GERÇEK İSLAMLA YÜZLEŞMEK !..
" Allah katında din İslâm'dır. Daha önce kendilerine mesaj gönderilenler, başka değil, yalnızca kıskançlıktan dolayı, kendilerine gerçeğin işareti geldiği halde farklı görüşlere saptılar. Kim Allah'ın mesajlarını inkâr ederse, iyi bilsin ki Allah hesabı en seri biçimde görendir." ( Âl-i imran sûresi, âyet 19)
Ne yazık ki, hakikate, hakiki değerlere kapılarını kapatmış olan Yahudilik ve Hristiyanlık dini, dün ve bu gündür, asıl vahiylerinden kopmuşlar, beşerin el atmasıyla bir nevi beşeri birer manzuma, inanç, mesaj haline getirilmişlerdir.
Gerek Yahudilik dini, gerekse Hristiyanlık dini, içerisinde idame-i hayat ettiğimiz zamanın içerisinde haktan, hakikatten, ilahi olmaktan uzaklaşıp, Yahudilik bir çeşit bir kavim dini, Hristiyanlık ise, din ruhbanlarının el atmasıyla birbirinden farklı kitapların esiri, inancı olmuşlar, insanları hangisine inanıp inanmayacağı konusunda bir boşlukta yaşayıp gitmektedirler.
Hristiyanlık, peygamberlerini güya çarmıha gerip öldürerek, daha sonrasında ise, göğe uruç ettirerek, günümüz dünyasında peygambersiz bir topluluk haline gelmişler. peygamberlerinin gökten tekrar yeryüzüne inmesini bekler olmuşlardır. Ya İslâm?
" Önce vakayı doğru tesbit etmek lazım. Yani hastalıkları doğru teşhis etmeden uygulanacak reçete ve tadevi yöntemi sonuç vermeyecektir. Az önce ifade ettiğimiz gibi bu toplumun bireyselleşme hastalığı, dünyevîleme hastalığı ve değersizleşme hastalığı var.
Buna karşı ne yapmak lazım? Bu toplumun önce yaratılış amacına uygun tevhidî bilinci yakalayabilmesi için gerçek İslâm'la yüzleşmesi gerekiyor. Bu sorumluluğu yerine getirecek Müslüman eğitimciler, Müslüman davetçiler, İslâmî sorumluluğu olan âlimler, aydınlar, kanaat önderlerin toplumu İslâmî yönde dönüştürme noktasında ciddi projeler üzerinde durmaları gerekiyor.
Biz buna sivil eğitimde diyebiliriz. Yani bu durum kendiliğinden gelişen, toplumun bağlarından çıkan ve bu konuya vakıf olan, bu işin ızdırabını çeken Müslümanların, olaydan ızdırap duyarak çözüm üretme noktasında ellerini taşın altına sokmalarıdır.
Tevhidî bilgilenme ve bilinçlenme sürecinden geçen insanlar bu defa toplumsal sorumluluklarını idrak edeceklerdir. Yani cemaat ruhu ve bilinci ile yaşamak gerekmektedir. Kitlelerin; öncelikle örgütlü, organizeli, bilinçli bir toplum olma ruhunu kazanmaları lazım.
Neden bunu ifade ediyorum derseniz, batı üzerinden gelen şu anlayış ciddi şekilde bu toplumu yozlaştırıyor. Batıdaki son anlayış şudur: Özgürlükçü ve bireyci insan modeli üzerinde duruyorlar. Doğu toplumlarının temel karakteristik özelliği de şudur:
Toplumcu ve teslimiyetçi bir çizgi. Yani cemaat ve teslimiyet çizginin çatışması toplumun içerisinde yaşanıyor. Ve gittikçe toplumcu dediğimiz anlayış erimeye ve aşınmaya başlıyor. " ( Vuslat, Haziran 2008, R. Kayan, say.37)
Tüm bu ifadelerden anlıyoruz ki, gerek Yadudilik ve gerekse Hristiyanlık İlahi mesajla bağını koparmış, bu sebeple de, Yahudi ve Hristiyan bireyler bir kaosun içerisinde, yuvarlanıp gitmektedir. Neden ve niçin?
Yahudilik mensupları, kendii dışındaki insanları " Yahudi değildir" diye ırkçılığa yönelmişlerken, bu sebeplede sair insanları, örneğin Filistin'li garibanların diri diri kemiklerini kırmalaları neyin nesidir?
Batı insanlarının da, tamamen bencil, tamamen egoist bir pozisyona sürüklenmeleri, acıma hislerini kaybetmeleri, dini düşünceleri, inanç manzumelerini sıyırıp atmaları bir yaşantının var oluş şeklidir.
" Artık böylece bir cemaat ve kardeşlik vurgusu, ümmet teması çoğu insanlara cazip gelmiyor. Bu ciddi bir handikaptır. Bizim bu noktada şuna dikkat etmemiz lazım.
Gelenekten gelen toplumcu ve teslimiyetçi itaat anlayışını yeniden tashih ederek bugünün vakasını uygun yeni bir tanımla sunmak gerekiyor. O zaman insanları bireyciliğin ve sınırları belli olmayan özgürlükçü anlayışın tuzağından kurtarabilme şansımız olacaktır.
Benim görebildiğim kadarıyla ilk sorunuzda verdiğimiz cevapta ortaya koyduğumuz tablo bizi karamsarlığa itmemelidir. Yani bu topluma gerçek İslam gelmişte buna rağmen böyle bir şeyi tercih etmiş değil. Mahrum kaldığı için, itildiği için ve bu anlamda gerçek İslam'la arasına engeller konulduğu için bu konumdadır. " ( a. g. d. say 37 )
Netice olarak;
Ümmet ve millet olarak, bir an önce gerçek İslam'la yüzleşmek, ne yaptığımızı, ne yapacağımızı bilmemiz lazımdır.
Kur'an anlayışımız, Kur'anî mesajları ne derece yaşayıp yaşamadığımız ciddi şekilde irdeleyip, gündeme gerçek İslam'ın, gerçek Kur'an anlayışının geleneksellikten kurtarılması lazımdır.
Bilhassa, milet olarak bunu yaptığımız an, gönülecektir ki, ümmet ve milletimiz huzura, refaha, rahata kavuşacak, ayak altlarında sürünmekten kurtulacaktır.
Zaten, Kur'an'a yönelmiş, İslam'ı yaşamış olsak, ne denizlerde boğulma, nede sair ülke ve milletlerinin ayakları altında sürünmüş olacaktır.
Rabbimiz!.. Ümmete ve milletimize, gerçek İslam'la yüzleşmeyi nasibi müyesser eylesin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın