Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

HIZIR  (as) HAYATTA MIDIR?

 " Ne önceki vahyin muhataplarından küfre saplananlar , ne de Allah'tan başkasına ilâhlık yakıştıranlar Rabbinizden size bir hayrın indirilmesini isterler. Oysa ki Allah, rahmetini dilediğine verir: zira Allah sınırsız lütuf sahibidir." ( Bakara sûresi, âyet 105) 

     " ( Melek) : " Orası öyledir ( ama)" dedi, ( Rabbim diyor ki ' Bu benim için çok kolaydır; üstelik Biz onu insanlar için ( canlı) bir âyet ve katımızdan bir rahmet kılacağız; zaten bu iş artık gerçekleşmiş bulunmaktadır." ( Meryem sûresi, âyet 21 ) 

     Malum olduğu üzere, tüm Müslümanları, İslamî kesimleri en çok meşgul eden, var olduğu, yaşadığı sanılan Hızır (as) kimdir, kim değildir? sorusunun bu yazımızla cevabını bulmaya, vermeye çalışağız.

     Oysa, Hızır (as) hayatta bulunmuş olsaydı, son peygamber Hz. Muhammed (sav)'le görüşür, tanışır, halleşir ve İslam'ın ve ümmetin geleceği ile, hayatı ile ilgili kararlar alınmış olur, bilinmeyenler bilinmiş olurdu. 

      Maalesef, Hızır kıssası, Hızır'ın hayatta olup olmadığı genellikle, tasavvufi çevrelerde anlatılır, dillendirilir, müridan bu yolla avutulmuş olmaktadır. Onun içindir ki;

     " Tasavvufçular , Salih Kul kıssasından öyle hurafeler ve akıl dışı şeyler çıkarmışlardır ki, onlardan kimileri Salih Kul'un ( Hızır'ın) ayrı bir şeriata sahip olduğu için namaz kılmadığını, kimileri de namaz kıldığını ve Hanefi mezhebine göre kıldığını, bazıları da Şafii mezhebine göre kıldığını söylemiştir. Kimileri de birtakım zikirleri doğrudan Hızır'dan aldığını iddia etmiştir.

      Tasavvufçular, bununla da yetinmeyerek İslâm âleminin değişik yerlerini Hızır'ın makamı saymış, Hızır'ın orada ya oturduğunu veya bir tasavvufçu ile orada buluştuğunu iddia etmişlerdir.  Onun için,

     Bir çok yerde ona bir makam veya bir kabir uydurmuşlardır. Orada kurbanlar kesilmiş, taşlar öpülmüş ve eşyası ile teberrük edilmiştir. Ziyaretin kapısına da haraçları toplayan biir bekçi dikmiş ve geçim vasıtası yapmışlardır. 

     Öyle görülüyor ki Hızır olayını tasavvufa dayanak yapmaya ve tasavvufa bağlamaya çalışan ilk kişi, Hatemu'l- Evliya nazariyesini ilk defa ortaya atah Hakim dedikleri sufi et- Tirmizi'dir. Bilindiği gibi, bu adam hicrî üçüncü asrın sonlarında ölmüştür.

     Hatmu'l- Velaye adlı kitabında evliyanın alametleri konusunda şöyle demektedir. Evliya hakkında Hızır (as)'ın ilginç bir kıssası bulunmaktadır. 

      Ta başlangıçtan kaderlerin belirlendiği andan, onların durumunu görmüş ve onların yaşadığı zamanda yaşamak istemiştir. Onun için kendisine hayat verilmiştir. Öyle ki artık bu ümmetle haşrolma ve Muhammed'e tabi olma özelliğine sahip olmuştur. 

     İbrahim el- Halil ve Zülkarneyn zamanından kalma bir adamdır. Zülkarney'in ordu kumandanıydı. Zülkarneyn Aynu'l- Hayat'ı istemiş, ama elde edememiş, Hızır elde etmiştir. 

     Bunun hikayesi uzundu. İşte evliyanın alametleri bunlardır. En belirgin alametleri, kaynağından dile getirdikleri ilimdir. " Nedir bu ilim?" diye soruluduğunda da şöyle cevap vermiştir: Bidayet ( alemin veya varlıkların) ilmi, misak ( söz alma) ilmi, kaderler ilmi ve harfler ilmi." ( Prof. Dr. İ. Sarmış ) 

      Sarmış hocamızın beyan buyurduğu gibi, tasavvufçular dışında, müridan ötesinde, meşayihler den başka, hiç bir alim, ülema, bilgin, tefsirci, muhaddis bu konu ile ilgilenmemişler, böylesi bir kıssa ile, hikaye ile sadece tasavvuf erbabı bu konuya ilgi duyarak, müridanı bu yolla kandırmasını, aldatmasını bilmişlerdir.  

     Örneğin, son devrin büyük tefsircisi, Elmalı hoca efendi, Ahmed Hamdi Akseki hocamız, Diyanet'in eski ve yeni dönem başkanları, Din işleri kurulu üyeleri, bu konuyu hiç ber zaman gündemlerine almayarak, uzaktan, yakından konu ile meşgul olmamışlardır. 

        Ama, gelin görün ki, kitleleri oyalamak, kandırmak, gözlerini boyamak, zihin dünyalarını efsunlamak için  tasavvufçular bu tür bilinmez, anlaşılmaz , yakîn teşkil etmeyen mes'eleleri gündemlerine alarak zaman zaman " Yetiş Ya Hızır!" diye nara atarak etraflarındaki kitleleri ümitlendirmişlerdir. 

     Zaten, yukarı satırlarda da değinildiği gibi, Hızır hayatta olsaydı, öncelikle, Rasulullah (sav)' le  görüşür, halleşir, bilgi alış verişi yapmış olurdu. 

      Oysa, böyle bir vak'anın olmadığını, bütün siyer, tarih, bilimsel eserler yazmamaktadır. Diğer taraftan, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz, Ali ve tüm ileri gelen sahabe-i kiram bu bilinmez konu ile ilgilenmemişler, onlar, aziz Kur'an'ın okunması, anlaşılması ve emirlerinin yaşanması ile ömür tüketmişlerdir. 

     Netice olarak;

      Bu konu ile görüş, bilgi ve düşüncemizi ara sırada olsa anlatacağımız için, bu günkü " Hızır (as) hayatta mıdır?" mevzuunu kısa tutmak istiyorum:

      Bu konu, tıpkı, " İsa (as); hayattadır, yaşıyordur, gökyüsünderi ahir zamanda, yeniden dünyaya teşrif edecektir"  mes'elesi gibi  Kur'an çevrelerinin inanmadığı gibi, sadece müridan çevrelerinin oyalanması için tasavvuf büyüklerinin gündemde diri, canlı tuttukları bir mes'eleden başka bir şey değildir. 

     Onun içindr ki; İslam dünyası akla ve Allah'ın sünnetine aykırı ne kadar olağan dışılık varsa hepsine inandı. Ama, Kur'an'ın yeterliliğine bir türlü inanamadı.  Zaten bu sebepledir ki, perişanlık, rezilet diz boyu olmuştur.  Neden ve niçin?

      Bir kere düşünmek, tefekkür etmek farzdır ve düşünen okur, okuyan araştırır, araştıran sorgular, sorgulayan bulur, bulanlar arayanlardır.

       Bilhassa, makale içerisinde anlatıldığı gibi, insanların beyinleri, akılları, düşünceleri iflasa sürüklenmiş, okumasın, düşünmesin diye bin bir türlü dalavere ve sahtelik içerisinde dolaşan insancıklar bulunmaktadır. Konumuzu şu ayeti kerimenin  meali tamamlayalım:

     " Yeryüzünü sizin için emre âmâde kılan O'dur; artık onun her tarafını dolaşın ve O'nun rızkından nasiplenin. Ama O'na döndürüleceğinizi asla ( unutmayın.) " ( Mülk sûresi, âyet 15 ) 

     Rabbimiz!.. Ümmeti ve bilhassa milletimizi düşünen, sorgulayan kitlelerden eylesin!.. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın