GÜNEŞİ SAĞ ELİME, AYIDA SOL ELİME KOYSALAR!"
" De ki: " Biz, Allah'ı bırakıp da bize ne faydası dokunan ne de zarar veren şeylere mi yalvaralım? Ve tıpkı " bizimle gel!" diye kendisini doğru yola çağıran arkadaşları dururken şeytanların ayartmalarına kapılıp dünyevi zevklerin peşine tutkulu bir biçimde takılan kimse gibi, Allah bizi doğru yola ilettikten sonra topuklarımız üzerinde gerisin geri mi dönelim? " De ki: " Hiç şüphe yok ki yegâne rehberlik Allah'ın rehberliğidir. Ve biz Âlemlerin Rabbine kayıtsız-şartsız teslim olmakla emrolunduk." ( En'âm sûresi, âyet 71)
Her türlü hidayetin Allah'a atfı Kur'an'daki uluhiyet anlayışına en uygun olandır ve bunun için de hudallah terkibini haber, el-huda lafzısını ise mübteda olarak okumak Kur'an'ın genel üslubuna daha uygun düşmektedir.
Arap dilinin büyük otoritesi Sibeveyh ( Ö. 180/769) el Kitab'ında şöyle der:" Nahivcilerin çoğunluğu bir ifadenin gramerini düzelteceğim diye anlamını göz ardı ederler. İbn Hişam'da şöyla der:
" Metnin irabını gözeten dilciler mânanın gereğini göz ardı ettiler." ( İtkân II , 261) Nahivcilerin ön kabulleri dııına çıkmak zorunda kaldığımız çeviri örneklerimizin gerekçesi budur." ( Kur'an Meali. M. İslamoğlu)
Yazı başlığımızdan da anlaşılacağı üzere, İslam insanlarının, daha başka tabirle dava adamlarının bu sözü kendilerine vird etmeleri bir borçtur, bir yükümlülüktür. Çünkü,
Aziz Peygamberimiz (sav), o günün dar şartları çerçevesinde müşriklere meydan okumuş korkmadan, ürkmeden yapılan tüm tehditleri havada bırakarak, İslam'ın intişarını, güç bulmasını, yayılmasını sağlamıştır. Dolayısıyla,
"Günümüz itibariyle Müslümanlar, Kur'an'ın bu net hükümleri ile müşriklere tebliğde bulunmuyorlar. Üstelik müşriklerin teklifleri değerlendirilirken Kur'an'a bakma ihitiyacı dahi duymuyorlar. Hal böyle iken,
Kur'an'ın yaşantımızaı yönlendiren bir etkiye sahip olması mümkün değildir. Zira hiç kimse beşeri ideolojilere bağlılığını ifade ederken tıpkı Peygamberleri (S) gibi,
" Onu kendi irademle değiştiremem. Ben, ancak bana vahyedilene tâbi oluyorum. Şayet ben, Rabbime karşı gelirsem, büyük bir günün azabından korkarım." ( Yunus, 15) demiyor.
Hâlbuki yapılması gereken şey, müşriklerden ayrışıp hak taleplerini bir kenara bırakarak Allah bu dini üstün kılana dek veya her birimiz bu uğurda ölene kadar mücadele vermektir. Zira müşrikler Peygamberimizin amcası Ebu Talib'e gelerek Rasulullah'ı şikayet ettiklerinide, Ebu Talib müşriklerin uzlaşma taleplerini Peygamberimiz'e (S) ilettiğinde şu meşhur cevabı vermiştir:
" Amcacığımı, vallahi bu işten vaz geçmem için güneşi sağ elime, ayı da sol elime koysalar yine de vaz geçmem. Allah bu dini üstün kılana dek veya ben bu uğurda ölene kadar bir an bile mücadeleden geri kalmam."
" Bu konuda atılacak ilk adım, cahiliyyeden beri olduğumuzu fiilen ortaya koymaktır. Düşünce, söylem ve eylem bğlamında tamamen ayrışmak... Bu, ortak noktalarda buluşmaya asla müsaade etmeyen bir ayrışmadır. Yardımlaşmayı imkânsız kılan bir farklılıktır.
Ne zaman ki, cahiliyye taraftarları bütünü ile cahiliyyeden İslam'a geçerler, bu durum da ancak o zaman son bulur. Orta yolda buluşmak yok... Cahiliye istediği kadar İslam kılığına bürünsün, istediği kadar İslam'ın adını kullansın." ( S. Gürdal)
Eğer bunu yapmaz isek hiç bir zaman " Allah'a ibadet ediyoruz" diye Firavun, Haman, Karun ve Bel'am'a ibadet etmekten; " Tevhid'e bağlıyız" diyerek kâfir olmaktan; " Kâbe'yi tavaf ediyoruz" zannıyla Firavun'un ringinde köşe kapmaca oynamaktan; " Namaz kılıyoruz" zannıyla yatıp kalkmaktan , " Oruç tutuyoruz" zannıyla inkâr etmekten ; " Resul'e inanıyoruz, onu rehber tanıyoruz" zannııyla Ebu Cehil'i peygamberleştirmekten; " Kur'an'a inanıyoruz ve yolumuz Kur'an yoludur" zannıyla bir takım insanların heva ve heveslerinin peşinden gitmekten hiçbir zaman kurtulamayız." ( İktibas)
Maalesef, ne acı ki, yaşamış olduğumuz İslam böyle bir İslam'dır. Atalarcılığın, gelenekçiliğin revaçta olduğu bir İslam!.. Aziz peygambere inzal olunan Kur'an olmayıp, tamamen şişirilmiş, eklektik bir İslam inancı.
Netice olarak;
Tabii ki, millet olarak böylesi uydurulmuş, eklektik İslam'dan, atalarcılıkıtan kurtulmak istiyorsak ki, istiyoruz. Kur'an bu yolda nasıl emri ferman buyurmuş ise öyle bir İslam'a koşmalı ve onun emir ve izinden dışarı çıkmamalıyız.
" Öyleyse Rabbimiz bizden doğru yola ilettikten sonra topuklarımız üzerine gerisin geri dönmeyelim. Bizleri doğru yola çağıran kardeşlerimizin " bizimle gelin" serzenişlerine kulak verelim.
Kardeşlerimizin bu çağrılarına karşın şeytanın ayartmasına kapılıp dünyevi zevkler peşinde körü körüne koşturan kimseler gibi olmayalım. Samimiyeti heybemize koyup yola öyle çıkalım." ( İktibas)
Bunu yapmadığımız takdirde geleceğimiz, neslimizin geleceği, milletin geleceği buhranda olacak, bu buhrandan da kurtuluşumus, halasımız mümkün olmayacaktır.
Atalarcılığın baş mimarı, gelenekçiliğin, hikayeciliğin asıl üstadı (!) Feto canavarı bunu yapmakla malumdur ki, nefesini zor tutarak, soluğunu ABD'ye iltica etmekte bulmuş ve binlerce hurafeci müridanı da bu yolu seçmişlerdir.
Bizlerin, Rasulullah'ın , yazı başlığında söylemiş olduğu sözleri söyleyerek, hiç bir din simsarının peşinden gitmeyeceğimizi, ataarcılık yolunu rehber yol kabul etmeyeceğimizi ilan etmemiz, bildirmemiz Kur'anî bir hakikat olacaktır.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemier
Facebook Yorum
Yorum Yazın