HURAFE, SİGARA TİRYAKİLİĞİ GİBİDİR!..
" Siz ey iman edenler! Bilin ki hahamlardan ve rahiplerden bir çoğu insanların mallarını, ( ürettikleri bâtıl inanç karşılığı boğazlarına geçiriyorlar; böylece insanları) Allah'ın yolundan çeviriyorlar. Hem altın ve gümüş toplayarak servet yapıp hem de onu Allah yolunda sarf etmeye yanaşmayan kimseler var ya: işte onları can yakıcı bir azap ile müjdele." ( Tevbe sûresi, âyet 34)
" O servetin cehennem ateşinde kızartılıp onların alınlarının, yanlarının ve sırtlarının dağlanacağı gün onlara : " İşte sırf kendiniz için yığdığınız servetiniz! Haydi, şimdi görün bakalım yığdığınız servetin gününü!" ( denilecek)" ( Tevbe sûresi, âyet 35)
Zikredilen bu ayeti kerimenin yorumu:
" .. İstismarcı Yahudi ve Hristiyan din adamlarının Kutsal Kitab'ın üzerine örttükleri hurafeleri gelir getiren bir sektöre çevirerek adamına göre fetva servisi yaptıklarını ve bu amaçla tahrif ettikleri mukaddes metinlerin yerine kendi " yorumlarını" Allah'a isnat ederek pazarladıklarını bildiren âyetlerle birlikte anlamak gerekir.
Râzi'de bu ibareyi böyle açıklamıştır. Söz konusu sektör, varlığını sürdürebilmek için dinin kaynağına doğrudan ulaşmaya engel oluyordu. Aç gözlü din adamlarının önce vahyin hurafeyle, sonra hurafeyi bedelle takas ettikleri istismar sürecini ele veren anahtar olan bi'l-bâtıl ifadesini " haksız yere" şeklinde karşılamak şeklinde karşılamak, işte bu nedenle yetersiz kalmaktadır. İbarenin başındaki bâ harfinin " bedel" anlamına vurgu yapmadan verilecek her karşılığın, maksadın anlaşılması için yeterli olmayacağı açıktır." ( Kur'an Meali)
Yukarıda arzedilen ayeti kerime mealinden anlıyoruz ki, hurafe inancı, adeti, geleneği ne yenidir, nede günümüzü ilgilendiren bir mes'eledir. Hurafe, maalesef, günümüz dünyasında, milletimiz bünyesinde bir gelenekçi, atalarcı, pir artıkları, kimseler tarafından yaşanıyor, sokak sokak, mahalle mahalle ulufe toplanıyor, cercilik yapılıyorsa bunu
Öylesi hurafe avcıları, cerci artıkları vardır ki, ifade etmeliyim, dinin sırtından geçiniyor, İslam'da aramamak, taa eskilere gitmek lazımdır. Maalesef, cerciler, kendileri rahat, keyifli bir halde yaşarken, çalıştırdıkları, onlara cennet sattıkları insanlar, mağdur, perişan ve aç-sefildir. Hurafe hususunda şu alıntıya dikkat çekmek istiyorum:
" Ne yazık ki tarihte bid'at uydurmak olsun, tevessül olsun ve şefaat anlayışıyla şirke davetiye çıkarmak olsun, ortaya çıkan bütün sapmalar sıradan cahil insanlardan çok, istisnalar dışında, söylem ve eylemleriyle onun yolunu açan, söyleyen, savunan, sürdüren ve yapanlara tolerans gösterip fetvalar veren, yanlışlar karşısında sessiz kalan hocalar, şeyhler, efendiler, üstadlar ve meşhurlar eliyle olmuştur.
Bunların akademisyen veya sıradan kişiler olması durumu değiştirmez. Çünkü bunlar halka öncülük etmekte, din ve akıl hocalığı yapmakta, model örnekler oluşturmakta, inandıkları gibi inandırmakta ve yaptıkları gibi yaptırmaktadırlar.
Bunlar haklı haksız konuştukları şöhretle toplumun hidayet önderleri görülmekte, cahil halk yığınları onların en doğrusunu bildiklerini ve doğru söylediklerini düşünerek onları takdis etmekte, körü körüne teslimiyet gösterip itaat etmekte ve yaptıklarını taklit etmektedir. " ( Şeytan Üçgeni: Bid'at, Tevessül ve Şefaat, İ. Sarmış, say. 12-13)
" Ve yanınızda olanı doğrulayıcı olarak indirdiğim vahye inanın; ve onu inkâr edenlerin öncüsü siz olmayın, âyetlerini de basit çıkarlar karşılığında pazarlamayın; ve sorumluluğunuzun merkezinde sadece Ben olaydım." ( Bakara sûresi, âyet 41)
Yani, bu ayeti kerimeden anlıyoruz ki, vahiy yaşanmalıdır. Yaşamayıp da, basit çıkarlara vahyi alet etmek, en büyük zillet ve alçaklıktır. Dolayısıyla, İslam'ı; pazarlanacak mal ve meta gibi görmek zilletin, perişanlığın taa kendisi olup, bunu icra edenler hiç bir zaman mutlu olmamışlardır.
Daha doğrusu Batıl fikirlere, yapılarak hak elbisesi giydirmek, hakla batılın karıştırılması demektir. Çünkü, böylesi bir karışıma aziz Kur'an " şirk" demektedir. Bilindiği üzere şirk, saf batıl değil, içerisine hak karıştırılmış batıl demektir. Şu ayeti celileye dikkat çekmek istiyorum:
" Yazıklar olsun onlara ki, kitabı kendi elleriyle yazıp da az bir getiri sağlamak için " Bu Allah katındandır" derler. Elleriyle yazdıklarından dolayı yazıklar olsun onlara, kazandıklarından dolayı da yazıklar olsun!" ( Bakara sûresi, âyet 79) Dolayısıyla,
" Hurafeleri ve bid'atları olağan yaşam tarzı haline getiren cahil kitleler için olsun, yüceltip söylem ve eylemlerine uydukları hocalar, şeyhler ve önderler için olsun, istisnalar dışında , onlar için yapılan " Hurafe sigara gibidir. Ona alışan, kötülük olduğunu bilir ama bırakamaz.
Kur'an'dan uzaklaşma alimleri de hurafe tiryakisi yapmış, Kur'an'a temelden aykırı nice şeyi normal görmelerine sebep olmuştur." tesbiti yerinde olup hiç de abartma değildir. Çünkü onların birçoğu inandıkları ve savundukları bid'at, tevessül ve şefaat inancı ve uygulamasının Kur'an'ın öğretisi olmayıp değişik kaynaklardan zamanla oluşan kültürde ortaya çıkan inanış ve uygulamalar olduğunu bilmelerine karşın, geleneğin esiri oldukları için bu bid'atlara ya ses çıkarmamakta yahut cemaate ve topluma ters düşmemek adına onaylayıp savunmakta ve nabza göre şerbet vermektedirler.
Oysa yüce Allah dini ona halis kılmamızı, yani din olarak yaptığımız bütün şeylerin onun için ve onun öğretilerine uygun olması gerektiğini belirtir." ( a.g.e.)
" Allah, ( daha önceden) vahye muhatap olanlardan " Onu insanlara açıklayacaklarını ve kesinlikle gizlemeyeceksiniz" diye söz almıştı. Fakat onlar bunu kulak ardı ettiler ve değersiz bir menfaat karşılığı pazarladılar: ne kötü bir alışverişti bu!" ( Âl-i İmran sûresi, âyet 187)
Netice olarak;
21 nci çağın Müslümanlarının gayet uyanık, şuurlu ve basiretli olmaları gerekir. Neyin bit'at, neyin hurafe uydurması olduğunu bilerek yaşamaları, ona göre ibadetlerine uyduruk şeyler sokmamalıdırlar.
Aksi halde, biraz hurafe, biraz bid'at ve birazda dini emir karışımı bir din yaşarsak, yanlış yapmış kendi kendimizi aldatmış oluruz. Yukarı satırlarda da beyan buyurulduğu gibi, " Hurafe, sigara tiryakiliği gibidir" sözünü arzetmiştik.
Çünkü, bir sigara tiryakisini düşünün, her daim nasihat dinlemiş olsa da, yine nefsine hakim olamayıp, o pisliği tüttürmüş olur. Yani, ailesinin, çoluk ve çocuğurur rızkını sigara dumanına vermiş olur.
Hurafeyi meslek haline getirmiş, huy edinmiş zavallı insanda, ondan faydalanmayı onun yararlı, güzel olduğuna kendini kaptırmış olur. Yani, hurafe denilen sapkınlık, hayatımızın her alanında bizim tertemiz akidemize hücum edebilir. Namazda, niyazda, oruçda, hacda, düğünde, dernekte, türbe ziyaretinde gibi yerlerde bizim altetmiş olabilir.
Bu nedenle, hurafeye çok çok dikkat etmeli, hurafeci kesimlere taviz vermeyelim. Uyanık olalım, hurafenin, hurafe eylemlerini bilmek zorundayız.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın