Hakkını ve Hukukunu Arayan Kadın
" Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir topluluğu, Allah ve Rasulüne meydan okuyan - isterse bunlar babaları, oğulları, kardeşleri veya soydaşları olsun- candan- yürekten bir ilişki içinde bulamazsın. İşte ( Allah'ın) kalplerine imanı nakşettiği ve katından manevi bir güç ile desteklediği kimseler onlardır; onları tabanından ırmaklar çağıldayan ceennetlere, içinde daimi kalmak üzere yerleştirecektir. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte gerçek Allah taraftarları bunlardır. Bakın Allah taraftarları var ya; işte kurtulacak olanlar kesinlikle onlardır!" ( Mücâdile sûresi, âyet 22 )
Mümine kadın; İslam tarihi ve dinler tarihi boyunca haksızlığa karşı direnmiş, direnç göstermiş, hakkını elde etmek için var gücüyle korkmamacasına, ürkmemecesine mücadele etmiştir.
21 nci çağda bile, hakkını arayamayan hanım efendiler; Hz. Hatice anneden, İslam bilgini Hz. Aişe'den validemizden, Hz. Meryem'den, Hz. Fatıma hanımdan, Firavun'a karşı Hz. Musa'yı yetiştiren Hz. Asiye hanımdan ibret almalı, hakkını ve hukukunu çiğnetmemelidir.
Örneğin, günümüz dünyasında, cuma günleri camileri kol açan ediniz!.. Kaç hanıma cemaate rast geleceksiniz, kaç safı dolduran hanım bulacaksınız.. Sıfır kere sıfır hanım cemaat bulacaksınız!.. Çünkü,
Hanım cemaatlerin önüne, Kur'an dışı emirler, yorumlar, halen güncelliğini korumakta olan var sayımlar, dini emirler(!) çıkarılmıştır. Hanımlara cuma namazı kılmak farz değildir, görüş ve düşünceleri..
Oysa, lüzumunda cihada giden hanım, zekat veren hanım, oruç tutan hanım, hac yapan hanım vesaire gibi dini emirlerde hep erkeği ile ön planda bulunan kadınlar, söz konusu cuma namazı olduğu zaman, önlerine bin bir çeşit zorluk, bin bir türlü fetva, dini ahkâm çıkarılmakta, Diiyanet İşleri Başkanlığı'mızda bu dayanaksız işe alet edilmektedir.
Tarikat toplantılarına katılan hanımlar, sufi cemaatlerinde arzı endam eden kadınlar, resmi dairelerde, fabrikalarda çalışan kadınların, ne acı ki, cuma namazına katılması yasaktır, katılırlarsa camiden kovulmaları, tard edilmeleri, " fitnemi çıkaracaksınız" endişesi ile kovulmaktadırlar. Buyurun İslam tarihinden bir örnekle, hakkını arayan bir hanımın kıssası ile mes'eleyi vüzuha kavuşturalım:
"Bu haksızlığın kendisine yapıldığı hanım Havle bt. Sa'lebe'dir. Eşi Evs b. Samit " Sen bana anamın sırtı gibisin!" diyerek zıhar yemini yapar. Daha sonra Havle'ye birliktelik teklif ettiğinde, bu kez Havle kocasını reddeder ve:
" Hükmü Rasulullah versin" der. Kocası Ben bunu Rasulullah'a söyleyemem" der. Havle " O halde ben söylerim" der ve olayı olduğu gibi Allah Rasulü'ne taşır. Hz. Peygamber ile Havle bt. Sa'lebe arasında şöyle bir diyalog geçer:
- Ya Rasulallah! Kocam beni aldığında gençtim, güzeldim, alımlıydım. Ona bir çocuk verdim, yaşım da ilerledi. O zaman sevdiceğiydim, şimdiyse " anası" oldum, beni sokağa bıraktı.
- Sen ona haram olmuşsun.
- Vallahi talâk vermedi.
-Haram olmuşsun. Bu konuda bir şey inmedi.
-N'olur bir daha düşün, kurban olayım ya Rasulallah!
-Kendi görüşüm böyle!
-Ama bana muhtaç küçük bir yavrum var. Eğer ona verirsem telef olur, yanıma alırsam aç kalır.
- Allah'ım! Halimi Sana, yalnız Sana havale ediyorum. Bu diyalogtan bir müddet sonra, Havle bu âyetlerin indiği müjdesini alır. Rabbi haklıdan ve hakikatten yanadır. Rabbi mağdur Havle'den yanadır. Dahası " HAKKINI VE HUKUKUNU ARAYAN KADIN" olarak hem Kur'an'a hem de tarihe geçer. Hakkını aramakta gönülsüz davranan nice erkeğe bir kadın rehberlik yapar." ( Kur'an Surelerinin Kimliği, M. İslamoğlu, sayfa 387-388)
Hamdü sena olsun ki, bu ve benzeri vak'alarla, gerçeklerle yüzleşme, hak arama, hakikati bulma ameliyesi dop doludur. Sürekli böylesi mücadelerle hakkını arayan, bulan, hakkına kavuşan hanım kitlelerden Allah razı olsun!..
Sonuç yerine,
Çağımızda örselenen, itilen, vurulan. kol ve kanatları kırılan hanım efendilere büyük mesuliyetler, enterasan görevler düşmektedir. Korkmadan, ürkmeden zorlukların, üstesinden gelinmez sanılan mes'elelerin üzerine üzerine gitmeliler, hak ve hukuklarını elde etmelidirler.
Yukarı satırlarda da arzettiğim gibi, günümüz dünyasında en çok benim dikkatimi çeken husus, hanımların camiden, cumadan, cemaatten, vaaz dinlemekten, hutbe ve mescid sevabı almaktan men edilmeleridir.
Oysa, Ramazan öncesinde hanımların teravih namazına katılmaları arzu ile, severek duyurulur iken, cuma namazından men edilmeleri, hatta kovarcasına " camide kadınlara yer yoktur!" ayıbı ile onların kapı dışarı edilmeleri cidden tuhaf bir davranış şekli değil midir!..
Bunun üzerine, hanımlarında, bir kısım sufi örgüt evlerine gitmeleri, oralarda " el aldım, el verdim" merasimlerinden, bilgi ve İslami kültür yerine " ahireti düşünerek yumun gözlerinizi" tavrından dolayı, kimler sorumlu tutulacak, bu vehametin hesabını kimler verecektir? Onun içindir ki;
Hanımlarımız, sonuna kadar direnecek, hak ve hukuklarını elde edinceye kadar mücadelelerini yapacaklar, bir elmanın yarısı gibi, Allah'ın bir kulu olduklarını isbat edeceklerdir. Aksi halde, ayaklar altında sürünmeye mahkum kalacaklardır.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın