GÖZLENEN HİLÂL !..
" Sana ayın evreleri hakkında soru soruyorlar. Cevap ver. O insanlık için zamanın ölçü birimidir, haccın da. Bu arada, evlere arkasından girmeniz de erdemlilik değildir. Gerçek erdem sahibi, sorumluluk bilinciyle hareket eden kimsedir. O hâlde evlere kapılarından girin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki, ebedi kurtuluşa erebilesiniz." ( Bakara sûresi, âyet 189)
Ayeti kerimeden anladığımıza göre, sorunun hem ayın evreleri hem de işleviyle ilgili olduğu sonucu çıkmaktadır. Ay otuz üç yıllık çevrimiyle, oruç ibadetinde işgal ettiği olmazsa olmaz işleviyle, hac, zekât vd. ibadetlerdeki rolüyle ve hayız hâli örneğinde olduğu insan üzerindeki etkisiyle mânevi ve maddî hayatımızın kaçınılmaz bir parçasıdır.
Bu âyetin başı ile devamı arasındaki bağ dikkat çekicidir. Baştaki sorunun, eve kapıyı bırakıp bacadan girmek gibi ters bir mantıkla sorulduğunu ifade eder.
Zira ayın neden önce ince doğup sonra kalınlaştığı sorusu Hz. Peygamber'e sorulacak soru değildir. Şu bir gerçektir ki, sormamaları gereken soruyu soranlar, sormaları gereken soruyu sormazlar. Hatta bazen bu sonucu almak için birincisine baş vururlar.
" Evlerenize kapısından girin" deyimsel ifadesi, " meseleye doğru yaklaşın" anlamına gelir. Zımnen: Yanlış soruya doğru cevap bulunmaz. Bu bağlamda "Haccın ruhunu ve maksadını göz ardı etmeyin!" demektir.
İbadetlerin ruhunu ihmal edip sadece biçimine odaklanan gösterişçi dindarlık veya dindarlık gösterisi yerilmektedir. Bu deyimsel ifadenin nüzûl ortamında örnekleri görülen bir bâtıl inançtan doğduğu rivayetleri vardır.
Buna göre, bir Arap ihramlıyken evine arkada kapıdan ( veya dam kapısından) girmeyi dindarlık sayarmış. Âyette, takvâ ile gösterişçi dindarlık birbirinin zıddı olarak takdim edilmektedir. ( K. Meali, M. İslamoğlu, sayfa 67)
Şükürler olsun ki, ülkemiz ve milletimiz nezdinde, hatta dünya Müslümanlarının en önemli problemlerinden biri olarak görülün Ay'ı takip etmek yani,. Ramazan ayına başlamak için, Ramazan ayınını bitirmek için Ay'ı gözetlemek sıkıntısı var idi..
Son zamanlarda, Başkanlığın bu konularda haklı olduğu, çıkarmış olduğu takvime ittiba edildiği sevinçle, sayılarak müşahade edilmektedir. Çünkü;
Her önüne gelen kişi Ay'ı gözetlemeye, Ay'ı gördüğünü iddia ediyor, bundan da halkımız bizar duruma düşüyor, hatta oruçlarını bir gün önce başlatan ve bayramı bir gün öne çeken insanlar var idi!..
Bu konuda büyük gayret gösteren, eski Başkan sayın Tayyar Altıkulaç hocayı burada saygıyla anmamak mümkün değildir. Çünkü, bu konuda en çok uğraşı Tayyar bey vermiş, hakkında da bir hayli kendini bilmez insanlar ileri-geri konuşmuşlardır.
Diyelim ki, Suudi ülkesinde, Ay'ın görüldüğü bildiriliyor, Türkiye'de de hali hazır görülmemiş. Bizdeki bir kısım akl-ı evveller Suudi'nin yalan yanlış sözlerine inanarak oruçlarını bir gün önce başlatıyor, bayramı da keza bir gün öncesine alıyordu.
Ne kadar yamukluk değil mi? Dört asır alemi İslam'ı idare etmiş bir Türkiye, küçük bir mes'ele karşısında tıkanacak, ona hal ve çözüm bulamamış olacaktır?
Tıpkı bunun gibi, 1979' lar da Humeyni; Paris'ten İran'a geldiği zaman, tüm dünyada olduğu gibi milletimiz arasında da, " Humeyni en büyüktür" tarzında meddahlık yapan, onun Şia'ya dayalı sistemini alkışlayanlar az değildi. Şimdi ne oldu?
Görmüş olduk ki, kos koca dağ, fare doğurmuş oldu!.. Humeyni; "aynı hamam, aynı tas" hesabı hareket etmiş, Şia mezhebinden bir milim bile taviz vermemiş, bilakis, söz konusu mezhebin İslam ve Kur'an'dan öte bir düşünce olduğu üzerinde yoğunlaşılmıştır.
Sonuç olarak;
Tabii ki, böylesi konularda üzülmemek, tedirgin olmamak mümkün değildir. Tabii ki, İran milletinin Ali Şeriatı gibi tarafsız, bağnaz olmayan ilim adamları bulunuyorsa da, genel kanaat,, büyük sahabelere bile bu gün bile hakaretler edilmektedir.
Bunun tam tersini düşünüyorum. Üstad Necip Fazıl; bir tarikat üyesi olarak, Hüseyin Hilmi Işık ile el ele vererek, dünyaca meşhur, bu uğurda yani İslam adına canını vermiş alimlere dil uzatılmasıdır.
Üstadın dil uzatma sebebi nedir? Mevdudi'nin, Akif'in, Abduh'un, Reşid Rıza'nın, Afgani'nin, Hamidullah ve benzerlerinin suçları, " ictihad" dan bahseder olmalarıdır.
Çünkü, bunlara göre, ictihad kapısı kapanmış, ilelebed, ilanihaye bir daha da bu kapı açılırsa, açılmaya çalışılırsa, bu kapıyı zorlayanların " merdud" olduğundan bahsetmesi olmuştur.
Oysa, hayat durağan olsaydı, Hüseyin Hilmi ve çömezlerinin Avrupa kapılarında saf, masum halktan para toplayamayacak, tüm halleri eşekle, deve ile halledilmiş olarak, bunlarla yolculuk yapılacaktı. Fetö denilen ülke ve millet düşmanı da bu saftadır.
Ne diyelim? Çağın Müslümanları, en müthiş, en ileri teknolojiye bağlı olarak yaşasınlar, merhum Enver Ören Işıkçı zümrelerde, masalarda yemek yemesinler, elleriyle karınlarını doyursun, minarelerdeki hoparlörleri bile bir bir sökmeye çalışsınlar!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın