Güneşin Defteri Dürüldüğünde
"1- Güneşin defteri dürüldüğünde, 2- Yıldızlar sönüp döküldüğünde, 3- Dağlar yürütüldüğünde, 4- Doğumu yakın develer terk edildiğinde, 5- Bütün yabani hayvanlar birbirine sokulduğunda, 6- Denizler fokur fokur kaynatıldığında, 7- Bütün canlılar tasnif edildiğinde, 8- Diri diri GÖMÜLEN KIZ ÇOCUKLARI sorduğunda, 9- Hangi suçtan dolayı öldürüldüklerinin hesabını ." ( Tekvir sûresi)
Her gün, doğudan doğarak,. akşam, batıdan batarak kainata hizmet etmekte olan güneş içine çöküp yutan ve yutulan bir karanlık haline geldiğini düşünmeliyiz!.. Veya, sicim sicim yağmur yağdıran yağmur yüklü bulutların terkedilip zırnık bir şekilde yağmurun yağdırılmağında...
Kıyamet gününün dehşetinden dolayı, avcılar ve avları birbirine sığındığında... İşte o zaman insanlar da hayvanlar alemi de bu son saate alışılmadık bir şekilde tepkiler verecek!.. " Bize ne oluyor?" diyeceklerdir..
Aziz Kur'an; genellikle ahiret hayatını ele alırken cinsiyet, sınıf, milliyet gibi fiziki ve sosyal tanımlamaların ötesine geçen nefs kelimesini kullanır. Böylesi bir kullanım, ahiretteki ceza ve mükafaatın cinsiyet de dahil her türlü fiziki ve sosyal farklılığın ötesinde, insanın özü ve aslı bağlamında ele aldığının göstergesidir. Tekrar dirilecek olan da nefs'tir. ( Kur'an Meali)
Hakikaten, diri diri toprağa gömülen kız çocuklarının hesabı nasıl verilecek, nasıl olacaktır? Çünkü, suçları kız çocuğu olarak dünyaya gelmeleridir. O devir insanlarının müşkül duruma düşmeleri, ırz, namus, haysiyet , şeref ve izzeti nefistir.
Tabii iki, puta tapan bir toplumdan ne beklenebilir di ki? Onlar da, şeref, namus düşkünlüğü, vakar ve şeref mes'elesi olsun!.. Eşyaya tapınma, onları ilah yerine koyarak, karşısına geçip, istimdat isteme kepazeliği...
Bu noktadanrhareketle, şunu hatırlatmakta fayda mülahaza etmekteyim. Cahiliyye dönemi insanları böyle bir keşmekeş ortamda yaşar iken, yani günümüz dünyasına, çağımıza, zamanımıza ne demeli, nasıl değerlendirmeliyiz?
Güzel kalmak, güzelliklerini korumak, muhafaza etmek adına, kürtaj evlerinde, kaçak, göçek diri diri kesilen, kazınan elsiz, dilsiz, savunmasız yavruların katledilmesine ne demeliyiz?..
Daha dünkü haber bültenlerinde dinlemiş ve şahit olmuşumdur. Zavallı, biçare, analık yoksunu bir hanım, doğurmuş olduğu yavrucağızı bir kutunun içerisine koyarak, bir parka atmasına ne demeliyiz?
Parka bırakılan bu bebek, tabii ki, gökten düşmüş değildir. Bir anneden, bir babadan dünyaya gelmiş, doğurulmuş ve talihsiz bir şekilde, acımadan, merhamet edilmeden bir parka atılmıştır. Görenlerden, alıp polise teslim edenlerden Allah razı olsun!..
Cahiliyye çağında, utancından dolayı, şeref ve haysiyetinden ötürü kız çocukları diri diri açılan çukurlara gömülüyor, şimdiki zamanlarda da yine utancından, bakacak, yedirecek, içirecek, imkanı olmadığından dolayı, veya insanların kınamalarından ötürü sağa, sola savrulan, terkedilen çocukların hesabı sorulmayacak mıdır?
Kadın, kız, kızan karma karışık bir ortamda yaşamanın sonucu bu olmaktadır. Çünkü, atalarımız şöyle demişlerdir. " Ateşle barut" misalinde olduğu gibi, netice de sonuç böyle olmaktadır. Böylesi bir çirkinlik, ister dün olsun, isterse günümüz dünyasında olsun!.. Değişen, aradaki fark nedir ki?
Tekvîr sûresinden çıkaracağımz sonuç şu olmalıdır:
Evveliyatı, yani başımızda olan her şeyin bir de sonu yani nihayeti bulunmaktadır. İnsan oğlu bu dünyada misafir, dünya alemi de misafirhanedir. Sadece misafir geçici, fani olmayıp, misafirhane denilen tüm yaratılmışlar ve dünyada yolcudur. Hal böyle iken,
Yaşyamı, ömrü, hayatı kainatın ömrüne nisbeten bir hiç mesabesinde olan zavallı, biçare insanoğlu neyine, nesine gururlanır ki? Çok çok uzun yaşadın kabul edelim. 70, 80 ve 90.. Ya sonrası? Akibet, kefen, omuzlarda taşınıp ve kabirde çürümeye terkedilmedir!..
Sonuç yerine;
Demek ki, sure-i celileden anlamış olduğumuz gerçek şudur: Görünen ay, güneş dağlar, tepeler, bayırlar, yıldızlar ve tüm canlıların yanı sıra insanoğlu!.. Tamamı fani, hepsi de sonludur!..
İnsanın, ömrünü tamamlayıp ahirete uçtuğu gibi, yıldızlarda, yeryüzü de, güneşte ömürlerini ikmal ederek, bir bir dökülecek, hitame ereceklerdir. Hal böyle iken,
Düşünen insanların; oluşu, bozuluşu, kaosu, böylesi ortama hazırlık olan nesneleri iyi bilmesi, ona göre ayaklarını denk almaları lazımdır. Hayatı, azıcık düşünecek olursak, bidayette kimler yaşamış, kimlerle muhatap olmuştuk. Şu anda onlar nerede, nereye gitmiş oldular?
Kabirleri açılmış olsa da, hallerine nazar edebilseydik? Bazı sebeplerden dolayı bazen kabirler açılmaktadır. Toprağa gömmüş olduğumuz yakınlarımızın halleri hiç dikkatimizi çekmiyor mu? Sadece kurumuş, etsiz kafa tasları, etsiz kol ve baçakları ve omirilikleri!..
Bu gün, mezar başlarında okunan Kur'an'ların ulaştığı, vardığı noktada buradan anlaşılabilmektedir. Demek ki, Kur'an, kabirlerdeki kurumuş, etsiz, kemiklere değilde, aslolan insanların ruhlarına okunmaktadır. Kabirde de, ruh olmadığına göre, bizim kabirlere Kur'an okumamız, sadece ölümü hatırlamaktan ibaret olmalıdır..
Rabbimiz!.. Bizlere; Kur'anî bilinç nasibi müyesser eylesin!.. Selam ve dua ile..
Facebook Yorum
Yorum Yazın