IRKÇI AYRILIKLAR
ÇAĞIMIZDA; IRKÇI AYRILIKLAR ARTARAK SÜRÜYOR !..
" Ey insanlık! Elbet sizi bir erkekle bir dişiden yaratan Biziz; derken sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki tanışabilesiniz. Elbete Allah katında en üstününüz, O'na karşı sorumluluk bilinci en güçlü olanınızdır. Şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır." ( Hucurât sûresi, âyet 13 )
Ayetin yorumu şöyledir:
" Sûrenin 10 ncu âyetinde " imanda kardeşlik" vurgulanmıştı. Burada ise insanlıkta eşlik vurgulanıyor. Farklılıklar, insanlık ailesini oluşturan unsurların birbirine tahakküm ve üstünlük gerekçesi değil, " tanışma" gerekçesi olmalıdır.
İslam'ın evrenselliğini tüm zamanlarda haykıran bir âyet. Dolayısıyla; Kimse doğuştan imtiyazlı/doğuştan mahrum değildir. Kişinin kendi seçmediği şeylerle övünmesi anlamsızdır.
Takvâ, kişilerin kendi akıl ve iradeleriyle yaptıkları bilinçli tercihi ifade eder. Bu şu mânayı içerir. Ne kadar sorumlu davranırsanız, o kadar üstün olursunuz." ( K. Meali, M. İslamoğlu, sayfa 1031)
Bu noktadan hareket ederek şunları arzetmek istiyorum: Hani, ülkemizde, bir hayli sair Müslüman ülkelerden Türkiye'ye sığınmış veya ülkemizden Batı ülkelerine kaçarak, sığınmak, iltica etmek isteyen insanlar yığın yığındır.
Ülkemizde; milyonlarca Suriyeli insanlar, Irak'lı, Afgan'lı biçareler ilticacı durumdadır. İmkanlar nisbetinde, gücümüz el verdiğince bu insanları aç, susuz, çıplak bırakmıyoruz.
Tabii ki, bu kadar nüfus kitlesinin içerisinde üç-beş tane kendini bilmez yabancının hata yapması, kanun dışı işlere bulaşması milletimizi tedirgin etmekte, tüm yabancıları töhmet altında bırakmaktadır. Onun içindir ki,
Seçim öncesi, bin bir çeşit vaadlerle iş başına seçilip gelen bir kısım Belediye reisleri, örneğin Bolu Belediye Başkanı vesair başkanlar; bu insanları topluca günahkar, potansiyel suçlu ilan ederek, sair devletlerce bu insanlara verilen yardımları bile vermemek, bu insanları İl'lerinden dışarı çıkarmak istemektedirler. Oysa;
" Çok hoyrat bir dünyada yaşıyoruz. Ekonomik tercihler, bütün tercihlerin, bütün değerlerin, bütün değer sistemlerinin önüne geçiyor. Zayıfları da, güçlüleri de aynı hukuki, insani, ahlaki çerçevelerin içerisinde değerlendiren bir dünyada yaşamıyoruz. Kesinlikle ahlaki mülahazaları olmayan politik uygulamalar çağında yaşıyoruz.
" İslam'a ve Müslümanlara yönelik, insanlığımıza yönelik emperyal alçaklıklar, ideolojik ve ırkçı alçaklıklar artarak sürüyor. Ahlaki bütün kötülüklerin kapitalizm adı altında bir sisteme dönüştüğü günümüzde, siyasal/kültürel yozlaşmalar , adaletsizlikler her hangi bir rahatsızlığa yol açmıyor; Müslümanlar da bu ahlaki kötülüklerin bir parçası haline geliyor.
İslami bilincin, algısal bütünlüğün parçalanması, bozulması sebebiyle moda eğilimler doğrultusunda İslamî yorumlar yapılabiliyor. Eleştiriye kapalı mekanik bir eğitim anlayışı sebebiyle, eleştiriye kapalı cemaat yapılanmaları sebebiyle hiç bir sapma sorgulanamıyor.
Her tür sapma ve yabancılaşma ile ilgili olarak radikal ahlaki eleştiriler yapmamız gerekirken, yapmıyoruz. " Hoşgörü" temelinde yeni bir dini yaklaşım oluşturulurken, her durumda " hoşgörü" talebinin bir ahlaksızlıktan, aşırılıktan, ölçüsüzlükten, kirlilikten ve kötülükten kaynaklandığını hatırlamalıyız.
Yalnızca bir cemaatin bencil çıkarlarını gözetmek adına oluşturulan bir dini söylemin meşrulaştırılması karşısında sessiz kalamayız. Dini motifleri kullanarak, çok ciddi propağanda yalanlarıyla kendi tarzlarını ve yöntemlerini mutlaklaştıran cemaat, kitleler üzerinde haksız bir tahakküm biçimi oluşturuyor." ( İktibas, A. Müftüoğlu, Aralık 2010, sayfa 12)
Bu noktadan hareketle, dünyada ve ülkemizde yeşeren, günden güne çirkinleşen ırkçılık hareketlerini iyice düşünmeli, sebeplerini, çıkış noktalarını çok iyi algılamalıyız. Aksi takdirde,
Hitler ırkçılığının, Fransız ırkçılığının, ABD'nin ırkçılığı körükleyen kapitalizmi övücü hallerine vakıf olmaz isek, Ermenilerin tedhişleri, dünya sokaklarında çoğalacak, sıklıkla yürüyecekler, Türk dış elemanlarına saldıracak, Fransız ve Alman sokaklarında, caddelerinde, meydanlarında PKK'nin tuzaklarından geçilmeyecektir.
" Aziz İslam'ı yanlış/kirli/oportünist kavramlarla uzlaştırmaya çalışan bir İslamî akım, bir cemaat hareketi düşünülemez. İslam toplumlarında, Türkiye'de olduğu gibi, eleştirel bir bilince sahip olmadığımız için, cemaatler sorgusuz-sualsiz oluşturulan bir meşruiyete sahipler.
Müslüman kitleler her şeyi unutabilir, sorun haline getirmeyebilir, İslami oluşumları isabetli olarak değerlendiremeyebilir, tartışamayabilir, dini motiflerle süslü propağanda yalanlarına kapılabilir ancak, düşünen/sorgulayan/bilen/sorumlu olan Müslümanlar her şeyi hatırlamak, hatırlatmak, yanlış ve çıkarcı uygulamalar, sapmalar karşısında uyarı görevlerini yerine getirmekle yükümlüdürler." ( a. g. d. sayfa 12)
Sonuç olarak;
Dünyada ve ülkemizde var olmaya, yaşatılmaya çalışılan ırkçılık hareketlerinin üstüne üstüne gitmeliyiz. Örneğin, Fetö denilen bir bakıma ırkçılık, cemaatçilik hareketine de dikkat etmeliyiz.
Ülkemizde, nerede bir tedhiş, ırkçılık, ayrımcılık hareketi zuhur ediyorsa, orada Fetö'nun varlığını, çomak ve parmak sokmasını unutmamalıyız.
Çünkü, canı "yanan eşek" misali, bu hainin canı yanmaktadır. Cemaatinden olmuş, cemaat evlerinden olmuş, ton ton paracıklarından, dolarlarından olmuş, böyle bir halde iken, neyi düşünmez, neler yapmaz ki?
Böylesi bir dolar simsarı, komisyoncusu, ABD'nin kasadarı; Fransız ırkçılığını da destekler, Alman Faşizmini de beslemekten, desteklemekten, sırtlarını sıvazlamaktan çekinmez.
Dolayısıyla, son seçimlerde iş başına gelen, bir kısım ırkçı, kapitalist ünvanlı, liberalist görünümlü şahışlara dikkat etmeliyiz. Bunlar, Fransa'nın, Alman'ın, Hitler'in meddahlığını yapar iken, bir avuç ilticacı Suriye'linin de ekmeğine göz dikmiş olur.
Rabbim!.. Böylesi insancıklara et versin de , tırnak vermesin!.. Aksi halde, halimiz harap olacaktır!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın