HER MÜSLÜMAN BİREY, GECENİN ÂBİDİ, GÜNDÜZÜN MÜCAHİDİ OLMALIDIR!..
" ( Ey Nebi!) De ki: " Kim Cibril'e düşmansa, iyi bilsin ki o, hakikatten ellerinde kalanı doğrulayan, bir rehber ve inananlar için de bir müjde olan vahyi, senin kalbine Allah'tan aldığı izin sayesinde indirmiştir. " Bakara sûresi, âyet 97)
Ayeti kerimenin yorumu şöyledir:
" ..Buna göre, Kur'an tüm insanlar için bir rehber, insanlar arasından onun rehberliğini kabul edenler için de bir müjdedir.
Hz. Peygamber'in kalbi vahyin iniş üssüdür. Hz. Peygamber'in kalbini tamamıyla kuşattığı anlamını katar. O kalp bir güneş mesabesinde olan vahyin ışığını alıp insanlara yansıtan aya benzer. Gün ışığı ayı bir yanıyla kaplarken vahyin ışığı Peygamber'in kalbini her yandan kaplar. Âyetteki " senin kalbine" formu, Kur'an'ın kaynağının Hz. Peygamber değil, Allah olduğuna delalet eder.
Zımnen: Aslında sizi Cebrail'e düşman olmakla onu görevlendiren Allah'a düşmanlık ediyorsunuz. Zira Cebrail'in Allah'tan aldığı mesajı kime götüreceğine kendisi değil Allah karar verir. O, sadece bir elçidir ve elçiye zeval olmaz." ( Kur'an-Meal-Tefsir)
Her Müslüman kişi, aklını kullanarak, hayatında iyiliği, güzelliği, Allah'ın emirlerin yaşatmaya çalışmalıdır. Yaşamış olduğu ortamda İslam'ın gür sesi olarak sa'yü gayret göstermelidir.
Bu sebepledir ki, o zaman Müslümanın yaşamış olduğu sokaklar temiz, aileler huzurlu, fertler yarınlarından endişeli olmayarak yaşayacaklardır!..
" İşte bu nedenledir ki, sahih nakil ve selim akıl arasında hiç bir çelişki bulunamayacağı, Burhan bilgi sisteminin üzerinde ittifak ettiği en temel ilkelerden biri olmuştur. Bu sistemin atası sayılan büyük İslam filozofu Kindi, bu gerçeği varlığı üzerine yemin ederek dile getirir:
" Ömrüme yemin olsun ki, ( hakikate) kesinlikle sadık olan Muhammed (as)'ın, Rab Teala'dan gerdiklerinin hepsi, ( ilke olarak) aklın temel değerlerinde mevcuttur. Öyle ki, bütün insanlar arasından bu gerçeği ancak akıldan mahrum ve cehalete mahkum olanlar inkar edebilir.
Kur'an, hakikate ulaşan tüm yollara açık dengeli bir şahsiyet inşa ediyordu. Bu denge vahyin imanı, aklın bilgiyi, sezginin duyguyu güçlendiren bir kaynak olarak kullanıldığı bir akıl sayesinde kuruluyordu. Bu akıl, telbis eden değil tedvin eden, yani iyiyi kötüye karıştıran değil, her unsurun iyilerini seçip onları bir potada birleştiren bir akıldı.
Bu akıl sayesinde Peygamberimiz gecenin âbidi gündüzün mücahidi olacaktır.
Yine bu akıl sayesinde gününü üçe ayıracak, bir kısmını kendisiyle Rabbi arasındaki ilişkiye, bir kısmını ailesine, bir kısmını da topluma tahsis edecektir.
Yine bu akıl sayesinde " Allah'a ibadet edilen mekan" anlamına kullanılan mescide, daha sonra ortaya çıkacak olan kışlanın, okulun ve tekkenin üstlenecekleri fonksiyonların üçünü de yükleyerek, onu " hayatın fonksiyonlarını bünyesinde cem eden " cami haline getirecektir." ( M. İslamoğlu, Aklın Yeniden İnşası, sayfa 110-111)
Allah bir sivrisineği ya da ondan da küçüğünü misal vermekten haya etmez. İman edenlere gelince: onlar iyi bilirler k, o, Rableri katından gelen hakikattir. Küfre saplananlara gelince: " Allah bu örnek ile ne demek istedi?" derler. Bununla Allah çoğunu saptırırken bir çoğunu da doğru yola yöneltir. Ve fakat yoldan çıkmışlardan başkasını kesinlikle saptırmaz." ( Bakara sûresi, âyet 26)
Ayeti kerimden anladığımıza göre, verilen misalin amaç değil araç olduğuna delalet eder. Maksat sözün tüm imkânlarını kullanarak insanın hakikati görmesini sağlamaktır.
Maalesef, bilinçsiz, bilgisiz ve suursuz insanlar, bu hakikatleri görmezden geliyor, bunları, bu misalleri boş sözler olarak kabul edebiliyorlar. Şu ayeti kerimeye dikkat çekmek istiyorum:
" Hem Allah'ın ( akıl ve irade vermek suretiyle gerçekleşen) izni olmasaydı, hiçbir insan imana eremezdi! Ve O aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder!" ( Yûnus sûresi, âyet 100)
Ayeti kerimenin yorumu:
" Kokuşmuş ve çürümüş bir hayatı yaşamaya Veya: " onur kırıcı iğrenç musibetlere" maruz kalır ve mübtela olur. Aklını kullanmamak , tüm sapmaların çıkış noktası olarak gösteriliyor. Vahyin amacı insana aklını doğru kullanmayı öğretmektir.
Yani, insanın kendini pisliğe mahkûm etmesine mani olmaktır. İç dünyasını vahye inşa ettirmeyenler. değdiği her şeyi önüne katıp sürükleyen bir sel gibi gürül gürül akan duygularını ve güdülerin dünyasına teslim olurlar.
Netice olarak;
Müslümanlar, akıllarını kullanarak gecelerin zifiri hallerini ubudiyyete, gündüzlerini her türlü şerre karşı mücahedeye, cihada, gazaya tahvil ederler. Yeter ki, mü'minler aklını kullanmış olsunlar!..
Bu sayede, her türlü meymenetsizlik, nefse düşkünlük içeri giremeyecek, yeryüzü bu sayede alem pırıl pırıl bir dünyada yaşamış olunacaktır.
Mescidler, boş boş oturma, zaman tüketme yerleri olmayacak, aziz Kur'an elden ele, dilden dile şehbal açıp uçacaktır. Böylelikle, dünya, tertemiz, yaşanabilinir, evler huzur ortamı içerisinde olacaktır.
Yeterki insanlar aklını kullanıp, Kur'an'ı yaşamış olsunlar. Her türlü boş ve faydasız beklentilerden, İsa geldi gelecek, indi inecek aptallığından korunmuş olsunlar.
Tüm bu onların yanı sıra, gavslık, kutupluk, mehdilik hezeyanları nihayete ermiş olacaktır!..
Rabbimiz!.. Bu ümmete ve milletimize bu hususta esenlik, kolaylık ihsan buyursun!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın