Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

HİCRET GİBİ BİR YOLCULUK!.. 

   " Bu , şu ( yasa) gereğidir. Allah, bir topluma bahşettiği nimeti o toplum özbenliğine yabancılaşmadıkça asla değiştirmez, zira Allah her şeyi işitendir, tarifsiz bir ilimle bilendir." ( Enfâl sûresi, âyet 53) 

     Malum olduğu üzere, ayeti kerime içerisinde zikredilen " Hatta yuğayyirû mâ  bi- enfusihim"  " Kendilerinde olanı değişitirmedikçe." Anlamı nötr olan bu kalıp, bağlamına göre olumlu ya da olumsuz anlam kazanır. Şu ayeti kerime de belirtildiği gibi:

     " Önünden ve ardından takip eden koruma korteji var da, kendisini Allah'ın gazabından korur( diye düşünüyorsa, Allah onu da bilir). Hiç kuşkusuz bir toplumun bireyleri kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe Allah da o toplumun gidişatını değiştirmez. Ve Allah ( hak eden) bir toplumu cezalandırmayı murad ettiği zaman, onu engellemek mümkün olmaz; O'ndan başka sığınacak bir merci de bulamazlar." ( Ra'd sûresi, âyet 11) 

     Ekser müfessirlere göre, ayeti kerimeyi yorumlamamızın ana gerekçesi , bu yorumun lafız, mana ve maksada uygun ve âyetin iç bağlamıyla da uyumlu olmasıdır. Bu âyete çoğunluk tarafından verilen alternatif mana şöyledir:

     " Önünden ve ardından onu adım adım izleyen ( melekler) vardır, ( ki) onu Allah'ın emri ( gerçekleştiğinde belâdan ) korurlar" ya da " onu , Allah'ın emriyle korurlar" ya da " Allah'ın emrine âmâde güçlerden bazıları onu korur.." ( 13/11) 

     Zikredilen bu ayeti celile, toplumsal değişimin yasasını ifade eder. Toplumun ve hayatın yeniden inşası için, tasavvur ve aklın " akleden kalp" olarak yeniden inşasını öngörür. Dolayısıyla, 

     Allah'ın bir toplumun gidişatı hakkındaki iradesi , o toplumu oluşturan bireylerin tercihlerinden bağımsız değildir. Bu âyet gidişatı beğenmeyen mü'min muhatabının önüne " değişimi" bir hedef olarak koymaktadır. 

    Bunun başlama noktası kişinin kendisidir. Zira kendilerini eğitemeyenler başkalarını eğitemezler. İçinden aydınlanamayan dışını aydınlatamaz. Şu alıntı yazıma dikkatlerinize arzu ediyorum: 

     " Bir an önce bu değişimi/ hicreti gerçekleştirmeye yanaşmaz isek çıkılan bu zorlu yolculukta bizler hep kendilerine ait olmayan beyinlere, kendilerine ait olmayan kalplere hitap etmiş oluruz. 

     Öyleyse sonu ne olursa olsun henüz bize ait olmayan, sahip olmadığımız sözler ile yol almaya kalkışmayalım, içsel devrimimizi/ arınmamızı, kendimizle tanışma dönemini gerçek manada tamamlayarak yola koyulalım. 

     Böylelikle ağızlarımızdan çıkan sözlerin birer namus olduğunu anlayabiliriz. Üstelik bunu anlayabilirsek verilen sözlerin, sarf edilen kardeşlik nutuklarının yerine getirilmediğinde bizleri rahatsız eden, utanma duyularımızı harekete geçiren bir yan olur. 

      Sonrasında sanki hiçbir şey olmamış gibi hareket etmeyiz. Biliyoruz ki, utanma duygusu imandandır. Tabii ' namus', 'utanma duygusu' içi doldurulmuş doğru bir kavram olarak bizlere bir şeyler ifade ediyorsa, bu söylenenler de bizler için mutlaka bir şeyler ifade edecektir. 

     Öfke anlarında, kıskançlıkta, kendini beğenmişlik dürtülerinde, elde ettiği malın bölüşüleceği / azalacağı kaygısında yok olan bir kardeşlik anlayışını kabul etmiyoruz. 

     Söylenen sözlerin, kelimelerin ahlaklı, namuslu olmasını istiyoruz. Öyleyse Hicret gibi bir yolculukta kendimizi derinlikli olarak tanımaya, nasıl bir tercihte bulunacağımızın bilgisini öğrenmeye, bunları hayatımıza aktarmaya çaba sarf edelim."  ( İktibas, Mayıs 2009, H. Ertürk, say. 39) 

     Netice olarak;

     Hicret kavramını, bütün benliğimizle yaşamalıyız. Her türlü nehiyden uzaklaşarak, hicret yolculuğuna çıkmış olmalıyız. Hayatımızda, yalan, hile, dolan, Kur'an dışı bid'at, hurafe, kin, nefret, buğz gibi illetler olmamalıdır.

     Yoksa, kimi hocaların, kürsülerde, hicreti bir hikaye, masal, kitleleri oyalama şeklinde anlattıkları gibi olmamalıdır. Çünkü,

     Kitleler, bu tür içi boş anlatımları, hicretteki yılan hikayesini dinlemekten keyif almakta, zaman zaman da hüzünlendikleri görülmektedir. 

     Ama, hicreti, nefislerde yaşamaya, tatbik etmeye gelince, anlatılan asıl mevzuu onları sıkmakta, duydukça derhal yanınızdan uzaklaştıkları görülmektedir. 

     Çünkü, nefisler, arzular, istekler, mes'eleyi içselleştirmeye  gelmemektedir. Mes'elenin kolaycılığına kaçarak, daha çok Hicret'in oyalayıcı tarafına bakmaktalar, diriltici ruhundan müstefid olmayı tercih etmemektedirler. 

     Demek ki, hicret, İslam'ı yep yeni şekilde, çağımıza uygun şekilde, her türlü hurafeden, bid'atten uzak olarak yaşama aanlayışını  bilmekten, yaşamaktan  geçmektedir. Kuru kuru, içi boş hikayelerin bize bir faydasının olacağı mümkün değldir.  Selam ve dua ile...

     Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın