Dua İbadetin Özüdür
Dua sözlükte, “çağırmak, istemek, yardım talep etmek” anlamına gelir. Din literatüründe ise, insanın bütün benliğiyle Allah’a yönelerek maddi ve manevi isteklerini O’na arz etmesi demektir. Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle “Dua ibadetin özüdür.” Başka bir hadiste “Dua ibadettir.” buyrulmak suretiyle duada bulunan kişinin ayrıca ibadet sevabı da alacağına işaret edilmektedir. Bu sebeple dua insanı Rabbi ile buluşturan, Rabbine yönelten çok etkili bir ibadettir.
İnsan bütün işlerde Yüce Allah’ın yardım ve inayetine muhtaçtır. Dua bir ibadet olarak yalnıza yüce Allah’a yapılır. Kur’an-ı Kerimde; “Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun!” ( Şu’ara, 26/213 ) buyurulmuştur.
Dua, kişiye Allah katında değer kazandıran en temel unsurlardan biridir.
Bir ayet-i kerimede bu husus şöyle ifade edilmektedir. (Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.” Furkan suresi, 25/77 )
Kur’an-ı Kerim’de duanın -ister darlık anında ister bolluk anında olsun- her zaman yapılması istenmektedir.
Ayette-i kerimede bu durum şöyle anlatılmaktadır:
“İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir ve yan çizer. Başına bir kötülük gelince de yalvarmaya koyulur.” (Fussilet suresi, 41/51) Yine birçok ayette sıkıntı halinde Allah’a yalvaranların bu sıkıntıları bittiği zaman Allah’ı unuttukları bildirilir. “Denizde size bir sıkıntı dokunduğunda bütün taptıklarınız (sizi yüzüstü bırakıp) kaybolur, yalnız Allah kalır. Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür.” (İsra suresi, 17/67 ), “Onları (denizde,) bir dalga gölgelikler gibi kapladığında, dini Allah’a has kılarak ona yalvarırlar. Allah onları kurtarıp karaya çıkarınca, onlardan bir kısmı orta yolu tutar. Bizim ayetlerimizi ise ancak son derece kaypak, son derece nankör olanlar inkâr eder.” (Lokman suresi, 31/32 )
Dualarımızın kabulü için acele etmemeliyiz.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bizlere bu hususta şu uyarıyı yapmaktadır. “Herhangi biriniz acele etmedikçe duası kabul edilir. (Kul acele ederek) Rabbime kaç defa dua ettim de duamı kabul etmedi, der.” (Buhârî, Daavât 22) Başka bir rivayette ise Efendimiz (s.a.s) duamızın kabul olması noktasında şu tavsiyeyi yapmaktadır: “Bir kul günah olan veya akrabası ile darılmasına yol açan bir şeyi dilemedikçe yahut acele etmedikçe duası kabul olunur.” (Müslim, Zikir 90, 91).
Duaları sadece kendimiz için yapmamalıyız.
Rahmet elçisi Efendimiz (s.a.s.) bir hadislerinde kardeşlerimiz için yapacağımız duanın karşılığının ne olduğunu bizlere şöyle müjdeliyor:
“Bir Müslüman, yanında bulunmayan bir din kardeşi için dua ederse, mutlaka melek ona, aynı şeyler sana da verilsin, diye dua eder.” (Müslim, Zikir 86.)
Dua yaparken sadece kendimiz için değil hem kendimiz hem ana-babamız, yakın ve uzak akrabalarımız hem de bütün Müslüman kardeşlerimiz için dua etmeliyiz. Kur’an-ı Kerim’de bu husus için şu ifadeler kullanılmaktadır. “Hem kendinin hem de mümin erkeklerle mümin kadınların günahlarının bağışlanmasını dile!” (Muhammed, 49/17)
Birçok ayet-i kerimede bizlere örnek dualar öğretilmiştir. Birkaç örnek verelim:
“Ey Rabbimiz! Hesabın görüleceği gün beni, anamı-babamı ve bütün müminleri bağışla!” (İbrâhim, 14/ 41), “(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. (Fatiha suresi, 5-6) Yatsı namazların peşine okuduğumuz bakara süresinin son ayetinde yine bizlere şöylece duada bulunmamız istenmektedir.
“(Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.” (Bakara, 2/268) Al-i İmran süresinin ilk ayetlerinde ise şu şekilde dua edilmektedir. “(Onlar şöyle yakarırlar): “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.” (Al-i İmran 3/8)
Kur’an-ı Kerim’de birçok peygamberin dilinden bizlere dualar öğretilmektedir. İbrahim (a.s.) şöyle dua etmektedir. “Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira, tövbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin. Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” (Bakara, 2/128-129) Zekeriya (a.s.) duası ise şöyledir.
“Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi. ( Al-i İmran, 3/38 ) Hz. Musa’nın dilinden bir dua şeklide şöyledir. “(Musa da) Ey Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kabul et. Zira sen merhametlilerin en merhametlisisin! dedi.” (A’raf, 7/151) Hz. Musa’nın dilinden bizlere öğretilen ve hayatımızın birçok zamanında hatırımızda tutmamız gereken bir duada şöyledir.
Mûsâ dedi ki: "Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar. Bana ailemden birini yardımcı yap, Kardeşim Hârûn'u. Onunla gücümü artır. Onu işime ortak et. Seni çok tespih edelim diye, Seni çok zikredelim diye. Çünkü sen bizi hakkıyla görmektesin." (Taha, 20/25-35)
Kur’an-ı Kerim’de Sevgili Peygamberimizin şöyle dua etmesi istenmektedir.
Facebook Yorum
Yorum Yazın