DİRİ İÇİN HADİS, ÖLÜ İÇİN KUR'AN!..
" Bir de ne zaman hakikatin apaçık kanıtları olan âyetlerimiz onlara okunsa, huzurumuza çıkacak yüzü olmayan o kimseler derler ki: " Git, bize bundan başka bir hitap getir, ya da onda değişiklik yap!" ( Ey Peygamber)! De ki, bize bundan başka bir hitap getir, ya da onda bir değişiklik yap!" ( EY Peygamber)! De ki: " Onu kendime göre değiştirmem olacak şey değil. Ben yalnızca bana vahyedilene uyarım: çünkü ben Rabbime karşı gelecek olursam , korkunç bir Gün'ün azabından korkarım." ( Yûnus sûresi, âyet 15)
Ayetin yorumu şöyledir:
Müşriklerin bu talebi açıkça gösteriyor ki, onlar mesajını , hedefini ve inşa etmek istedikleri dünyayı çok iyi bildikleri bir Kur'an'a karşı çıktılar. İtirazları Kur'an'ın getirdiği öğretinin özüne, içeriğine yönelikti. Onlar esasen iyi ve kötüyü belirleme yetkisinin ellerinden çıkmasına itiraz ediyorlardı. " Değiştir" demekle , itirazlarının Hz. Muhammed'e değil vahyin kaynağına yönelik olduğunu itiraf ediyorlardı. Bununla zımnen " hayat tarzımıza dokunmayacak bir içeriğe razıyız " demiş oluyorlardı. " ( Kur'an-Meal-Tefsir)
Ne acı ki, günümüz Türkiyesi din adamları arasında yaşanmakta olan düellolar, çekişmeler, nizalar, saldırılar, oldum olası hücumlar hep bu sebeplerden dolayı meydana gelmektedir.
Geçenlerde, bir TV. proğramını takip etmiş oldum. Aman Allah'ım neler neler ifade edilmedi ki, Deve sidiğinin şifa olmasından, acve hurması yiyen birinin cennetlik oluşundan, Vakıa sûresini şu kadar okuyan birisinin zengin olacağından ve benzeri hususlarda görüşlerin öne çıkmasına şahit oldum.
Böylesi, mesnetsiz, dayanaksız, ğayri sahih hadislerin arkasına sığınan hoca bey, Deve sidiğine de direniyor, bu tür iddialarla gittikçe çirkinleştiğinin farkına bile varmıyordu!(!)
Sofilerin iddiası Peygamberi (sav) küçük düşürücü niteliktedir. Neymiş efendim!.. Peygamber dokuz tane ailesine bir gece içerisinde yaklaşıyor. cinsi imukarenette bulunuyordu. gibi toplumun ahlakî yapısını alt üst edecek iddialar!..
" Sen insan fıtratına uygun olan yolu tut, iyi olanı emret ve haddini bilmezlere aldırma!" ( A'râf sûresi, âyet 199)
Cahilin, cehalette ısrar edenlerin!.. Burada ve her yerde cahillerden kasıt düz anlamıyla " bilmeyenler" olamaz. Zaten Peygamber bilmeyenlere bildirmek için bir bildiriyle ( Kur'an) gönderilmiş bir bildiridir, bir bildirici ( Nebi)dir. Peygamber'in her şeye rağmen ısrarla " tebliğ etmesi" " işine bakması" " yapılanlara aldırmaması"nı emreden âyetlerle birlikte düşündüğümüzde bu âyette ilişiğin kesilmesi emredilen kişilerin tipik özelliği ortaya çıkar: " Haddini", ya da " kendini bilmezler" .
Cehalet bu anlamı izleyerek 172, 175 ve 179'da atıf yapılan " fıtratına yabancılaşanları" da kapsar. Mekke toplumunun en bilgili ve kültürlü simalarından biri olan Amr b.Hişam'a " Ebu Cehil" cehaletin babası! adının verilmesi de bu yaklaşımın bir sonucudur. ( Kur'an-Meal- Tefsir)
Tüm bu ifadelerden anlıyoruz ki, sahih hadislerden değil de , ğayri sahih, uydurulmuş, Rasulullah (sav)'e ihanet ve iftira niteliğindeki sözde hadisler toplumları içten içe çürütmekte, kaosa, kâbusa sürüklemektedir.
Uydurukça hadisleri tanımak için yoğun bir çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Bu mühim mes'elede başta İlahiyat camiasına, Diyanet'e düşmektedir. Mevlid şiirinin nerede ve nasıl okunması gerektiğinden tutunda, toplumun temel yapısına hitap eden aziz Kur'an ele alınması mes'elesi gibi..
Öyle bir ortamda yaşıyoruz ki, yaşayanlar için hadisler, ölüler için Kur'an'ın okunması tüyler ürpertici bir haldir. Bundan utanmamız lazımdır. Yani, Devlete yürümesi, devlet idare etmesi gereken aziz Kur'an mezarlık kitabı haline getirilmiştir.
Ölmüşlerin yedisinin, kırkının, elli ikisinin okunması aziz Kur'an'a yapılan en büyük saygısızlıktır. Çünkü, merhum Akif'in deyimi ile " İnmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyla bilin, ne mezarlıkta okunmak, nede fal bakmak için" şah eser deyişi kalbimize, maneviyatımıza ışık tutmaktadır.
Netice olarak;
Çağımızı hurafi, gereksiz, peygamber adına uydurulmuş şeylerde kurtarmamız tarihi bir zorunluluktur.
Çünkü bunlardan anlıyoruz ki, kos koca imparatorluğu bitiren, batıran bu yanlışlar olmuştur. İslam adına, Kur'an namına bir çalışma, bir ilerleme olmamıştır.
Oysa, günümüz dünyası eskiye nazaran farklı bir ortamdır. İnternet, bilgi çağı, her türlü iletişim araçları İslam adına kalkınmamıza, ileri yönde hareket etmemize elverişli bir ortamdır.
Şu hususu düşünmede edemiyorum: Bu günkü ortam, kalkınma, iletişim, bilgi çağı Rasulullah (sav) devrinde yaşanmış , sahabe-i kiram nasıl bir yol izler, Kur'an adına nasıl bir çalışma içerisinde bulunmuş nasıl bir metod, yol takip etmiş olurlardı?
Son sözler olarak şunu arzetmek istiyorum: Çağın Müslümanları uyanık, diri, çalışkan, çok okuyan, devletlerinde tatbik eden nesiller olmalıdır. . Kur'an'ı iyi anlayan, hayatlarında, devletlerinde tatbik eden Müslümanlar olarak kainata imza atmalıdırlar.
Rabbimiz!.. O mutlu günleri bizlere göstersin, tatbik etme imkanı versin İnşaallah!. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın