Fetva çıkmazı
Isırıcı meliklerin kiralık ulemaları “kardeş katli”ne de fetva verir, paranın zimmetine de. “Kara kaplı kitap” da öyle yazıyorsa kim ne diyebilir ki, “Mülk onundur” haşa. Din adına fetva veren birtakım gayb hazinesinin anahtarını elinde tutan(!) esoterik tipler önüne geçtikleri insancıklardan “musalla taşındaki meyyid” gibi olmasını ister de, birileri de buna razı olur.
Tarihte “Gavur padişah” lakabı ile anılanı da var, “zalim” sıfatı ile anılanı da. Hz. Ali’yi ya da İmam-ı Azam’ı kim şehid etti!? Hepsinin de kendine göre “fetva”sı alınmıştı. Birilerinin dizleri gün gelecek “Fetva yokuşu”nda çekmez olacak. Şeytanın “Allah’la aldatarak” dostlarını yönlendirdiği “Fetva çıkmazı”nda yollarını kaybedecekler.
“İlah ve Rab” edinilen “din büyükleri’nin elinde oyuncak olan “din” kalıbına sokulmuş muharref geleneklerle “kitap” bir cinayet aletine dönüştürülebilir.. “Mızraklarının ucuna ayetleri geçiren”, Hz. Ali’nin katli için haşa Kur’an-ı Kerim’den delil getiren müfsitleri hatırlayın.
Ben ısrarla “Siyasetname” okunmasını söylüyorum. “Ahkam-ussultaniye” de denilen “siyaset fıkhı” diyebileceğimiz bu kitaplarda yazanlara da hemen inanmayın. Onlar da “kul yapımı”. Onlar da yanılır. Hatta bir zamanlar muteber olan bu kitapların içindeki vahim hatalar, daha sonra ortaya çıkan gerçekler ışığında ortaya çıktı. Mutlaka okumak, doğrusundan olduğu gibi yanlışından da ders çıkarmak.
Siyaset uğruna ayetlerin manasını çarpıtan, hadis uyduran zihniyet, zulmünü ve ifsadını meşrulaştırmak için fetva mı uydurmayacak.. Zaten Şiiler yolunu bulmuş, bir tehdidinden kurtulmak için değil, kolaysa menfaat temini için de “takıyye”ye başvurabiliyorlar.
Şu helal-haram tartışmasına bakın.. Ya da fetva ile iş yapan siyaset, bürokrasi, STK, işadamlarına bakın. Kanaat önderlerinin zaten fetvaya ihtiyacı yok. F. Gülen haşa Allah’la görüşüyordu, ötekilerin bir kısmı daha mütevazı, 3’ler, 7’ler, 40’larla idare ediyorlar. Kimi Resulullah’la görüşüyor, kimi Muhiddin-i Arabi ile kimi Mehdi ile. Onların fetvaya ihtiyacı yok. Sözleri delil olarak yeter. Onlar bir siyasetçiyi, bürokratı, STK temsilcisi ya da işadamını himayesine almışsa, zaten onlara o yeter. Bizim gibi ölümlü insanlara düşen, “öl deyince ölmek, öldür deyince öldürmek”, “Musalla taşında meyyid gibi olmak”. Yani onları İlah ve Rab edinmek. Yoksa bu adamlar fetva ile “kardeş katli”ne bile cevaz verebilir”. Nizam-ı alem için hem de! Söz konusu olan “Nizam-ı alem” ise gerisi teferruattır! Sonrası için her şey mümkün! Allah korusun.
Resulullah’ın, Hz. Ömer’in sahip olmadığı yetkilere, bilgi ve tasarruflara sahip olduğunu söyleyen ve birilerinin de bu iddialara inandığı bir sürü insan dolaşıyor sokakta. Bu yapıda FETÖ de çıkar DAEŞ de. Kalkancı da çıkar. Şeytan sadece “din”i kullanmıyor. İdeoloji adı ile komünizm, kapitalizm, siyonizm, faşizmin neye malolduğunu biliyoruz. Şeytan siyaseti de, iktisadı da kullanır. En keskin hilesi ise kavmiyetçilikle ilgilidir.
Kibirli, inatçı, zalim, cahil, la yüs’el insanlardan uzak durmak gerek.. Herkesin inancına müdahale eden, yaşam tarzı dayatan herkes bu “cehennem ehli”ndendir. Yani “Cah kavmi”ndendir!
Nizam-ı alem sevdalıları, sahih bir geleneğin temsilcisi olmak için “verese-tül enbiya” olmak zorundadır. Taife giden Peygamber gibi olmalıdır. Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmaktan başka bir gayeleri olamaz. Yeryüzünde ilahlık ve Rab’lik taslayanlara karşı dik duranlardır onlar. Nizam-ı alem, adalet, barış, hürriyet temelinde, inananların ittihat, erdemli insanlar ve mazlumların müttefik, başkalarının temel haklarına tecavüzden uzak olan her toplulukla itilaf üzere yaşamak için, tüm insanların mal, can, namus, akıl-inanç ve nesil emniyetini sağlamak için nefsini adayanların davasıdır. Çünkü onlar Allah’ın istediği şeyi nefislerine vacip kılanlardır.
Gayeye giden her yolu meşru gören egemenlerin önlerindeki engeli kaldırmak üzere hakikati eğip büken ve gerçeği gizleyip, efendilerinin arzusunu gerçekleştirmek için fetva uyduranların vay haline. O fetvaları verenler ve ona uyanlar için cehennem sabırsızlanmaktadır muhakkak. Çünkü sözkonusu olan kul hakkıdır ve bunlar Allah’ın dinini küçük bir menfaat karşılığında tahrif etmeye kalkanlardır ve bunlar yeryüzünün fesadında pay sahibi olanlardır.
Yetkisini halktan almayan, halka hesap vermeyen, Hakk’ın rızası dışında tasarrufta bulunan her kim olursa olsun, onların iradesi dışında, sözleşme hükümleri dışında ona bir hüküm dayatırsa, o İlahlık ve Rablik anlamına gelir. Onun bilgisi ve kabulü dışında kamu malına el uzatmak, yetim malını çalmak anlamına gelir.
Biz, Hz. Ömer’in, gece kandil ışığında çalışırken, selam veren adamın selamını almak için, kamuya ait kandili söndürüp, kendi kandilini yaktığı misali üzerinden kendimizi anlatırdık. Şimdi İslam dünyasındaki kıralların haline bakın. Mekke ve Medine’nin de içinde yer aldığı Suudi hanedanlığının haline bir bakın.. “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” noktasına geldi işler. “Selam verdim rüşvet değildur deyu almadılar” günlerini yaşadı ümmet.
Biz inandığımız gibi yaşamayı bırakınca, yaşadığımız gibi inanmaya başlamak da yetmedi, sanki fetvalarla halimize uygun bir din icad etme noktasına mı geldik yoksa!
Hale münasip bir din! FETÖ nasıl bu toplumda bu kadar kısa zamanda böylesine revaç buldu sanıyorsunuz. Bu “Cemaatçilik” oyununun nereye geldiği ortada malum. DAEŞ nasıl ortaya çıktı?! Yaşar Nuriler, Zekeriya Beyazlar, Kalkancılar, tarihselciler, yeşil feministler, Adnancılar daha düzinelerce “cemaat”(!) nasıl ortaya çıktı sanıyorsunuz! Hani aynı Allah’a, Resulüne, kitaba iman edenler tek bir millet, tek bir ümmet, tek bir cemaatti! Onların işleri aralarında istişare ve şûra ile idi. Müslümanlar kardeş, yani “ihvan”dı! Her tarikat kendi müridleri ile sınırlı bir ihvancılık anlayışına sahip bugün. Kimsenin kimseyle ne istişare ettiği ve ne de şûra yaptığı var. Herkesin bir fetvacısı var.
Fıkıh 4 halife döneminden sonra tedvin edilmeye başladı. Fetvalar ise, din ve görüş beyan ettikleri konuda ilim sahibi olanların bilirkişi beyanından başka bir şey değildir aslında. “Fakih” kim, “Müctehid” kime denir, diğer içtihadları ya da fetvaları bilmeden kendinize uygun bir görüşten yola çıkarak, kendiniz hakkında bir tasarrufun ötesine geçip, başkaları hakkında kendinize tasarrufta bulunma yetkisi tanıyan fetvaların peşine düşerseniz yeryüzünü fesada vermek ya da yeni Kerbelalar için başka bir bahane aramanıza gerek yok.
Mesela fetva almaktansa, kendinize uygun bir fetvacı bulun, fetva kolay! Selefi, Sufi, Şii birini bulursunuz. Bu alemde çare tükenmez!? Modern ya da gelenek ya da “sefer”i hal, bir çözüm yolu bulurlar. “Cihad” deriz, bir yol bulunur. Cinayete de bir yol bulunur, zimmet’e, gasb’a, yalan’a da yeter ki isteyin ve kılıfını bulun!
Fetva ile nas sakıt olmaz! Nas ile sabit olan bir konuda içtihad olmaz! Fetva ya da içtihad yolculuğu, ilahı rızaya ulaşmak için nas ve risalet’ten kopmadan, geçmişin bilgi birikimine ve tecrübelerine vakıf olarak, akıl, ilim ve hikmetle hakikati arama yolculuğu olmalıdır. Meşru olan yol bu yoldur.
Cemaati siyasetin malzemesi ya da siyaseti cemaatin objesi haline getirirseniz kendinize de, o ülkeye de, dininize de iyilik etmiş olmazsınız. Dünyanızı da ahiretinizi de kaybedersiniz. Benden söylemesi. Selâm ve dua ile..
Abdurahman Dilipak
Facebook Yorum
Yorum Yazın