Din Mabedler ve Vicdanlarda kalmamalıdır
" Zira işte Benim dosdoğru yolum budur. Öyleyse bu yolu izleyin ve farklı yollara sapmayın ki, sizi O'nun yolundan uzaklaştırmasınlar! Bütün bunları Allah size emretti ki, O'na karşı saygıda kusur etmeyesiniz." ( En'âm sûresi, âyet 153)
" farklı yollar ne demektir?"
" Farklı yolları" enine, boyuna izah etmeye gerek var mıdır? Sanki, alemi İslam; bin bir başlılık dönemini yaşamaktadır. Şiasıyla, ehli sünnetiyle, sair grupları ile, bir keşmekeşin, bir çıkmaz sokağın içerisinde boca olmuş durumdadır.
Hz. Osman (ra); şehadetinden önce şu önemli, tarihi açıklamayı yapmıştır: " Kâbe'nin Rabbi'ne andolsun ki, İslâm'ın değirmeni ters dönmeye başlamıştır. Bakınız bundan sonra da ne gibi bozukluklar meydana gelecek görünüz." sözleri, sanki dün bu gündür yaşanan keşmekeşliği izah etmektedir.
Zaten, ne olduysa, Emeviyye'nin iş başına, halifeliği ilga ederek, krallığı, despotizmi, hanedanlığı getirmesinden bu yana, İslam, mabedlere ve vicdanlara hapsedilmiştir.
Emeviyye'nin zulmüne uğrayan büyük sahabi Ebu Zerr Gifari de bu yönde bir ifade kullanmış, endişesini, korkusunu dile getirmiştir:
" Allah'a yemin ederim ki, daha önce görmediğim ve bilmediğim şeyler görülmeye başlandı. Bunların ne Kitap da ne de Sünnet'te yeri vardır. Vallahi, hakkın kaybedildiğini, batılın dirildiğini, doğru söyleyenin yalanlandığını, fasıkların tercih ediildiğini, mal sevgisinin arttığını görüyorum."
Hakikaten, Ebu Zerr Gifari (ra)ın endişe ettiği gibi, o tarihlerden bu yana, İslam mabedlere ve vicdanlara mahkûm edilmiştir. İnsanlığın, yarı kesimi olan hanım kitleleri, o tarihlerden bu yana. evlere hapsedilmiş,. mescidden, cumadan, bayramdan alı konulmuştur.
Bu günde, o tarihlerde başlanılan, keşmekeşliği yaşıyor, pircilik, tarikatcılık, meşayihlık, mehdilik, mesihlik arenasında yuvarlanıp gidiyoruz. Tabii ki, bu durumu fırsat bilen, bir kısım cingözler, bundan fevkalade bir şekilde yararlanmakta, Feto Pensilvanya'da işini iş ederken, ülkemizde de oraya buraya yerleşmiş, serpilmiş tarikat yuvaları hüküm fermadır.
Bakınız, İslam'ın seçkin ulemasından İbn Kayyım el Cevziyye'nin endişelerini, sıkıntılarını nasıl dile getirmiş olduğu görülmektedir;
" Aman ya rabbi! İnsanlara ne oluyor da Kur'an ayetlerinden, vahiyden yüz çevirip, Kur'an'ın bilgi hazinelerinden ilim almaktan vaz geçiyorlar? Fikirce, bir kısım görüşlerden çıkarılan sözlerle ( düşüncelerle) yetiniyorlar; bu görüşlerden dolayı aralarındaki bağlar birbirlerini aldatmak için yaldızlı fikirler atıyorlar.
Böylece de Kur'an'dan uzak kalıyorlar... Sahabe arasında Resûlullah (sav)'in bir nassını işittiği zaman, buna kendi kıyası veya isteği yahut keşfi yahut aklı, yahut siyaseti ile karşı çıkan var mıdır?
Onlardan biri asla Resûlullah (sav('in nassının önüne, akılla, kıyasla, keşfle, siyasî hesapla veya birini taklit etmekle bir şey geçirmiş midir? Onların gözleri böyle bir şeyi görmekten korunmuş, kendi devirlerinde böyle bir şey görmemişlerdir. Buna meydan vermemişlerdir." ( Nida, sayı 183. say. 13, C. Ertunç)
Sanırım bu sözlere itiraz eden, İslam mabedlerden dışarıda, vicdanlardan dışarı bir ortam bulmuş, dolu dolu yaşanmaktadır diye bilecek kimse bulunmayacaktır.
Mabedlerde; namazlar kılınmakta, tesbihler çekilmekte, aşirler dinlenilmekte ama, o dinlenilen ayetler, ayet hükümleri vicdanlara hapsedilerek, İslam'ın devlet oluşu, millet idaresi söz konusu edilmemektedir.
Zaten, yukarı satırlarda da değinildiği gibi, İslam mabedde var, vicdanlarda inanılmakta ama, bu iki şıkkın dışında düşünülmesi, var olması için bir çalışma içerisine girilmemektedir.
Zaten, resmiyet, idare, bu hususta önemli tedbirler almış, sanki her şahsın, tepesine bir zabıta konmuş gibi, bu hususta konuşmaya, davete, sözler etmeye dikkat edilmektedir.
Alimler, ilimlerinin hakkını vermemekte, yüzeysel, basit hususlarla zaman dilimleri tüketilmektedir. Faizcilik, riba,rüşvet, gasp, hile, dolan, hırsızlık, fuhuş, laisizm, heykelcilik hakkında kim konuşa bilir, kim hakkı dobra dobra haykırabilir ki?
Netice olarak;
Yaşa, ye,iç ve kimsenin etlisine, sütlüsüne karışma!.. Günümüz dünyasında dün bu gündür böyle yaşanılıp gidilmektedir.
Camiye git, mevlid dinle, hoca efendinin anlattığı kıssalara kulak ver, ama, bunları bile, camiden çıktıktan sonra her hangi bir yerde telaffuz edilmesin!..
Edilirse ne olur? Efendim!.. Bu hususta alıştırılmış, iğdiş edilmiş bir milletiz!.. Bilhassa Cumhuriyet döneminde, millet, tamamen sükut etmeye, konuşmaya, sadece içindekini kendine saklamaya mecbur edilmiş bir milletiz.
Ayasofya, camii imam-hatibi Boynukalın, bir iki söz ediverdi de ne oldu? Aman Allah'ım!.. Ne kadar heykelci, ne kadar putperest gazeteci, basın, yazar, çizer var ise, tamamı hoca efendinin üzerine gitmeye başladılar.
Tabii ki, kos koca Ayasofya camiinde, " abdestin şartı dört", " Namazın şartı on iki " ile yetinilmeyecektir. Kur'an ayetleri, enine, boyuna izah edilecek, Rasul'ün yaşadığı çağ dillendirecek ve İslam'ı, kırpmadan, budamadan anlatacaktır. Dolayısıyla,
Müslümanların, İslamî emirleri mabedlerden ve vicdanlardan kurtarmak, Kur'an'ın esaretine son vermek için, korkmadan, ürkmeden, korkusuzca emirleri ifade edilmelidir.. Selam ve dua ile...
Şerafettin Özdemir
Facebook Yorum
Yorum Yazın