HİCRET!..
" Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırkan: " Ne işde idiniz?" dediler. Bunlar: " Biz yeryüzünde çaresizdik" diye cevap verdiler. Melekler de: " Allah'ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir." ( Nisâ sûresi, âyet 97 )
Küfür diyarında kâfirlerle birlikte ikamet etmek ve İslam diyarına hicret etmemek suretiyle nefislerine zulmettikleri halde meleklerin kendilerini öldürdüğü kimseler var ya, melekler onlara:
Dininizin emirlerini yaşama hususunda durumunuz nedir?" diye sorarlar. Bu soru kınama ve azarlama ifade eder. Onlar özür beyan ederek : " Biz Mekke'de zayıftık ve orada dinin emirlerini yaşamaktan acizdik" derler.
Melekler onları kınayarak derler ki; Allah'ın arzı geniş değilmiydi ki Habeşistan ve Medine'ye hicret edipte dinin emirlerini yerine getirenler gibi sizde küfür diyarından Allah'ın dinini uygulayabileceğiniz bir diyara hicret etseydiniz. buyurmuşlardır.
Bu ayeti kerimeden yola çıkarak, Hicret hakkında öz ve kısa ifadelerde bulunmak istiyorum: Hicretin tarihi ilk insanla beraber başlamış, bir çok peygamberde ümmetlerinin zulümleri, cebirleri, inatları imansızlıkları sebebiyle vukua gelmiştir.
Örneğin, Hz. İbrahim, Hz. Lut, Hz. Şuayp ve benzeri peygamberler ve son peygamber Hz. Muhammed (sav), kavminin tahammül edilemez zulmü sebebiyle Hicret meydana gelmiş, 622 yılında Mekke'den Medine'ye arkadaşı Hz. Ebu Bekir ile birlikte hicret etmiştir.
Dolayısıyla, 1440 ncı yılını yaşamış ve kutlamış olduğumuz hicretin milletimize, ümmete ve tüm insanlığa hayır, bereket ve barış getirmesini niyaz ederim.
Hicret; her şeyden önce nefsin kötü, iğrenç arzu ve isteklerinden kurtulmakla başladığını bilmeliyiz. Çünkü, nefsi emmare, insanı çepe çevre kuşatmış bir ifrit, yılan ve çiyandır. İnsanoğluna neler yaptırmaz ki, yalan, hile, aldatma, fuhşiyyat, riba, cinayet ve her türlü günahı kebaire...
İşte bunlardan müminin hicret etmesi gerekir. Günahı terketmekte, beyindeki kirli, mülevves fikriyattan kurtulup, Hakk'ın emrine koşmak,bunlardan kurtulduktan sonra da geri dönüş yaparak hesap sormaktır.
Resulullah (sav) döneminde gerçekleşen Hicret el'an varlığını korumakta, kimi Müslüman vatanını terketmekte, ki
mileri hem rızkını sağlamak, hem aile hayatını kurtarmak, hem de inancını yaşamak için denizlerde boğulmayı yeğlemektedir.
Netice olarak;
Her Müslümanın hicret emir ve kavramını iyi anlaması, onu sıradan, basit bir terkediş veya yolculuk bilmemesi lazımdır. Bu konuda bizim için Mekke dönemi örnek ve ölçüt olmalıdır.
Hani, Resulullah (sav) Meke'nin dışında "Ey Mekke" diye serzenişte ve sitemde bulunması bizler için tarihi, dini, şer'i bir realitedir. Onun içindir ki, kim, hangi insan durup durur iken doğup büyümüş olduğu ana yurdunu terkeder?
Hicret, 20 nci asırda ülkemizde, 21 çağda da dünyanın her yerinde Müslümanların baskıdan, cebir ve şiddetten kurtulmak için ölümü göze alarak hicret ettiklerini görmekte ve şahit olmaktayız.
Dolayısıyla, dört milyon Suriye'li yurtlarından hicret etmiş garibanlara hor ve hakir gözle bakmak doğru değildir.. , Şam, Halep, Bağdat, Musul kan revan bir haldedir. O topraklardan, o baskıcı rejimlerden hangi insan kaçmaz ki?..
Rabbim!.. Hicret kavramını ve emrini iyi idrak eden kullarından eylesin . Yeni Hicri yılımız mübarek olsun.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın