HIZA, HAZA, DAYALI BİR HAYAT !..
" İyi bilin ki ( tek başına) bu dünya hayatı bir oyun ve oynaştan, albenili bir gösteri ve birbirinize karşı övünme yarışından, mal ve evlat çoğaltma hırsından ibaret olurdu. Bu ( tiplerin sonu) şu yağmur meseline benzer. O ( yağmurun) yeşerttikleri, çiftçileri /nankörleri pek sevindirir; sonra kurur ve sen onu sararmış görürsün, en sonunda toz toprak olur. Ama ahirette ( böyle olmayacak). Ya şiddetli bir mahrumiyet veya Allah'tan bir mağfiret ve hoşnutluk olacak. Zira ( tek başına) bu dünya hayatı, aldatıcı ve geçici bir tatmin araacından başka bir şey değildir." ( Hadîd sûuresi, âyet 20 )
Konumuz; önemli, ciddî tamda günümüz dünyasını, zamanımızda yaşayan insanların hal ve ahvalini anlatmaktadır. İsterseniz, böyle bir hayat yaşanmıyor, mes'eleyi abartmışsınız deyiniz..
Ama, sokaklarda lüks otoları ile drift yapan insanları, serkeşleri gördükçe, şahit oldukça bu sözümden dolayı geri vites atmıyor, inadına inadına bu sözümün üzerinde duruyor ve diyorum ki: Maalesef " Hıza, haza dayalı bir hayatın" keşmekeşliği içerisinde boğuşuyoruz. Akif' in dediği gibi:
" Ne irfândır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır; Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır. Yüreklerden çekilmiş farzedilsin havfi Yezdan'ın, Ne irfanın kalır tesiri kat'iyyen, ne vicdanın." ( Âkif)
Edebi, liyakati, vicdanı bir taraf etmişiz. Nesil ve millet olarak düşmüşüz Kur'an dışı bir yola ha bre gidiyoruz. Yolun sonu uçurumda olsa gidiyoruz, felaket olsa da seğirtiyoruz.
Alabildiğince silahlanmış durumdayız.. Düğünler, dernekler bizim elimizden neler çekmektedir. Ağızlarda, sigaralar, biralar, içki kadehleri, bir aşağı, bir yukarı iniip inip kalkmaktadır.
Boş kafaları, inançsız kalpleri hazla doldurmak için neler yapmıyoruz ki!.. Zaaman zaman kör bir kurşunla, kör yola ölen insanlar, bebeler ve kadınlar!..Sarhoş kafa ile, oto yarışı yaparken, meydana gelen trafik felaketleri...
Şu pandemi günlerinde, bütün özverileri ile çalışan sağlık emekçileri, zaman zaman bir sarhoşun yumrukları ile dövülmekte, kaşı, başı, gözü yaralı bir halde yine de insanımıza hizmet için koşmaktadır!.. Şimdi soruyorum:
Bu mudur aydınlık bir dünya, bu mudur haza, hıza köle olmamış bir nesil? Sanmıyorum... Böyle bir neslin, bir insan kitlesinin şimdilik varlığından söz etmem mümkün değildir.
Otuz yılı aşkın bir zamandır bir Batı ülkesinde yaşamaktayım!.. Batı ülkelerinde, ebeler, hemşireler, hastane temizlikçileri, zusturlar, Doktorlar keyif içerisinde görevlerini ifa ederken, bizde de, "acaba kimden, nasıl bir tavır göreceğim, nasıl bir küfür işiterek dayak yiyeceğim" endişesi ile görev yapılmaktadır.
Neden ve niçin oluşmakta bu tür ahlaksızlıklar?!..
Okumuyoruz... Kendimizi haza, hıza teslim etmiş bir halde, körü körüne, pisi pisine bir yerde ölmeyi bekliyoruz... Trafik kazaları, en çok ülkemizde olmaktadır. Neden çözüm yolları aranmıyor, niçin bu kadar kaza oluşmakta denilmiyor?
Yani, bu aziz milletin kör kurşunlara giderek ölmesi, elsiz, kolsuz kalması, düğünlerde maganda kurşunları ile can vermesi, yollarda trafik canavarlarının ölüm saçması bir" kader " mes'elesi değil, böyle bir ortam kaderi inkar etmektir.
Mes'eleyi politik cihetten değerlendirir isek, yine yaya yapıldak yolda kalmaktayız. Bizim bu halimizi bilen Ecnebi ülkeler, bizim hız düşkünü, haz meraklısı millet oluşumuzdan istifade ederek, ha bre üzerimize üzerimize gelmektedirler. Yunan cıfıtı işini gücünü bırakmış, Macron kendi işini yapmayıp, İslam'a ağır hakaretler, ezanı susturmak peşindedir.
Fransa'da İslam'a ait değerler karikatürize edilir iken, hiç bir İslam ülkesinden bir tepki, bir söz, bir cümlecik kınama duydunuz mu? Hayır!.. Duyamazsınız, işitemezsiniz ve göremiyeceksiniz!.. Ama biz, deli fişek gibi, hazla, hızla yaşadığımız için her yöne seğirtip koşuyoruz.
Netice olarak;
Allah korkusunun bulunmadığı yerlerde, alanlarda hazcılık ve hızcılık geçerli akçedir. Hızcılık ve hazcılık sebebiyle, milletin ahlakî yıkımı baş göstermiş olmakta, bu yıkımda başka yıkımlara benzememektedir.
Hazın ve hızın meşruiyet kazandığı, gittikçe yayılma alanı bulduğu millet de, milliyet de, özgürlük te yıkılmaya yüz tutmuş olur. Çünkü, hızcının, hazcının, vatan, millet, istiklal, bayrak, ezan, mabed, minare gibi bir derdi bulunmamaktadır.
Onun işi, yemek, içmek, zevkü sefa sürmek, pis şehvetini teskin etmek ve evini tuvalete paralel hale getirmektir. Böylesi bir kimseden ne beklene bilir ki? Çünkü, böylesinin ruhu mefluç, hayatı hayvanilik, varacağı son yer, ölüm ve makberi boylamaktır.
Vicdani hislerini, merhamet duygularını kaybetmiş insanlar, hazlarını, hızlarını, menfaatlerini " Tanrı" edinmiş insancıklardır. Bizler, müminler olarak bu serseri güruhlara diyecek tek sözümüz bulunmaktadır.
" Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla övemem/ Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem/Biri ecdadıma saldırdı mı, hattâ boğarım.../ -Boğamazsın ki!.. - Hiç olmazsa yanımdan kovarım./ Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;/ Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam." ( Akif)
Rabbimiz!.. Bu milleti başı boşluktan, serserilikten mahfuz eylesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın