Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

İhtiyaç mı, İhtiras mı?

İnsan, diğer canlılar gibi canlılığını sürdürebilmesi için birtakım temel, olağan ihtiyaçlara gereksinim duyar.  Beslenme, giyinme, barınma vs.bu ihtiyaçların başında yer alır. İhtiyaçların karşılanması dünya nimetlerinden bir kısmına sahip olmayı gerektirir. İnsanoğlu yaratılış itibariyle diğer canlılardan farklı olduğundan hayat standartları ve ihtiyaçları da farklı ve özeldir, ama asla sınırsız değildir. İnsanın ihtiyaçlarının sınırsız, buna mukabil kaynakların kıt olduğu” dayatılan bir argümanıdır. 

 Üniversite düzeyindeki  “İktisata Giriş” derslerinin ilk konusu,  üniversite hocalarının öğrencilere öğrettikleri İktisatın tanımı budur;  “İktisat, sınırsız ve sonsuz insan ihtiyaçlarının, sınırlı ve kıt kaynaklarla en iyi şekilde nasıl giderilebileceğini inceleyen bir bilim dalıdır.”   

Bu başlangıç noktasını pek sorgulayan olmaz. Hâlbuki tanımda dile getirilen   “insan ihtiyaçlarının sınırsız, kaynakların kıt olduğu”  tamamen önyargıya dayanmaktadır Gerçekte, ne insanın  ihtiyaçları sınırsız  ne de  kaynaklar mutlak anlamda kıttır,. 

Öncelikle “kaynakların kısıtlı olduğu”  hususu tamamen tartışmalıdır.   Örneğin, önemli doğal kaynaklarımızdan olan petrol sınırlı olsa da, enerji üretimi bakımından güneş ve rüzgâr enerjisinin sınırlı olduğunu iddia etmek mümkün değildir.

Tanımın ikinci bölümünü oluşturan ihtiyaç ve isteklerin sınırsızlığı da makul ve sağlam mesnetli sayılamaz. Hayatın idamesi için gerekli temel ihtiyaçlarımız bellidir ve sınırlıdır ki bunlar yemek, içmek, giyinmek ve barınmaktan ibarettir. 

İnsan sınırsız ihtiyaçlara sahip olmadığı gibi sınırsızca tüketmesinin de makul gerekçesi yoktur. Ama insanın arzu ve ihtirasları sürekli körüklenerek, satın almaya sürekli teşvik edildiği bir gerçektir. İsteklerimiz, popüler kültür bombardımanı, kredi kartı tuzakları, moda akımları ile sürekli tahrik edildiği bir vakıadır. Normalde üretimin, tüketim için yapılması gerekirken, kapitalist çarkların dönmesi için, tüketim üretim için yapılır hale geldi.. Yani, iktisatçıların söylediği gibi, insan isteklerinin hiç bitmemesi onun doğasından gelmiyor. İnsan, reklam ve dayatılan yaşam biçimi sonucunda sürekli tüketmeye sürükleniyor.

Popüler kültürün tükettirme saldırısının sonucunda, hiç giymedikleri yüzlerce giysiyi, onlarca ayakkabıyı,  pek kullanmadıkları ev aletlerini,  sadece temel işlevlerini kullandıkları halde en gelişmiş özelliklere sahip  (araba, tv, fırın, cep telefonu vb. ) ürünleri satın almayı bir saplantı haline getirmiş bireyler ortaya çıkmıştır.

Görüldüğü gibi oluşturulmaya çalışılan insan tipi, midesi doysa da gözü sürekli aç kalan, açgözlü bir insandır. Aslında sınırsız olan ihtiyaçlar değil, insanoğlunun istekleri ve bitmeyen arzularıdır.  Bu bağlamda belki de “ ihtiyacı” yeniden tanımlamamız gerekiyor. Evet, ihtiyaç anlayışına yeni bir açılım getirmek zorundayız

Rivayete göre 19. yüzyıl sonlarında ülkemizde, Doğu Anadolu bölgesinde müthiş bir kıtlık baş göstermişti. Bunun üzerine İngilizler kıtlıktan hareketle bölgede Osmanlı’ya karşı bir isyan çıkarıp çıkaramayacaklarını tespit etmek için oraya bir casus gönderdiler. Casusun yaptığı araştırma neticesinde müşahede ettiği gerçek, son derece manidardı;

 ‘’Burada kıtlık var, ama açlık yok! Herkes birbirini gözetiyor, yardımda bulunuyor. Bu yüzden de kıtlık açlığa dönüşmüyor. Sonuç olarak,  böyle güçlü bir içtimai yapı içinde kıtlıktan hareketle isyan üretmek imkânsız.’’

“İnsan insanın kurdudur”  anlayışına sahip kapitalist batı toplumlarına bunu anlatmak zor olsa da “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir’’ düsturunun hâkim olduğu toplumlarda gerçek açlık mümkün mü?

İsraf yani gereğinden fazla tüketmek haramdır. Erdemli ve ahlaklı toplumlarda bireysel tüketim değil, sahip olunan nimetlerin ihtiyaç sahipleriyle paylaşılması esastır.

İmkânlar kısıtlı, ihtiyaçlar sınırsız mı?

İnsanın ihtiyaçları sınırsız değil,  temel kaynaklar da sınırlı değildir. Evrendeki ilahi sistem, her canlının her türlü ihtiyacını giderebilecek şekilde kurulmuştur. Paylaşılması becerilebilirse tüm canlılara yetecek kadar kaynak mevcuttur. Sınırsız olan, kapitalist toplumların bir türlü doyurulamayan,  savaşlara, cinayetlere,  neden olan ihtiraslarıdır, arzu ve isteklerdir.

Dayatılan (sanal)ihtiyaçlarını zorunlu ihtiyaca dönüştüren birçok insan bu ihtiyaçlarını legal yollardan karşılayamayınca gayri meşru eylemlere yönelebilmektedir. Böylece birçok hukuk dışı eylemler gerçekleşmekte, kul hakkı yemekte, cinayetler işlenebilmektedir.

Hâlbuki  “insan”, kendi menfaatini yerine getirirken diğer canlıların çıkarlarını da dikkate almak ve imkânlarını, olmayanlarla paylaşmak zorundadır. İmkânları görece sınırlı olan insanların da  “kanaat” duygusuyla hareket etmesi,   hayatta her zaman bütün ihtiyaçlarını tatmin edemeyeceğinin bilincinde olması, mevcut imkânlarla yetinmeyi bilmesi, öğrenmesi gerekir. 

İhtirasın tersi olan kanaat, aşırılıktan, ihtirastan kaçınmak, başkalarına kıskançlık duymamak ve hakkına razı olarak gönül huzuruyla yaşamaktır.

 Bugünkü yapay/sanal/dayatılan ihtiyaçlar insanları dürüst çalışmaya yardımlaşmaya sevk etmek yerine maalesef bencilleştiriyor, israfa teşvik ediyor. Alışveriş esnasında her birey kendisine “ihtiyaç mı, ihtiras mı” sorusunu sormalı ve sonra alışverişini yapmalıdır.

Facebook Yorum

Yorum Yazın