, şimdi de Türkoğlu adı ile anılan köy halkını yasa boğmuş, durum da unutulmayan olay olarak hep konuşulmuş ve bilen bilmeyenlere anlattığı için de unutulmayacaktır da." ( Un Sandığı 4, M. Göçer, sayfa 129-130) Bu olaydan sonra, merhum Ahmet Çıtak ustanın bir dörtlüğünü buraya almak istiyorum:
" Şeytanın elinden yakam alamam
Camiye giderim adam olamam
Ayakkabım nere koysam bulamam
Cemaat sonunu beklerim kuzum."
.......
Netice olarak;
Maalesef, günümüz dünyasında da, böylesi hadiseleri görmek, şahit olmak mümkündür. Sokaklar, evler, meydanlar, caddeler, mahkeme salonları bu tür çirkin, nahoş vak'alarla çalkalanmaktadır.
Neden ve niçin? Çünkü, aziz Kur'an'ın; emirlerinin yaşanmadığı bir toplumda böylesi çirkinliklerin gözlenmesi, müşahede edilmesi mümkündür.
Toplum olarak, ne zaman ki, Kur'an'a, Kur'anî emirlere dönüş yaparsak, onun yüce emirlerini kalbimize, beynimize taşımış olursak, her şey düzelecek, ne kız kaçırma vak'aları, ne kadın öldürme hadiseleri olmayacaktır.
Hanımlarımız, camiden, cumadan, cenaze namazından kovulduğu müddetçe, onların " İslam kimliği" kendilerine verilmediği müddetçe yukarıda anlatılan çirkinlikler gibi yanlışlar, her vuku bulacak, bulmaya da devam edecektir!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın