DİYARBAKIR!,, AHH DİYARBAKIR!..
Diyarbakır; Türk'ün, Anadoluya giriş kapısıdır!.. Daha doğrusu, Diyarbakır'a " Sahabeler şehri" denilse sezadır, uygun olanı budur.
Diyarbakır, ilim adamlarıyla, devlet erkanı ile, alimleriyle Türkiye'nin yüz akı olmuş kadim bir şehrimizdir.
Malazgirt zaferinin yolu oradan başlamış, Anadolu'nun giriş kapısı olan Ahlat, Diyarbakır'a açılan bir penceredir.
Şu aziz Diyarbakır şehrimizin alimlerini, ilim adamlarını, yetiştirmiş olduğu Müftülerini millet olarak bir bilsek, tanısak, onların ilimlerinden çıkan " cennete giriş" müjdesi bu millete yetecek ve artacak bile..
Merhum Müftü, hocam Ahmed Bilici hocanın efendiliği, kibarlığı, nezaketi, zerafeti, asilzadeliği bende unutulmayacak izler bırakmış, halen de ismi geçtiği zaman onu saygı ile anıyor, hemen kendime çeki düzen veriyorum. Nurlar olsun makamı!..
Ama, gelin görün ki!..
Diyarbekir, son kırk yıldan bu yana mahzun, mükedder ve viraneleri yaşamaktadır!.. Bir hiç uğruna, İslam'ın tenezzül etmediği bir " ırkçılık" uğruna, Allah'ın yasakladığı, Rasululullah'ın " haram"dır demiş olduğu bir kavmiyetçilik rezaleti namına!..
Onun içindir ki, ırkçılık, kabilecilik, kavmiyetçilik adına yollara düşülmüşse, bunun çaresi, tedavisi, teşhisi bulunmamaktadır.
Ancak, bir kurtuluş yolu bulunmaktadır!.. Kangren olmuş o yara kesilecek, cerahatli tarafı sökülüp atılacaktır!.. Yoksa, başka bir imkan, bir tedavi şekli yok gibidir!..
Rahmetli Müftü hocamın, annesi yanında kalmakta idi!.. Türkçe yok, konuşma yok, eve kapanmış, içeri de hapis hayatı yaşıyordu.
Bir gün duymuş olduk ki, köyün birinden " Kürtçe" konuşan bir hanım gelmiş, hemen harekete geçerek o hanımı Müftü beyin annesine getirdik. Getirdik ki, Kürtçe konuşsun, meramını gidersin, suskunluğunu bozsun, içine kapanıp kalmasın diye!,,
Millet olarak, İslam kitleleri olarak, Türkiye'de yaşayan, yaşamakta olan hiç bir kimsenin ne mezhebine, ne sünniliğine, ne aleviliğine, ne siyasi görüşüne, ne mezhebine nede sair anlayışına müdahale etme gibi bir hukukumuz yoktur.
Ama, gelin görün ki, bir kısım kendini bilmezler, mezhepçilik yapmakta, ırkçılıkla oyalanıp, bu aziz vatanın altını üstüne geçirmektedirler!..
Son kırk yıldan bu yana ölen canlar, toprağın kara bağrına tevdi edilen şehidlerimiz insanlarımız bu yorgun toprakların evlatlarıdır.
Güzelim Diyarbekir!.. Sahabeler şehri!.. Doğunun baş tacı olacak şehir!.. Bir kısım beyinsizler, anlayışsızlar, kafası çalışmazlar tarafından alt üst edilmiş, sokaklarına çukurlar kazılarak, kardeş, kardeşi can evinden vurmuş, kısmen azalsa da, hali hazır imkan ellerine geçerse yine vurmaya devam edeceklerdir!..
Halbu ki, buyursun dil isteyenler, Kürtçe lisanını savunanlar, Zazacayı ihmal ettik diyenler, nasıl konuşorsa öyle konuşsun, düğünlerini Kürtçe yapsın, Mevlidlerini Kürtçe okusunlar!..
Çünkü, içerisinde bulunduğumuz zaman, dil düşmanlığını yapmayı, kültür düşmanlığını yapmayı kerih görerek, kınamaktadır,.
Yaşamış olduğumuz an, zaman, sene, devir 1940 ila 1950 arası, yani Milli Şeflik yılları değildir. Hoş görüyü bayraklaştırmış, toleransça kollarını germiş, tüm insanlarımızı kucaklayacak bir dönemde yaşamaktayız.
Milli Şeflik yıllarını arzu edenler, aynısının, tıpkısının olmasını isteyenler bulunmaktadır. Aynı zihniyet mensupları böyle iken, çıkıp, utanmadan Diyarbekir'de haktan, özgürlükten bahsedebilmektedirler.
Ama, hangi yüzle!. Hangi çehre ile ile, bu milletin huzuruna çıkmaktalar? Bir hiç uğruna iddia edilen, peşinden gidilen lafazanlık ve gevezelikler!..
Diyarbekir!.. Sevgili Diyarbekir!.. Ne olur!.. Artık titre ve kendine dön!.. Bağrında, öbek öbek cinayet çukurları, kardeşi kardeşe kırdıran menfezler, çukurlar, ölüm yığıntıları olmasın!..
Diyarbekir!.. Ne olur? Bir kendine çeki düzen ver ve silkin de kendine gel!.. Hazreti Ömer (ra) şahsi manevisi seni gözlemektedir. Yoksa, yoksa ilelebeden mahrum,mağdur ve yokluk içerisinde nefesin tükenir, ayakların hareket etmez olur?
Netice olarak;
Diyarbekir, ümid ederim ki, bundan sonraki dönemde kendine gelecek, ne çocuk kaçırılıracak, nede dağlarda, dağ inlerinde, mağara izbelerinde küçük yaştaki çocuklar istismar edilmeyecek ve ırzlarına geçilmeyecektir.
İşte, bu mutlu anı yakaladığımız an, " Diyarbekir Anneleri"nin de işleri bitmiş olacak, sağ-salim herkes evine dönmüş olacaktır!..
Diyarbekir'e, hiç bir yabancı İblis güç giremeyecek, gizli, aşikar silah veremeyecek, küçücük çoçukları kandıramayacaktır!..
Bu zamana kadar, insanımızın eline silah tutuşturuldu da ne oldu?.. Ölen Diyarbekir'li, ağlayan Diyarbekir'li,yüreğine kor ateşler düşen yine Diyarbekir'lidir.
ABD'nin vampirlerine hiç bir şey olmadı!.. Sattılar silahlarını, aldılar paracıklarını!. Silah fabrikaları çalıştı, bizlerde, biz birimizi katletmiş olduk!..
Bu kahrolasıca gidişata " Dur!" diyecek bir babayiğit yok mudur? İnşallah!.. Diyarbekir'li artık silkinip kendine gelecek, üzerindeki ölü toprağını silkeleyeyecek, tüm insan azmanlarına " artık giriş yok" diyecekleri günleri beklemekteyiz!..
Rabbimiz!.. O Muştulu günleri göstersin!.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın