HAZRETİ ÖMER (RA)'IN; KUTSALLIK ANLAYIŞI
" Bizi, ayetler ( mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu ayetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semûd kavmine, açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise, ( bu deveyi boğazladılar ve ) bu yüzden zalim oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz." ( İsrâ sûresi, âyet 59 )
Ayetin yorumu şöyledir:
Burada " ayet" ten maksat, kafirlerin, keyiflerine göre gösterilmesini istedikleri mucizelerdir. Nitekim, Abdullah b. Abbas'ın rivayetine göre Mekke müşrikler, Peygamberimiz (sav)'den, Safa tepesini altın ve gümüş yapmasını istemişlerdi.
Zikredilen ayetten anlaşıldığına göre, daha önceki kavimler de bu tür muciziler istemişlerdi ki, onların asıl maksadı, inanmak değildi. Yüce Allah, onların, peygamberlerinden istediği bu mucizeleri gerçek ettirmiş, fakat iman etmedikleri için de onları helâk etmişti.
Bu, Allah'ın bir ilahi yasasıdır. Eğer Resulullah (sav)'de, müşriklerin istedikleri bir nevi mucizeleri göstermiş olsaydı,- ki, onlar yine de inanmayacaklardı- o takdirde geçmiş kavimler gibi onlar da helâk olacaklardı.
Onun içindir ki, yukarıdaki ayette Sâlih Peygamber'in kavmi Semûd'un isyankâr tutumuna değinilmekte ve mucizeden maksadın korkutmak olduğu tasrih edilmektedir ki, ancak bu takdirde mucize imana vesile olabilir ve beklenen faydayı sağlayabilir.
" Hz. Peygamber bir keresinde çadırında abdest almıştı. Abdest suyu çadırdan dışarı atılınca dışarda bulunan sahabîlerden bir gurup koşarak bu suyu ellerine yüzlerine sürerler, yetişemeyenler de diğerlerinin ellerine kollarına sürünür.
Yine Hz. Ömer'in oğlu İbn Ömer, peygamberin hutbe okurken oturduğu kütüğe elini sürerek elini daha sonra yüzüne sürerdi. Arafat'tan dönerken, İbn Ömer devesini durdurarak yere iner. Devesinin yularını tutmakta olan hizmetkârı onun hedefini şöyle naklediyor:
İbn Ömer namaz kılacak değildi, ama hatırlamıştı ki Hz. Peygamber bu yere geldiğinde def-i hacette bulunmuştu, o da aynı şeyi yapmak istemişti.
Bununla birlikte Hz. Ömer'in kutsallık anlayışı, oğlunun ve yukarıda örneğini vermiş olduğumuz sahabilerin tam tersidir.
O, altında Rıdvan Biatı'nın yapılmış ağacın Hz. Peygamber'in ölümünden sonra bazı sahabîlerce kutsallaştırılmasına kızarak ağacı kestirmişti.
Yine cahiliyye döneminden olduğu gibi kabul edilen Hacer'ul-Esved taşına karşı saygı gösterme (=İstilam) geleneğinden son derece rahatsız olmuştur. Tavaf başlangıcı olarak konulan ve muhtemelen bir tür ' göktaşı' olan bu taş hakkında bir keresinde şöyle demiştir:
Senin basit bir taş olduğunu biliyorum, eğer peygamberin seni öptüğünü ve selamladığını görmeseydim bunu yapmazdım.
Hac vazifesini yaptıktan sonra arkadaşları ile beraber Medine'ye dönerken yol üzerinde Hz. Muhammed'in bir kere namaz kıldığı bir camiye herkesin koştuğunu görünce onlara şöyle demişti:
İsrailoğullarının helak olmasının sebebi, onların peygamberlerine ait hatıraları mabetlere çevirmeleridir.
Nitekim bu gün Mescid-i Nebevi'nin hac ibadetinin zorunlu bir parçası olarak görülmesinin ve ' sakal-ı şerif'lerin Anadolu'da büyük bir ibadet şuuruyla camilerde Ramazan ayında görüşe açılması ve etrafında salavat getirilerek tavaf edilmesi ( kutsanması) Hz. Ömer'in eleştirdiği kutsallık anlayışının yüzyıllardan beri devam eden örnekleridir. Her iki örnekte de mesajı taşıyan, asıl mesajın önüne geçilmiştir." ( 1. Kur'an Sempozyumu, Dr. İ. Güler, sayfa 303-304)
Ne acı ki, bu gün gerek hac esnasında ve gerekse seyahate, alış verişe dönüştürülen Umre sıralarında görmüş olduğumuz, Hacer-i Esved'i öpme uğruna insanların birbirlerini ezmeleri, çiğnemeleri, zavallı kadınların ayak altı olmaları bizleri tiksindirmektedir.
Bilhassa, günümüzde, Umre seferleri, birileri için ticaret, kazanç getirme şekline dönüşmüş, haccı pahalı bulup, gitmekten ümidi olmayan insanlar için de, hem seyahat, hem alış veriş, hem de bol bol bid'at, hurafe yaması şeklinde devam ederek gitmektedir.
Netice olarak;
Alemi İslam bünyesinde ve bilhassa, ülkemizde görülen, yaşanan, ortamı toz duman eden hurafelerin yok olması, amel edilmemesi için acilen Hz. Ömer gibi bir dünya dehasına ihtiyaç bulunmaktadır.
Dolayısıyla, Hz. Ömer (ra)'ın; izinden, yolundan, metodunda yürüyen bilginlere, Kur'an Müslümanlarına ihtiyacımız bulunmaktadır.
İşte, böylesi dâhiler, bilgin insanlar; toplumu yönlendirecek, " şu hurafe, şu Farz, şu Sünnet" diye insanları bilgi sahibi edeceklerdir.
Medya, internet ortamını izleyin, takip edin göreceksiniz ki, her taraf kir, pis içerisinde, kula kulluk yapılmaktadır. Şeyhler, pirler, müridler ortamı velveleye vermektedirler.
Kimi el öpmekte, kimi ayak öpmekte , kimisi ayak yalamakta, kimileri de şeyhe secde etmektedirler. Bir kere beyinler uyuşturulduğu için, yapılan itirazlara aniden öfkelenmekteler, kabul etmeyenleri " Din düşmanı" olarak bilmektedirler..
Rabbimiz!.. Tüm Müslümanlara, akıl, bilgi, bilinç ve izan lütfeylesin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın