Ebu Leheb'lerin Ellerini Nasıl Kuruturuz
" Ebu Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da ( ateşe girecek)"1, 2, 3, 4, 5 )
Malum olduğu üzere, Tebbet kelimesi " kurusun" anlamında bedduadır. Resulullah (sav)'in amcası Ebu Leheb hakkında nazil olmuştur. Çünkü;
Ebu Leheb, eziyet etmek maksadıyla Resûlullah'ın yoluna gizlice diken koymuş, bu işde karısı da yardım etmişti. Tefsircilerin rivayetine göre, Şuarâ sûresinin 124 ncü âyeti gereğince Peygamberimiz (sav), yakın akrabasını çağırarak, onları İslâm'a davet etmişti.
Amcası Ebu Leheb galiz, çirkin sözler sarfederek, " Bizi bunun için mi çağırdın?" demişti. İşte, Ebu Leheb'in bu edepsizce tepkisi üzerine bu sure-i celile nazil olmuştur..
Bu noktadan hareketle, demek istiyorum ki, her çağda, her zaman ve bilhassa günümüz dünyasında, Ebu Lehep'ler çoğalmış ve alenen İslam'a saldırmakta, dinin, manevi değerlerin köküne kibrit suyu dökmeye çalışmaktadırlar!.. Onun içindir ki,
" Şu anda yapıp ettiklerimiz Peygamberin öğretileriyle çelişen bir durum arz ediyor. İlk tercihimizden sonraki adımlarımızı atmakta zorlanıyoruz. İlk dönem Müslümanların müşriklerle kendileri arasındaki gösterdikleri net ayrışımı bizler günümüz müşrikleri karşısında gösteremiyoruz.
İndirilen vahye karşı yaklaşımımız bütüncül bir yaklaşım değildir. Kur'an'ın tüm ayetlerine eşit mesafede değiliz. Hangi ayetlerin yaşanması gerektiğine bizler değil çağımızın Ebu Cehilleri karar veriyor. Çünkü şu an itibariyle bizler vahyin temel teşkil ettiği bir inanç biçiminden çok kapitalist bir din anlayışının temel teşkil ettiği bir İslam anlayışına sahibiz.
İslam adına ileriye doğru atacağımız adımlarımızı büyük ölçüde nasıl daha fazla hayatta kalabileceğimiz , nasıl rahat bir yaşam sürdürebileceğimiz, nasıl daha fazla mal-mülk sahibi olabileceğimiz gibi bir takım meseleler belirlemektedir.
Korkularımızı yenebildiğimiz oranda Kur'an'ın diğer ayetlerini gündemimize alabiliyoruz. Kur'an'a karşı gösterdiğimiz bu parçacı yaklaşım, kendisine karşı mücadele ettiğimiz sistemi de tümden reddetmemizi engelliyor.
Müşriklerin kurdukları sistem içerisinde, onların kelime ve kavramlarını kullanarak yürüttüğümüz mücadele İslami bir mücadele değildir. Bu gün yaşadığımız endişe ile mallarının ve statülerinin ellerinden alınacağı endişesiyle hicret etmeyen Müslümanların (!) taşıdığı endişe ve sergilenen davranış şekli aynıdır.
Dolayısıyla bu gün müşriklerin kelime ve kavramlarından, onların rızık kapılarında iş-güç sahibi olmaktan tümüyle hicret etmenin ve sistemi bütünüyle reddetmenin yollarını bulmak zorundayız. Aksi takdirde Ebu Leheb'lerin ellerini kurutamayız. Bu daha çok bizlerin vergilendirilmiş hayatlarıyla onların daha da zenginleşmelerine sebep olur." ( İktibas Dergisi, Mart 2010, H. Ertürk, sayfa 32 )
Yani, Ebu Lehep'ler, her çağda olmuş ve olacaktır!.. Ebu Lehep'ler, , Müslümanların mahremiyetine girmeye tevessül ve teşebbüs edeceklerdir ve etmektedirler!..
Kimileri internet kanalı ile, kimileri Televizyon ve basın-yayın aracılığı ile, yüce İslam'a onun peygamberine, getirmiş olduğu İslami inkılaplara saldıracak, hatta, " gerici" " çağ dışı" " mürteci" yalanlarıyla İslam'ı ve Müslümanları küçük görmeye çalışacaklardır!..
Hatta, öylesi hal ve ahval olacaktır ki, Müslümanları; kendi içlerinden yetiştirmiş oldukları ajan, kandırılmış kişiler tarafından saldırılar olacaktır! Ve olmaktadır!.. Nitekim;
Millet olarak, bizler, bu çirkinliği yaşadık ve halende yaşıyoruz!.. Kim bilebilirdi ki, Feto canavarı, Ebu Leheb'in yolundan gitsin, millet evlatlarını katlettirsin ve ülkenin şahane yerlerini topa tuttursun!..
Bir kere, kırk yıl, bu millet, bu zavallının, aldatılmışın vaazlarını (!) dinledi, hikayeleri karşısında irkildi, bazan da göz yaşlarını tutamayarak hüngür hüngür ağlamıştır. Ağladı da ne oldu?.. Sonucunda, bağrından hançerlendi, soluklanamaz hale getirildi!.. Ama, devlet güçlü, millet azimli olduğu için böylesi bir çirkinliğin üstesinden gelmesini bilmiştir.
" Vurgu yapmaya çalıştığımız şey, mücadelenin kendi kimliğimizle yapılması gerektiği konusudur, müşrikler karşısında kendi kavramlarımızla var olma mücadelesidir. Müstekbirlerin kavramlarını kullanarak yürüttüğümüz yolun İslam olmayacağını artık anlamamız gerekiyor.
Eğer bu yolla başarılı olunabilseydi şimdiye kadar toplumun dönüşümünde etkili olurduk. Oysa görünen o ki, toplum İslami değerlere değil batılı değerlere doğru bir dönüşüm için kullanılan kavramlar İslami değil batılı kavramlardır.
Yani bu durumda arpa ekip buğday biçmemiz söz konusu değildir. Eğer kendi kavramlarımız uğruna zalimlere, işkencelere karşı durabilseydik, günümüzün gençleri, kabilesizleri, kimsesizleri, yolu kesilmişleri, faizle borçlandırılıp malları hacizle kaldırılanları, geneleve satılan kadınları, çağdaş köleleri;
İşçileri, ürünleri iyi paraya sattırılmayan köylüleri, balici çocukları, makinelere dönüştürülüp köleleştirilmiş memurları bizlerin yanında hidayete tabi olur ve Allah yolunda hep beraber kavga vermekten kaçınmazlardı." ( a. g. dergi. sayfa 32-33)
Netice olarak;
Dün olduğu gibi, maalesef, 21 nci çağın Ebu Leheb'leri daha azgın, daha cibilliyetsiz bir tarzda hareket etmekte, neslimizin, gençliğimizin ayaklarına çelme takarak, onları boyalı, renkli, cümbüşlerle kandırmaya çalışmaktadır!..
Her köşe başında bir fuhuş evi açarak, bu ahlaksız aleme gençlerimizi, insanlarımızı düşürmeye çalışmaktadır!.. Fitne, fücür, piyasa ahlaksızlığı, faiz, tefecilik, kumar, içki alemleri milletimizi ve neslimizi gırtlaklamış, hangi yana dönmüş olsak orada bir ğayri meşru alemle yüz yüze gelmektedir.
Belki diyeceksiniz ki, " ne yapalım?" Yapılacak şey, çözüm yolu Kur'anî emirlere son sürat, sım sıkı sarılmak ve küfürün, küffarın nereden menfez bulduğunu iyi bilmek ve ona göre tavır almamızdan geçmektedir!..
Bu mücadele hususlarında, mistik haller, hikayecilik, menkıbecilik, şeyhcilik, kutupculuk, gavscılık çözüm ve çare değildir!.. Batılı yenmenin, onu mağlup etmenin yolu, Kur'an'dır ve Kur'an'dan geçmektedir!.. Resulullah (sav) bunu yapmış başarılı olmuş ise, biz niçin yapmayalım? Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın