ELEŞTİRİ, BİR LÜZUMSUZLUK DEĞİLDİR!..
Toplum hayatımızda, beşer hayatımızda, zaman zaman hatalar, noksanlıklar, eksiklikler, unutulan alanlar olabilmektedir. Bu hususu, tepeden tutunda, en alt kesimlere kadar indirgemek mümkündür. Çünkü, insanız, insan; hata ile, eksik ile, beraber yaratılmıştır.
Bu eksiklikleri, zelleleri veya diğer adıyla hataları peygamberlerin hayatlarında bile okumuşken, takip etmişken, bizler, kim oluyoruz ki, hata yapmıyalım, eksik , yanlış tavır ve durum içerisinde bulunmayalım?
Hal böyle iken, Müftü efendi de hata yapabilir, vaiz de konuşurken yanlış ifade de buluna bilir, hatiplerde, öğretmenlerde, hakim ve diğer yargı insanları da noksan karar verebilir, hata yapabilirler!..Yeter ki, bir eleştiri, bir tenkit meydana geldiği zaman, sinirler gerilmesin, yüzler kızarmasın, gözler dışarı çıkacak hale gelmesin..
Tabii ki, eleştiri, yapıcı, tamir edici, eksikği, noksan tarafı giderici, telafi edici olmalıdır. Yoksa, yıpratıcı, küçük düşürücü, toplum içerisinde , aile içerisinde hecil düşürücü bir eleştiri, eleştiri değil, olsa olsa ancak hasmane tutum olabilir.
Bir kere, eleştiri olmazsa, her şeyi dos doğru görür isek, hatalar, eksikler nasıl anlaşılacak?, örneğin bir imam kardeşin "sin" harfini " Sad" okuması söylemekle düzeltilecektir. Veya, hoca efendi cemaatinden rast gelmiş olduğu, tesadüf ettiği kusurları güzel bir lisanla, ürkütmeden, korkutmadan, incitmeden söylemelidir. Dolayısıyla,
" Eleştiri bir lüzumsuzluk değildir. Müslümanın Müslümanla didişmesi değildir. Başka işi kalmayıp da, Müslümanla uğraşmak hiç değildir. O bir görevdir. Allah rızası için olduğu müddetçe bir ibadettir. Eleştiriyi ancak, nefsini olgunlaştırmamış, duygularına yenik düşen insanlar hakaret, kötüleme ve saldırı olarak algılarlar.
Bununla beraber, eleştirinin eleştirisinde çok haklı olunan bazı hususlar vardır. İlk olarak, her eleştiri eleştiri değildir. Bazı eleştiriler gerçekten insanı günaha sokucu cinstendir. Yani hata yapan bir Müslümanı, hatasını hatırlatıp vazgeçmesini sağlamaktan ziyade, kışkırtıp tahrik edici niteliktedir.
Eleştiri yapan kimse, insan hissiyatından anlamalıdır. Bir kişiye bir şeyin münker olduğunu söylemenin tek bir biçimi olamaz. O halde bizler en uygun biçimi bulmakla mükellefiz. Kur'an'ın hikmet ve güzel öğüt vurgusu buna delalet etmektedir.
Eleştirirken kasıt üzüm yemek olmalı, bağcı dövmek olmamalıdır. Amacımızın üzüm yemek olduğu şöyle anlaşılabilir. Eleştirdiğimiz' kardeşimizin' bir tane bile olsa iyi bir hasleti vardır ve onu da takdir etmelidir.
Sürekli eleştiri, hep eleştiri, her şeyi eleştiri ister istemez, eleştiricilerle ilgili niyet sorgulamasını beraberinde getirir. Salih bir amelinin yanında olduğumuzu göstermek, eleştirdiğimiz kardeşimize güven verecek, niyetimizin sıhhatını gösterecektir.
Eleştirimizin biraz estetik olmasında da bir sakınca yoktur. Bazen eleştiri küçük bir beden diliyle, bazen de hiç bir şey demeyerek, suskunluk diliyle yapılabilir.
Peygamber (as)'ın, rivayet edilen öyle eleştirileri var ki, ilgili kişiyi adeta kahretmektedir. O eleştiride Allah Rasûlü sadece beden dilini kullanmıştır. Eleştirirken dilimiz her zaman, illa ki zehirli iğne gibi olmak zorunda değildir," ( İktibas Dergisi, M. Durmuş, Aralık 2008, sayfa 36 )
Zaten, eleştirilen insanı biraz olsun tanımak, olgun olup olmadığını, eleştiri karşısında tavrının ne olacağını bilmek de lazımdır. Aksi halde, eleştirirken, ters bir cevap karşısında incinebiliriz, gönlümüz kırılır, ikinci defasında böyle bir durumu yani eleştiriyi yapamayız.
Onun içindir ki, eleştiri üslubu her şeyden önemlidir. Eleştirdiğimiz insanın düpe düz açığını arar gibi, onu toplum içerisinde hecil, mahcub duruma düşürürsek, büyük bir vebalinde, o kişinin ömrü billah bize karşı nefretini de celbetmiş oluruz.
Aziz peygamberin, yakın arkadaşlarının bu konuda tavırları, yol gösterici davranışları bizler için en güzel örnek alınacak hallerdir.
Müçtehid imamların halleri, çalışmaları, irşad etmeleri hep Kur'an ve Sünneti seniyye üzere olmuştur. Kabalık, kırma, incitme, küstürme onların semtine yaklaşmamıştır.
" Hasılı, eleştiri her zaman yerinde olmayabilir. Eleştirenlerin de eleştirilmesi kaçınılmazdır. " Eleştiriyorum öyleyse haklıyım" diyemeyiz. Ayrıca, eleştirilecek bir durum fark ettiğimizde, büyük bir hışımla ve vakit kaybetmeden üzerine gitmek de gerekmeyebilir.
Biraz sabır, biraz beklemek ve biraz olanı biteni anlamaya çalışmak, eleştirinin selameti açısından iyi olabilir. En önemlisi de, eleştirirken hata yapmışsak, özür dilemek en büyük erdemdir." ( a. g. d. sayfa 36)
Netice olarak;
Maalesef, eleştiri medeni cesaretini kendimde bulamadığım için, Türkiye'de kendi mahalle camimde namaza gitmemekteyim.
Hatta, defaetle, Müftü beyin sohbetine mülaki olduğum halde, yine de, aynı hoca efendiden bahsetmedim. " Şöyle okuyor, ağzı düzgün değil, harfleri telaffuzu baştan sona yanlış, bunu hizmet içi eğitime gönder" cesaretini bile kendimde bulamadım.
Benim bu tavrım ve üslubum doğru mudur? Hayır!.. Bin kere hayır!.. Çünkü, bir camii cemaatinin vebali, namaz kılması, ibadet etmesi mevzu bahistir. Niçin sükut ettim?.. Hoca efendiyi eleştiriye yatkın, mülayim görmediğim için, çok kitap okumadığını, Kur'an üzerinde çalışma yapmadığını hissettiğim içindir.
Aslında, benliği, enaniyyeti, egoyu, ihtirası, ben, beni bir taraf etmiş olsaydık, kendi okuyuşumuz durumunu hisseder, katılmış olduğumuz bir hatim cemaatinden, hoca efendilerden istifade ederdik.
Dolayısıyla, hoca efendilerin, yetkin, yetişkin olduklarını anlamak için, peşlerinde namaz kılmak lazımdır. Kulakları çınlasın, Müftü Ali Kara hocamız, zaman zaman bunu yapardı. İmamın, sabah namazında peşinde namaz kılar, o kişinin, o görevlinin nasıl bir imam olduğunu öğrenmiş olurdu. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın