DÜNYA, ÇİLE EVİ MİDİR?..
" Gel sen Allah'ın sana verdiklerini doğru yolda harcayarak âhiret yurdunun ( mutluluğunu) ara, üstelik dünyadan da nasibini unutma! Allah'ın sana iyilikte bulunduğu gibi, sen de ( başkalarına) iyilik yap ve sakın ola yeryüzünde haddi aşarak bozgunculuk edeyim deme. Çünkü Allah bozguncuları asla sevmez!." ( Kasas sûresi, âyet 77 )
" İyii bilin ki ( tek başına) bu dünya hayatı bir oyun ve oynaştan, albenili bir gösteri ve birbirinize karşı övünme yarışından, mal ve evlat çoğaltma hırsından ibarettir. Bu ( tiplerin sonu) şu yağmur meseline benzer. O ( yağmurun) yeşerttikleri, çiftçileri / nankörleri pek sevindirir.; sonra kurur ve sen onu sararmış görürsün; en sonunda toz toprak olur. Ama ahirette ( böyle olmayacak). Ya şiddetli bir mahrumiyet veya Allah'tan bir mağfiret ve hoşnutluk olacak. Zira ( tek başına) bu dünya hayatı, aldatıcı ve geçici bir tatmin aracından başka bir şey değildir." ( Hadîd sûresi, âyet 20)
Bu ve benzeri ayeti kerime meallerinden şu gerçekleri anlamamız mümkündür!.. Kullara düşen görev, tek taraflı çalışmamak, hem dünyayı gözeterek, hem de ahireti hesap ederek çalışmak, amel etmek lazımdır. Çünkü;
Ahiret hayatı ihmal edildiğinden bu dünyanın tüm anlam ve amacını yitireceğine atıftır zikredilen ayetler. Tek taraflı düşünüldüğü, ya dünyaya aşırı perejtifle benliği, doymazlığı vurgular, ya da tek taraflı ahiret hayatı düşünülecek olursa kilise hayatının ruhbanlığını haklı çıkarmış olur.
" İslam'a göre ahiretin tarlası durumunda olan ve bilinçli bir hayatı gerektiren dünyayı ızdırapların kaynağı olarak değerlendiren mistikler, dünyayı " Çile evi" olarak nitelerler.
Bütün kötülüklerin kaynağı olarak zevk, lezzet, güzel şeyleri gören mistik anlayış, İslâm'ın Helâl-Haram sınırlarını değiştirip, haram alanını alabildiğine genişletir. Mistiğe göre insan ızdıraplar içerisine atılmıştır.
Kişi ızdıraplarını tamamen yok edemese de azaltma gücüne sahiptir. Bu nedenle zevk ve lezzet alınan herşeyden kaçınmak gerekir. Bunun en önemli şartı da toplum hayatından uzaklaşmaktır. Çünkü bütün ızdırapların kaynağı toplumdur. Toplumdan uzaklaşan mistik için ise, toplumun nelerle ve nasıl yönetildiği hiç önemli değildir.
Emir ve yasaklarıyla insana aktif bir dünya hayatı öneren İslâm, mistik anlayışla uzlaşmaz bir özelliğe sahiptir. İslâm'ın canlı, aktif, hareketli, düşünen, faal insanı, mistik düşüncede pasif, cansız, düşünmeyen, gözü kapalı, her şeye " olur efendimci" bir tavra sürüklenir.
Bundan dolayıdır ki, dünyanın neresinde olursa olsun, insanlara heva ve heveslerine göre hükmedip, yöneten, zulmü, baskıyı, kendilerine ölçü kabul eden bütün zorbalar ( tağutlar) mistiisizmin en önemli destekleyicisi olmuşlardır." ( Vahiyden Kültüre. C. Vatandaş, sayfa 267-268)
Maalesef, mistisizm; bütün kültürleri bağrında beslediğine, onları yaşattığına göre, elbette ki, Müslümanlardan beklentisi, cihad ruhu taşıyan bir Müslüman değil, bütün azim, irade ve gayreti iğdiş edilmiş bir anlayış ve yaşam tarzı bekler.
Örneğin, Hinduizmde, İneğe tapan bir kişiden ne beklenebilir? İngilizlerin pohpohlanmasını, İneklerin sütünün içilmesini yasaklayıp, etini haram kılıp, sadece sidiğinin içilmesini mubah görür bir düşünceyi emrederler.
Ülkemizde, bir hayli mistik düşünce sahibi cemaatler, liderler, kavuklular bulunmaktadır!.. Nesil olarak, gençlik olarak, millet olarak bunların insanımıza bir hizmeti, tebliğ görevi, cihad ruhu, emri bilmaruf, nehyil anil münker hizmeti sunan bulunmakta mıdır?
Varsa bile, müridana tenbih edilen yemeyi, içmeyi, eşle yatıp kalkmayı kısıtlayın, nefsinizii disipline edin emrini veren şeyh, bunun aksine kendisi balların, böreklerin, etlerin, sütlerin envai çeşit taamların içerisinde yoğurulmaktadır.
Siz zannediyormusunuz, bir Zerdüşt, bir Şamanist mistiğin, o kültürü kötülercesine bir eylem ve gayret içerisinde olmasını düşünmek ham hayal olacaktır. Bir Budist mistik de öyledir. Bir Yunan fikirlerinden beslenen mistikçiler bunun aynısıdır.
" Hristiyan ruhunu oluşturan Tanrı'nın ve Sezar'ın hakları ayrımı mistik anlayışın o yapıdaki açığa çıkış şeklinden başka bir şey değildir. Bu özellik nedeniyledir ki, yöneticilerle mistikler arasında hemen hemen çoğu zaman çatışma çıkmamıştır.
İslâm'a taban tabana zıt bu mistik özelliğe, sadece Vahiy İslâm'ının gerçek temsilcilerinden değil, tasavvufun kendi bünyesinden de muhalifler çıkmıştır. Fütüvvet teşkilatı mensubu olanlar veya Melâmiler olarak tanınan sûfîler, anti sosyal, pasifize olmuş inanç ve tavıra karşı çıkıp, aktiflik taraftarı olanlardandır.
Fakat onların istekleri sadece istek olarak kalmıştır. 7. yüzyılda Anadolu'da görülen bu kişiler, zamanla kaybolmuşlar ve ortama mistiklerin eğilimi hakim olmuştur." ( a.g. e. sayfa 268)
Sonuç olarak;
Mistiklerin iddia ettikleri gibi, dünya; bir " Çile evi" değildir. Azim, irade, gayret, mücadele, koşuşturma, hayatı değerlendirme, ahirete hazırlık yapma dönemidir!.
Aksi halde, dünyaya " Çile evi" gözüyle nazara edecek olursak, İslam'ın mensupları Müslüman kitleleri, ona-buna muhtaç etmiş oluruz. Sokaklarda, el açan, dilencilik yapan, " Fakirizm" halinden başka birşey gözükmez.
Tabiatı çalıştıran, ormanları yeşerten, traktörün peşinde rızkını arayan, yüksek yüksek fabrika bacalarından eser olmaz. Her tarafta bir mistik evi, fakirizm hali boy gösterir, ellerde tesbih, sırtlarda cübbe ile gösteri yapmalar, dişlerde erak ağacından mamul " misvak" çöplerinden geçilmez.
Onun içindir ki, bu mevzuda Diyanet mensuplarına, İlahiyat hocalarına büyük mes'uliyetler düşmektedir. İnsanları uyarmak, ikaz etme, yetiştirme, Kur'an'ın emirlerini kitlelere ulaştırarak,. mistik düşüncelerin sonraki zamanlarda icad edildiğini, Asr-ı Saadet döneminde böylesi şeylerin görülmediğini, bilinmediğini açık açık bildirmeleri gerekir.
Rabbim!.. Aziz milletimizi, her türlü tembellikten, fikri gerilikten uzak eylesin. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın