EN BÜYÜK SANATKÂR ALLAH'TIR!..
Şu mükemmel kâinatın yaratılışına, güneşin feveranına, yıldızların cümbüşüne, ayın hareketine, galaksilerin varlığına, küme küme bulutların ne şekil bir görüntü meydana getirdikleri, yer yüzünün hareketlerine, suların coşmasına, dağların nasıl oluştuğuna iyice bakmalıyız!.. Rüzgarın esmesine, yağmurun yağmasına, karın, dolunun ne şekil bir görüntü meydana getirdiklerini temaşa etmeliyiz.
Yer yüzünde bin bir çeşit canlıların hareket halinde oluşlarına, yemelerine, barınmalarına, suların fışkırdığına, denizlerin dalga dalga köpürdüklerine ibret nazarıyla bakmalıyız.. Bakmalıyız ki, bunları yaratan " EN BÜYÜK SANATKÂR ALLAH'TIR" olduğuna bütün kalbimizle inanmalı ve " Lebbeyk" diyerek ona temennada bulunmalıyız.. Bulunmalıyız ki, kulluğumuz, yaratılmış olduğumuz anlaşılsın!..
Dünya var olalıdan bu yana, nice nice densiz, hadsiz insancıklar yaşadılar, Nemrutlar, Firavunlar, Ebu Lehebler, Ebu Cehiller ve sonradan gelen hödükler yaşamış oldular, sonrasında ise körü körüne, pisi pisine toprağın kara bağrında bir hiç olup gittiler.. Düşünemediler, algılayamadılar tüm bu varlığı, bu varlıkların yaratanını ve bunların " EN BÜYÜK SANATKÂR!" Allah olduğuna inanamadılar. Veya pis nefislerinin galebe çalmasıyla inanmak istemediler.. Şu alıntı yazımıza dikkat çekmek istiyorum:
" Sanat alanının inşası:
En büyük sanatkâr Allah'tır: Her sanatkâr bir objeden ya da tasavvurdan yola çıkarak eserini oluşturur, Allah ise tüm objeleri ve tasavvurları yaratan ve üstelik örneksiz yaratan Bâri-i âlemdir.
Varlık, sadece gerekli ve ihtiyaç olana cevap verecek şekilde değil, aynı zamanda insanın güzellik tutkusuna da cevap verecek şekilde dizayn edilmiştir. Bitkiler, sadece gıda, barınma ve ısınma ihtiyacımızı değil, güzellik ihtiyacımızı gidermek için çiçek sûretinde tecelli ederler. Hayvanlar sadece protein ve giyinme ihtiyacımızı gidermezler; kimi kuş ve balık türleri gibi, can alıcı dizayn ve renkleriyle estetik ihtiyacımızı da giderirler.
Gerçek sanatkâr, Allah'a rakip (!) değil hayran olur: Esere bakarak müessire ulaşır ve hayran olur. Çünkü sanat, ruhu besleyen, basireti keskinleştiren, zevki incelten, muhayyileyi çalıştıran, kalbi yumuşatan bir zevktir. Bu zevke ermiş insan demeye gelen sanatçı, Allah'ı tanımada başkalarından daha avantajlıdır.
Sanat insanı fıtratına yabancılaştırma amacı güdemez:
Estetik ve güzellik duygusu yaratılıştandır. Mesela insana güzel koku ve kötü koku öğretilmez. Her insan, güzelliği fıtrî olarak ayırt eder; bozulmamış her tabiat su sesini eşek sesine, gülü dikene, yeşili, ağacı ve ormanı çıplak araziye tercih eder.
5- Sanat, vahyin çizdiği sınırlar içerisinde icra edilmelidir:
Günah sanat olamaz, gerçek sanat da günah olamaz. Çünkü sanatın insandaki hitap ettiği merkez gönüldür. O merkeze vahiy de imanla hitap eder. Sanat güzelleştirir, çirkinleştirmez , sanat bütünler bölmez, sanat uyumdur, uyumsuzluk değil. Dolayısıyla insanın gönül bütünlüğünü parçalayan, iç uyumunu bozan, sükûnetini zayi eden sanat, sanatlık niteliğini yitirir.
6-Vahyin inşa ettiği hayatta vahiy sanatların menşeidir:
Bu anlamda Kur'an vahyi, İslam söz, sese ve plastik sanatlarının çıkış noktasıdır. Söz sanatlarına Kur'an kılavuzluk eder. Ses sanatlarına Kur'an tilaveti kılavuzluk eder. Plastik sanatlara Kur'an hattı ve harfleri kılavuzluk eder." ( Hayatın Yeniden İnşası, M. İslamoğlu, say. 201)
Hakikaten, İslami sanat nazar etmiş oluğumuz an görmüş oluruz ki, harikulade eserlerin kalpleri, gözleri tatmin etmiş olduğu görülecektir. Mimar Sinan'ın eserleri, minareleri hali hazır eşine rastlanmamış eserlerdir. Batı, bu eserlere gıpta ile bakmakta, kendisi çıplak kadın heykellerinden bıkışmış, gına gelmiş veya Köpek heykelleri meydana getirmekle meşguldur.
Netice olarak,
Sanat, Allah için olmalıdır. Sanat, sanat içindir değil de, sanat, insanın ufkunu açmalı, gönül dünyasını okşamalıdır. Güzel sesde öyledir. Merhum İsmail Coşar'ın okduğu ilahi, mevlid ile sair insanların okudukları arasında büyük oranda farklılık bulunmaktadır. Gönüller huzura eriyor, kalpler yumuşuyor, isteniyor i, " bir bahir daha okusa" diye iniltiler gönüllerden..
Ya öyle, çıplak üryanlara hitap eden " sevgilim, cicim, " türü şeyler insanlara ne verebilir ki? Örneğin, Arif Nihat Asya'nın " Bayrak" şiirini bir okuyan insan, bir daha okumak ister.. Akif merhumun tüm şiirleri, hele İstiklal Marşımız hali hazır gönülleri okşamakta, bıkkınlık; usangaçlık hasıl etmemektedir.
İlahi bir sanat eseri olan Kâbe'nin hali yürekleri hoplatmaktadır. Döndükçe dön, bitmemecesine dön, insanda bir yorgunluk, bir bıkkınlık vermemektedir. Onun içindir ki, ülkemizde göğe yükselen mabedler, minareler, kubbeler tamamı birer şah eser olarak gönülleri doyurmakta, Müslümanlar, bu sanat yapılarını her defasında gördükçe " Şükür sana Yarabbi!" ilahi içerikli sözü söylemekten geçmemektedir..
Rabbimiz!.. Bu aziz milleti, Allah yolundan, Allah yolunu gösteren sanatkar ruhundan uzak eylemesin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın