Şerafettin Özdemir

Şerafettin Özdemir

Mail: kursadalperen@live.nl

GÜNÜMÜZDE TARTIŞILAN İMSAK MES'ELESİ

".... şafağın beyaz ipliği siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yiyin, için; sonra tâ gece oluncaya dek orucu tamamlayın... " ( Bakara sûresi, âyet 187)

" Ne Bilal'in ezanı sizi aldatıp sahur yemeğinizden alıkoysun. ne de ufkun bu şekilde ( dikeyine) yayılan beyazlığı sizi aldatıp sahur yemeğinizden alıkoysun. Işık bu şekilde ( yatayına) yayılıncaya dek yiyiniz." buyurmuştur.

İbni Mes'ud'un rivayet etmiş olduğu hadiste ise, Resulullah (sav): " Parmaklarını birleştirip aşağı doğru tutarak: ' Fecr böyledir' diyenin ki gibi değildir. Sonra bir işaret parmağını diğer işaret parmağının üzerine koyup kollarını uzatarak ' Böyledir' diyenin ki gibidir." buyurmuştur.

Maalesef, Türkiye'li Müslümanlar bu mes'ele hakkında tereddüt, şüphe, doğruya ulaşamamanın içerisinde yaşamaktadır. Bir tarafta, kos koca bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı, diğer tarafta Prof. Dr. A. Aziz Bayındır ekolü!..

" ... Oruç vaktinin tan yerinde ışığın yatayına yayılmasıyla başlayacağı anlaşılır. Fakat bazı alimler bunun hemen bu vaktin başlangıcı değil, ışığın yollara, evlere dolacağı zaman olduğunu söylemişlerdir.

Hz. Ömer, Huzeyfe, İbn Abbâs, Talk ibn Alî, Ata ibn Ebî Rabah, A'meş gibi bazı sahabi ve tabiîlere göre oruca başlama vakti ( imsâk) sabahleyin yolların, dağların tepelerinin belli olacağı zamandır.

Mesrûk: " Onlar sizin fecrinizi fecr saymazlardı. Işığın evleri doldurma zamanını fecr sayarlardı. " demiştir. Nesâî'nin Âsım'dan rivayetine göre Zirr, Hz. Peygamber'in sahabisi Huzeyfe'ye:

" Allah'ın elçisi (sav) ile hangi saatte sahur yemeği yedin?" diye sormuş. Huzeyfe: " Gündüz idi, ancak henüz güneş doğmamıştı" demiştir.

İbn Hanbel Müsnedinde, Tahavî de Me'ânî'l-âsar şerhinde Zirr ibn Hubeyş'in şu sözünü naklediyor: " Huzeyfe'nin evine gittim, yanına girdim. Doğumu yakın devenin sağılmasını emretti. Deve sağıldı. Yine emri, üzerine süt ısıtıldı, sonra bana ' yaklaş, ye' dedi. ' Ben oruç tutacağım ' dedim.

' Bende oruç tutacağım ' dedi. Yedik, içtik, Mescide geldik, namaz kılındı. Sonra Huzeyfe: " Allah'ın elçisi (sav)de bana böyle yaptırdı. ' dedi. ' Sabah olduktan sonra mı (yediniz)' dedim. ' Evet sabah olduktan sonra, fakat henüz güneş doğmamıştı' dedi." ( K. Kerim Tefsiri, S. Ateş, C 1, sayfa 267-268)

Ne yazık ki, her şey ortada açık ve seçik iken, Diyanet'in ve alimlerin bu konuda ihtilafa düşmeleri, veya bu millete 70 dakika önce sahur yedirmeleri ayıbın ayıbı, çirkinliğin çirkinliğidir.

Çünkü, erken sahur yaptırmakla, bir hayli yaşlı, ihtiyar, piri fani insanın oruç tutmamasına sebep olunmaktadır. Hele Batı ülkelerinde o saatte işe gitmek isteyen insanların mağdur olmalarına sebep olunmakta, nice insan bulunmaktadır ki, gecede bir saat bile uyumadan işinin başına koştuğu müşahade edilmektedir.

Çünkü, Teravih namazından sonra, sahur vakti giriyor, yemek faslı, sahur hazırlığı falan derken, çalışan insan uykuyu geri plana atıyor, sahurunu yiyerek işine gidiyor. Oysa, çalışan insanımız, 70 dakika uyuyabilseydi, bu uyku ona ilaç olacaktı, işinde, fabrikasında başarılı bir çalışma yapacaktı.

Ama, heyhat ki, heyhat!.. Alimlerimiz, Başkanlık bu konuda anlaşamadığı için, daha ortalık zifiri karanlık halindeyken sahur yapıyoruz, sahuru müteakip ya işe, yahut mescide gidiyoruz. Mescide gidiyoruz, bekle ki sabah namazı vakti girmiş olsun.

Sabah namazını kılıyoruz, zifiri karanlık iken, dışarı çıkıyoruz, ama, daha ortalık aydınlanmamıştır. Hal böyle olunca, mes'eleleri tartışmaktan korkmamak lazımdır. Zaten, hep kaybımız bir araya gelememekten, sorunları fikir teatisi yoluyla halledememekten ileri gelmektedir.

Netice olarak;

Şöyle düşünüyorum. Kimi cemaatçiler ( Süleymancılar), vakti girmiyor diye yatsı namazını kılmamakta, Diyanet İşleri Başkanlığı sahuru 70 dakika önce yaptırmakta, şeyhcıler, müridan, " Zühr-i ahir" denilen uydurma namazı, cum? namazının şartı olarak görmektedir.

Hal böyle iken, ekseri gelenekçiler, atalarcı zihniyet mensupları, hanımları cuma namazına sokmamakta direnir iken, cenaze namazlarından kovar iken, soruyorum, bu milletin hali ne olacaktır?

Cuma suresinde ifade edilen " Ey iman edenler!" emrinden erkekleri kastedip, halbuki böyle bir ayırım bulunmaz iken, uydurma fikirlerle, kanaatlerle, erkek hegemonyalı bir toplum olduğumuz için, ayetlere bile takla attırarak, hanımları camiden, cemaatten, bayramdan ve cumadan kovmaktayız.

Sahi, bu milletin böylesi hayati sorunlarına kim çare olacak, kim huzura ve rahatlığa kavuşturacaktır?.. Böylesi, mes'elelerde inatlaşmanın, benlik gütmenin bir anlamı bulunmasa gerektir.

Yelkenleri indirmeli, enaniyeti bir taraf ederek, Kur'anî emirler doğrultusunda birleşmeli, bir araya gelmeliyiz. Aksi halde, ayrılık, zümrecilik, tefrikacılık daha büyük boyutlara doğru yol alacaktır.. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir

Facebook Yorum

Yorum Yazın