İmam Ölü Yıkayan Değil...
" İMAM DEMEK; ÖLÜ DEĞİL, DİRİ YIKAYAN ADAM DEMEKTİR."
" Lâkin içlerinde ilimde derinleşmiş olanlara, sana ve senden önce indirilene iman edenlere, özellikle de namazı istikamet üzere diriltenlere, zekâtı gönülden gelerek verenlere, Allah'a ve âhiret günü'ne inananlara; işte bunlara, zamanı gelince muazzam bir ödül bahşedeceğiz." ( Nisâ sûresi, âyet 162 )
Başlık önemli, saf saf arkalarına durmuş olduğumuz kahramanları ilgilendiren bir konudur. Ne yazık ki, sevgili ve saygılı imamlarımıza; "ölü yıkayan", "ölücü", "mezarcı", "ölü sevici" gözüyle bakıldığı için, nice gençlerimiz İmam-Hatip Okullarında okumaya yanaşmamışlardır. Oysa,
Mes'elenin ciddiyeti hiç de böyle değildir. İmamın peşinde, arkasında namaz kılanlar, birer ölü mesabesinde oldukları, imama tamamen teslim oldukları için " ölü" durumundadırlar. . Camiye gelerek, tam teslim olarak, imam efendinin peşinde, şeksiz ve şüphesiz olarak namazlarını eda etmekte ve manen diri olarak dirilmektedirler.
Şimdilerde, hiç bir imam kardeşimiz, ölü yıkamamakta, ölüleri yıkayan kardeşlerimiz, hastanelerde özel görevlilerdir. Hem, bu konu ayıplanacak, yüksünecek bir mes'ele değildir. Herkes ahirinde öleceğine, teneşire yatacağına göre, velevki, bir imam kardeşimiz, ölü yıkamış olsa bile, arkasından konuşanlar, konunun mahiyetini bilmeyen, zavallı, biçare insanlardır.
İmam; cuma hutbesi ile, kürsüde vaizi ile, mihrabta dik duruşu ve tatlı tatlı , munis Kur'an okuyuşu ile insanları manen uçuran, hazdan haza, manevi zevkten zevke götüren diriliş insanlarıdır.
Evdeki problemli insanlar; dertlerini ona aksettirir, ailesi ile, çocukları ile kavgalı baba, komşusundan problemi olan kardeş ona derdini anlatmakta, küskünler, dargınlar onunla hemhal olarak dertlerini imama açmaktadırlar!..
İmam; kimi zaman genel konuşarak, kimi zamanda özele inerek, çaresizlerin çaresi, şifasızların şifası olarak mevkiini, makamını korumakta, kendisine gelen her dertli, biçare, düşkün, problemli kişi tedavi edilmiş olarak, ölü ruhunu dirilterek, işine, gücüne bakmaktadır.
İmamlar olmasaydı, bu milletin, tüm Müslümanların hali ne olurdu?.. Taziye evleri öksüz ve suskun, cenaze namazları ortada kalır, Kur'anî mesajlar ulaştırılamaz, dini sorulara cevaplar verilmez, müşkiller halledilmez, abdest almanın, gusül yapmanın, teyemmümün adabı bile bilinmez, anlaşılmaz olurdu.
Çocuk yetiştirme, aileler arasında sürtüşme, tatsızlık, huzursuzluk, öylece kaderine terkedilir, sorulan, ihtiyaç halinde olan hiç bir soru ve sorun karşılık bulmadan sessizliğe gömülmüş olurdu.
Ramazan geceleri, bayram sabahları imamın tekbirleri ile insanları diriltmekte, o muhteşem duaları ile kendilerine getirtmekte, ona gelen onda dirilerek, günlük işlerine koşmaktadırlar.
İmamlar olmasaydı, zekatlar, fitreler, fidyeler, yemin keffaretleri nedir, ne olacak, bütünü ile cevapsız kalırdı. Hacda, yapmış oldukları aşk dolu hizmetlerini unutmak, telbiye seslerini duymadan hac yapmak nakıs kalacak, noksanlığını kimse tamamlayamayacaktı.
Yakın tarihimizde, hacdaydım. Gurup halinde tavaf yapar iken, daha önce bir kere hac görevini ifa etmiş bir kardeş, hanımını yanına alarak, ayrı bir şekilde, Kabe'in etrafında şavt yapıyordu. Bir döndü, bir kere daha sessizce şavtını yaptı, Sonrasın da, baktım ki, usulcacık bizim gruba dahil olması dikkatimi çekti. Ve bana yaklaşarak, hocam!.." Özür dilerim, ayrı baş çektiğim için istenen şekilde tavaf yapamadım, ben, biliyorum, yalnızda olsa yaparım, zannederdim. Meğer öyle değilmiş, sizsiz olmuyormuş" dedi.
Arafat'ta ölü ruhları diriltenler kimlerdir? Elbette, imamlardır. Mekke'de yapılan tüm farizalar, vacib ve sünnet olan ibadetler onlarsız yapılmamakta, Medine'de; Resulullah (sav)'in, " iki makam arası " diye tavsif etmiş olduğu yerde de imam hemen yanı başımızdadır.
İmam efendi olmasaydı, bizlere; Uhud'u kim anlatacak?,, Yedi mescidleri, Kuba'yı, Mescid-i Dırar'ın zararını, tüm sahabelerin iklimini kim yaşatacak, onlarla diriltecekti? Hasılı,
Millet olarak, Müslümanlar olarak; imamlarımızın kıymetlerini bilelim. Onların arkalarından gelişi güzel konuşarak, " İmamın açığını yakaladım" zannıyla hareket edenler, cahil, cühela insanlardır. Cehlinin, Kur'an sesi duymamışlığının tezahürleridir.
Sokaklarda, çay ocaklarında ölü ölü gezeceğimize, bizleri dört gözle bekleyen, bizleri diriltecek olan hoca efendilerin dizlerine kapanmalı, onların bizleri Kur'an'la diriltmesini aşkla, iştiyakla arzu etmeliyiz!..
Sonuç olarak;
Her hayri konuda olduğu gibi, İslam'ın pratiğe aktarılması hususunda da milletimizin önünde imamlar olacaktır. Çünkü, tarih ve insanlık, tüm Müslümanlar buna şahittir.
İmam; ilkeli insandır, ilkesini bozmayan, Kur'anî emirlere canü gönülden bağlı olarak, önde yürüyecek, sair Müslümanlardan önce İmam, çile çekecek, ızdırabı tadacak ve hak yoluinda İsmail'in kurban olması gibi kurban olacaktır.
İmamlar, zamanın yıldızlarıdır. Kolay zaman, zor zaman onlar için önemli değildir. Zor zamanlarda dayatılan şartları bertaraf etmesini bilir ve bilecektir. Hatırlıyorum ki, 12 Eylül günlerinde idi!.. Sabah namazından çıkmış, yolda yürür iken, bir polis arabasının yanı başımda durduğunu gördüm ve:
Bir polis komiseri: " İmam; dikkatli ol, başındaki yeşil bereyi ( takkeyi) alır parça parça ederim." demişti. Sanki, başımdaki takke onun bir yerlerine batmıştı. Son sözler olarak;
İmam; bu milletin önündedir, önünde olmaya devam edecektir. Kendisini bilmez birilerinin taş atmasını, " gül atma" olarak bilecek, ilkelerini savunarak, duruşunu bozmayan imamlar hep yıldız olarak kalacaklardır. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın